Megakentlerimizde ulaşım sorunu mu, yönetim sorunu mu?
Prof. Dr. Ali Kahriman - Okan Üniversitesi Öğretim Üyesi Siyaset Üstü Düşünce Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
31 Mart’ta yapılacak yerel seçimler yaklaşırken, ülke nüfusunun neredeyse üçte ikisinin yaşamakta olduğu büyük şehirlerimizde öne çıkan, gittikçe de çok daha karmaşık hale geleceği anlaşılan başlıca sorun kent içi ulaşım ve trafik sorunu olduğu bilinen bir gerçektir. Son 40-50 yıldaki kontrolsüz hızlı göç hareketleri, İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Kocaeli, Antalya, Adana başta olmak üzere büyük şehirlerimizin hem nüfus hem de alansal olarak aşırı şekilde genleşmesine yol açmıştır. Bu olgu doğal olarak kentlerimizi gerek mekânsal boyutundan, ulaşım boyutuna gerekse de kentlileşme boyutundan yaşam boyutuna pek çok alanda erozyona ve çözümsüzlüğe neden olmuştur. Bu duruma, bir de popülist yönetim anlayışının egemen kılınmış olması tuzu biberi olmuştur. Dolayısıyla da master planlar oluşturularak, kaynakların tahsisinde öncelikler belirlenerek, sorunların tedricen de olsa çözümü yoluna gidilmemiş olması, bu kentlerimizi yaşanmaz hale getirmiştir. Bununla birlikte, sanayi, ticari, ekonomik, finansal, kültürel, eğitim ve sosyal yönleri ile ülkemizin en önemli merkezleri haline gelen bu kentlerimizde, yürütülen faaliyetler Türk ekonomisinin neredeyse dörtte üçünü oluşturmaktadır. Ülkemiz için bu derecede önem arz eden bu kentlerimizin; işlevlerini tam olarak, aksamadan ve düşük maliyetle yerine getirebilmesi, ancak ekonomik değerlerin oluşmasına temel olan hareketliliğin rahat ve kolay bir şekilde sağlanması ile mümkün olabilir.
Ülkelerin gelişmişlik ve kalkınmışlığının başlıca göstergeleri; kişi başına düşen milli gelir, kişi başına tüketilen enerji, demir çelik, çimento vs. miktarlarıdır. Ancak bu kriterler tek başına anlamlı değildir. Modern konforlu ulaşım ve lojistik sistemi de, bu kriterleri yükseltmenin en önemli araçlarından biridir. Kalkınmış ülkelere bakıldığında üretim ve sanayileşmeye koşut olarak çeşitli ulaşım sistemleri ile entegrasyonun çok yönlü sağlanmış olduğu görülecektir. Yatırımlar, sanayileşme, ticaret, inşaat gibi ekonomik büyüklükleri; yönlendirici rolü nedeniyle, ulusal ve uluslararası kara, deniz ve hava ulaştırma sistemlerinin yanında kent içi konforlu ulaştırma ağlarının yaygınlığı da gelişmiş olmanın kriterlerinden biridir. Mega kentlerin yaygınlaşması ile birlikte yoğun nüfus hareketlerinin kent içi trafiği kaosa sürüklemesine izin vermeden, zaman yönetimi ekseninde konforlu, nitelikli ve hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesinde; en önemli modern araçlardan biri, toplu ulaşımı esas alan metro tipi yer altı ulaştırma sistemleridir. Bunun farkında olan ülkeler; sadece mega kentlerinde değil, hemen hemen belirli büyüklükteki tüm kentlerinde inşa ettikleri çok hatlı, çok katlı metro sistemlerini, yüzyıl öncesinden başlayarak tedricen geliştirmişler ve ulaşım sorunlarını büyük ölçüde çözme başarısını göstermişlerdir. Topoğrafik yapıları çok da uygun olmadığı halde, New York, Londra, Tokyo, Berlin, Paris, Moskova başta olmak üzere mega kentlerdeki her yüz bin kişiye düşen metro uzunluğu ortalama 3 kilometredir.
Orta büyüklükteki Avrupa kentlerinde de yaklaşık 2 kilometre mertebesindedir. Üstelik de hemen tüm kentlerde 50 yıldan fazla bir süreden beri kullanımdadır. Ülkemizi bu yönde değerlendirdiğimizde; 20-25 yıl öncesine kadar sadece İstanbul değil tüm kentlerimizde metro diye bir ulaştırma sisteminden bahsetmek mümkün değildir. Son yıllarda büyük ölçüde İstanbul’da olmakla birlikte kısmen de Ankara, İzmir gibi bazı kentlerimizde metro inşaatlarına başlanmış ve bazı hatlar hizmete sokulmuş olmakla birlikte henüz emekleme aşamasındadır. Bu süreçte, İstanbul’da yüz bin kişiye düşen metro uzunluğunda 1 km gibi önemli bir seviyeye ulaşılmıştır. Bununla birlikte diğer kentlerimizde yok denebilecek, ya da ihmal edilebilecek düzeydedir.
Özellikle Ankara ve İstanbul gibi sürekli göç alan, kontrolsüz bir şekilde büyümeye devam eden kentlerde, ulaşım; en önemli problem olmuştur. Bireysel otomobil kullanımın çoğalması ile beraber karayolu ulaşımı, belli saatlerde durma noktasına gelmiştir. Ulaşımın düzenli bir akışta ilerlemesi ve bireysel araç kullanımın azalmasını sağlamak problemin çözümüdür. Bu çözümün en uygun yöntemi ise yeraltı çok katlı otoparklarıyla entegre edilmiş raylı sistemlerdir. Büyükşehirlerimizde hem belediye hem de Ulaştırma Bakanlığı Alt Yapılar Genel Müdürlüğü tarafından yapımı devam eden metro projeleri bulunmaktadır. Yapılan ve yapımı devam eden raylı sistem projeleri ihtiyacı karşılayamayacaktır. Yeni hat planları yapılıp inşaatına başlanması gerekmektedir. Gerek karayolları gerekse de belediyelerce ilave karayolları ile genişletme çalışması ve ek bağlantı yollarının yapımları gerekmektedir.
Esasen kentlerimizin topoğrafik, coğrafik ve jeolojik konumlanmalarına bakıldığında; çok büyük avantajlara sahip olduğumuz görülecektir. Bir yandan, kara, deniz, hava lojistiği açısından uygun konumlarda oldukları öte yandan da yeraltı ulaşım sistemleri açısından çok elverişli topoğrafik yapılara sahip oldukları görülecektir. Öyle ise bu doğal avantaj, bu güne kadar neden değerlendirilememiştir denilebilir. Elbette uygun kaynak kullanımı, planlı kalkınma, disiplinler arası işbirliği ve bilimsel karar ekseninde çalışma yerine; günübirlik, rant üretim eksenli popülist yaklaşımların hem yöneticilerimiz hem de halkımız tarafından tercih edilmiş olması temel nedendir.
Mega kentlerimiz başta olmak üzere, tepelerini elbette edebiyatımızda, kültürel yaşamımızda bir güzellik olarak kullanmaya devam edelim. Ancak bu topoğrafik varlıklarımızı daha çok da yaşam konforumuzu artıracak bir fırsat ve araç olarak değerlendirelim.
Yaptığım değerlendirmelere göre, kilometre başına metro inşaatı için 10 milyon, karayolu ulaşımına uygun tünel için 4 milyon, 3 bin araçlık yeraltı otoparkları için 5 milyon dolar civarında yatırım maliyetleri söz konusudur. Kentlerimizin topoğrafik yapısına bağlı olarak enine ve boyuna eksenlerinde oluşturulacak hem raylı sistemler, hem de karayolu hatlarıyla ulaşım sistemlerimizi konfordan da vaz geçmeden 10 yıllık bir zaman diliminde çözmek mümkündür.
Bu kapsamda, İstanbul için yaklaşık 250 km uzunluklu yeni metro, 150 km lik karayolu tüneli ve 300 civarında yer altı otopark, Ankara ve İzmir için; 120 km metro, 100 km karayolu tüneli ve 100 civarında yeraltı otoparkı, diğer büyük şehirlerimizin her biri için de ortalama 75 km metro, 50 km karayolu tüneli ve 80 civarında yeraltı otoparkı yeterli olacaktır. Bunun anlamı; modern kentsel yenileme ve dönüşüm modelleri ile entegre olmuş, metro , karayolu, havai hat ve otoparklardan oluşan ulaşım hatları ile tüm büyük kentlerimiz için her yıl 1 milyar dolarlık kaynak tahsisi yapıldığında; 10 yıl içinde ulaşım sorunu rahatlıkla çözülmüş olacaktır.
Öyle ise gerek merkezi idare yetkililerimizin, gerekse belediye başkanlarımızın ve adaylarımızın kısır politik çekişmeler yerine, şehirlerimizin uygun topoğrafyasını ve tepelerini bir fırsat olarak kullanmaları, bu yönde projeler üreterek yaşam konforu yükseltilmiş kentler için yarışmaları toplumsal beklentimiz olmalıdır.