Mehmet Şimşek’in dünya ve Türkiye ekonomisine bakışı
Bilindiği üzere Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek Hazine’nin başında görevini sürdürüyor. Hazine deyince de akla makro ekonominin yönetimi geliyor. Genel makro dengeler, nakit bütçesi, kamu kesimi genel dengesi Hazine’den yönetiliyor.
Mehmet Şimşek, aynı zamanda Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı sıfatıyla da tüm ekonomi dümeninin başında görünüyor.
Aslında Mehmet Şimşek her mikrofon uzatılan yerde perakende konuşan birisi değil. Konuşsa da o günün gündem konusu veya vermek istediği özel bir mesaj ile sınırlı kalıyor. Yani çok uzun ve geniş bir açıklaması olmuyor.
Başbakan Yardımcısı geçen hafta bugün Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı'nın davetlisiydi. Bildiğimiz öğrencilerle bir toplantısı vardı. Çok fazla büyük olmasa da kapasitesinin üzerinde doluluğa ulaşan salonların birisinde konuşmuştu.
Konuşması doğal olarak makro ekonomi üzerine idi. Sanki uzun yıllar hocalık yapmış birisi görünümünde öğrencilere ayrıntılı ve interaktif olarak muhtemelen 100 sayfayı aşan power point metin üzerinde sunum yaptı. Bir bütün olarak bakıldığında çok iyi hazırlanılmış ve özümlenmiş bir çalışma olduğu görülüyordu.
Konuşmasını iki ana başlık üzerine oturttu: “Küresel ekonomi ve Türkiye ekonomisindeki durum ve riskler”.
Yerimizin darlığı nedeniyle bu yazımızda sadece küresel ekonomiye ilişkin tespitlerine ve sıraladığı risklere değineceğiz.
Bugünün küresel ekonomik görünümünü rakamlarla ortaya koyan Şimşek, küresel ekonomide kısa ve uzun vadeli risklerden bahsetti.
Söyledikleri kısaca şunlardı.
Kısa vadeli riskler var
- Bunların birisi merkez bankalarının başlattığı ve FED’in başını çektiği parasal sıkılaştırma. Ki, 2008 krizi sonrasındaki genişlemenin artık sonlandığı ve aksine bilançoların küçültülmesi politikalarının uygulamasına geçildiği durum.
- Diğer kısa vadeli risk de jeopolitik gerginlikler.
Mehmet Şimşek, bugüne bakmaktan daha çok geleceğe veya uzun vadeye bakmanın önemini vurgulayarak uzun vadeli riskleri de sıraladı.
* Uzun vadeli riskler daha önemli!...
- Artan korumacılık
2009 krizine kadar artarak devam eden ve olumlu sonuçlar doğuran küreselleşmenin yerini son zamanlarda artan korumacılığın alması çok dikkat çekici. 1995’de küresel düzeyde sadece 364 olan korumacılığa yönelik düzenleme sayısı 2017’de 1793 olmuş.
Belki de küresel ticari savaşların eşiğinde olduğumuza dikkat çekti. Artık gelir dağılımının bozulduğu, işsizliğin arttığı, siyasette popülizmin öne çıktığını, değişen teknolojinin ezber bozduğunu belirtti. Hatta derin krizlerin ekonomik etkilerinin 10 yılda geçmesine karşın siyasi etkilerinin uzun yıllar devam ettiğine dikkat çekti.
-Yapısal reformların yavaşlaması
Son dönemde küresel düzeyde yapısal reformlarda yavaşlama var. Oysa değişen teknoloji ve geleceğin eğitimi gibi konular yapısal reformu zorunlu kılıyor. Öyle ki dünyanın en çok reformlara ihtiyacı olduğu bir dönemdeyiz.
- Yatırımlarda durağanlık
Ekonomi teorisine göre faizler düştüğünde normalde yatırımların artması gerektiğini hatırlatan Şimşek, bugün tam aksine faizler genelde düşük olduğu halde yatırım olmadığına dikkat çekti. Yatırımların milli gelire oranının gelişmiş ülkelerde yüzde 21 olmasına rağmen, dünya ortalamasının yüzde 32 ve gelişmekte olan ülkelerin ise yüzde 38 civarında olduğunu belirtti. Yani gelişmiş ülkeler yatırıma öncülük etmiyor.
- Verimlilikte düşüş
İşçilerin sayısına ve çalışma saatine göre ölçülen verimliliğin küresel ölçekte düşüşte olduğu tespiti önemliydi.
- Artan küresel borçluluk:
Çok önemli istatistiksel verilerle desteklediği bu konuda, dünyadaki tüm kesimlerin borçlarının milli gelire oranının yüzde 318 olduğunu belirtti. Yani dünya gelirlerinin 3 katından fazlasıyla borçluydu.
Bu borçların kesimler itibariyle tutar ve oranlarını şöyle açıkladı.
Reel sektör 68 trilyon dolar ile dünya milli gelirinin yüzde 92’si borçlu,
Kamu sektörü 63 trilyon dolar ile dünya milli gelirinin yüzde 87’si borçlu,
Finans sektörü 52 trilyon dolar ile dünya milli gelirinin yüzde 80’i borçlu,
Hane halkı da 44 trilyon dolar ile dünya milli gelirinin yüzde 59’u kadar borçlu.
- Yaşlanan nüfus
Yaşlanan dünya nüfusu bir başka uzun vadeli risk. Şöyle ki 65 yaş üzeri nüfusun payı 1955’lerde sadece yüzde 5 iken, 015’de yüzde 8 ve 2050’li yıllarda ise yüzde 16 olacak. Bunun anlamı şu: Devletin sosyal güvenlik yükü artacak.
- Gelir dağılımı adaletsiz
1950’lerde dünya nüfusunun dünya gelirinden aldığı pay koşut iken şimdi dünya gelirinin yüzde 99’unu dünya nüfusunun yüzde 1’i alıyor. Aşırı bozuk gelir dağılımı söz konusu.
Sonuç olarak; iktisat dersinde öğrencilerime sorduğumda Mehmet Şimşek’in çok beğenildiğini gördüm. Hocalarımız ise özellikle Türkiye ekonomisine ilişkin analizin biraz pembe olduğunu belirttiler.