Mehmet Şimşek neden CDS’e dikkat çekiyor?

Emrah LAFÇI
Emrah LAFÇI Ekonominin Doğası [email protected]

Türkiye’deki ekonomik aktörlerin hemen hepsi artan faiz oranlarından kaçınılmaz bir şekilde etkileniyorlar. Kredi kullananlar artan kredi faizler sebepli finansal sıkıntıya girerken, tasarruf sahipleri içinse yükselen faizler yatırım tercihlerinin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini işaret ediyor. Diğer taraftan finansal piyasaların işleyişinde önemli bir paya sahip tahvil faizlerindeki yükseliş de hem yatırım amaçlı hem de teminat amaçlı tutulan tahvillerin değerlerinde büyük değişikliklere sebep oluyor.

Farklı durumlarda farklı hesaplamalar olsa da para politikasına ilişkin kararların (faiz artırımı gibi) etkilerinin 6 ay ile 1 yıl içinde sonuç vermesi beklenir. Seçim sonrası faiz artırım sürecinin 23 Haziran tarihli PPK kararıyla başladığını hesaba katarsak yaklaşık 5 aylık bir süre geçmiş oluyor. Tabii ki aynı dönemde sadece faiz artırımları değil, maliye politikası tarafında yükselen vergi oranları, bankalara ilişkin önce ki dönem alınan kararlardan geri dönülmesi gibi bir dizi başka kararlar da alındı.

Hatta bunlardan en önemlilerinden birinin kur korumalı mevduatın (KKM) cazibesinin azaltılması için alınan kararlar olduğunu söyleyebiliriz. Zira özellikle son 4-5 haftada bu alanda çok ciddi değişikliklerin olduğu görülüyor. Dolayısıyla Türkiye ekonomisi ve karar alıcılar daha önce yüzülmemiş sularda (unchartered territory) yüzüyorlar, bu sebeple şu kadarlık faiz artırımı olursa şöyle değişiklikler olur demek de çok kolay değil.

Rehavet zamanı değil

Burada yeni ekonomi yönetiminin en büyük şansı uygulanan ekonomi politikaları anlamında gerçek bir enkaz devralmış olmaları. Mehmet Şimşek’in bu hafta Körfez İşbirliği Konseyi-Türkiye Ekonomi Forumu’nda yaptığı sunumda düşen CDS primlerine dikkat çekmesi de bu anlamda dikkate değer. Türkiye gibi uzun vadede ekonomik anlamda rüştünü ispatlamış bir ülke için zaten 700 bps’lik bir CDS primi alışılmışın dışında yüksek bir rakam.

Bu rakamın 370’e inmesi bir başarı olsa da bunu çok da büyütmemek gerekir. Yukarıdaki grafikte de görüldüğü gibi Türkiye’nin CDS primi 2018 yazına kadar 300 bps’in üstüne neredeyse hiç çıkmamıştır. Sonraki dönemdeyse pandemi öncesi bir kere, Naci Ağbal döneminde de bir kere olmak üzere sadece iki kez 300 bps’in altına düşmüştür. Kaba bir yorumla doğru yapılan işler devam ettikçe 300 bps’e doğru bir hareket şaşırtıcı olmayacaktır.

Fakat asıl başarı, 300 bps’in altında kalıcı olarak CDS primimizi getirmektir. İşte bu noktada da sadece ekonomi yönetimine değil ülkenin yönetimindeki diğer paydaşlara da görevler düşüyor. Tabii ayrıca uluslararası jeopolitik ve finansal gelişmelerin de etkilerini unutmamak lazım.

Akran ülkeler ne durumda?

 Bir dönem ismimizin yan yana anıldığı ülkeler olan Brezilya, Meksika, Güney Afrika’da bugün sırasıyla CDS rakamları 166, 107, 263 bps seviyesindedir. Oysa 2013-2018 arası dönemde CDS primlerimiz bu ülkelerle yakın seyrediyordu.

Buradan da net bir şekilde görüldüğü gibi Türkiye 2018’den itibaren bu alanda lig düşmüştür. Bizim doğru işler yapıp bir üst lige çıkmamız gerekirken, şimdi doğru işleri yapıp önceki bulunduğumuz lige tekrar çıkmaya çalışıyoruz. Neden Sayın Bakan CDS primlerini bir başarı kriteri olarak gösteriyor? Çünkü diğer birçok değişkenimiz kendi uygulamalarımız sonucu büyük sapmalara uğradı. TL’nin nominal değeri bile şu anda yabancılar için gerçek bir gösterge değil. Çünkü kontrollü bir dalgalı kur sistemi içindeyiz. Diğer güvenilir gösterge de kredi derecelendirme notumuz.

Bu gidişat devam ederse muhtemelen orada da olumlu sonuçlar gelecektir. Ama asıl mesele olan yatırım yapılabilir seviyeye erişme konusuna daha çok yolumuz var gibi gözüküyor. 2018 sonrası uyguladığımız, “Biz bu ligde oynamak istiyoruz ama bu ligin kurallarıyla değil, kendi kurallarımızla oynayacağız!” politikasının bedeli ağır oldu. Bu kadar uzun süre uygulanan bu politikadan dönebilmek de maalesef zaman alıyor.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Bir beka meselesi: ekonomi 12 Aralık 2024