Medyanın “içerik ve hizmet” dengesi sorumluluğu
“Türkiye’yi uçurmanın formülü” başlıklı yazıyı okuyan, bilgisi ve birikimine güvendiğim dostum, "Anlıyorum hepimiz sorumluyuz, ama sorumlu arayışına önce medya mensuplarından başlayalım” dedi.
Dostun uyarısı bana Süleyman Demirel Hükümeti’nin ünlü Tarım Bakanı Bahri Dağdaş’ı hicveden rahmetli Ümit Yaşar Oğuzcan’ın bir dörtlüğünü anımsattı… Bilmeyenler için küçük bir anımsatma, o dönemde Adalet Partisi iktidardaydı; Kır at da partinin simgesiydi.
Her zaman olduğu gibi ülkemizin “et sorunu” gazete manşetlerinden inmiyordu. Tarım Bakanı Bahri Dağdaş da, daha yüksek volumlu et üretimine imkan vermesini ve eski kültürümüzde yeri olduğunu düşünmüş olmalı ki “ At eti yensin!” diye önermişti.
Hafızam yanıltmıyorsa Kim Dergisi’nde Ümit Yaşar Oguzcan, “At eti yensin demiş Sayın Tarım Bakanı / Sırası gelmişken Dağdaş’ı taşlayalım / Memlekette atlara örnek olsun diye / At eti yemeye Kır attan başlayalım” diye taşlamıştı.
Dostumun önerisini ciddiye aldım; medyanın işlevleri üzerine tuttuğum notlara baktım. Zihnimde belirginleşen düşünceleri paylaşmak istedim.
Medya kendini nasıl değerlendiriyor
Medyanın işlevlerini ve sorumluluklarını tanımlarken iki ana yaklaşım öne çıkıyor: Biri, WSJ sloganlaştırdı: “Medya sadece nesnel haber iletmenin aracı değildir; asıl amacı, okuyucunun işini kolaylaştırmaktır.” Diğeri,“Medya içerik değil hizmet üretmeli; çünkü insanlar içeriği okumadan paylaşıyor” gerekçesinden yola çıkan Jeff Jarvis'in yaklaşımıydı. Ülkemizde “içeriğin gücü” konusunda iddialı bir yaklamışı da Saran Group Yönetim Kurulu Başkanı Sadettin Saran’dan geldi: Teknolojinin gelişmesiyle “içeriğin süpergüç” haline geldiğini ileri sürdü.
Medyanın işlevini irdeleyen içerik odaklı yaklaşıma göre, ciddi bir içerik üretmeyen, izleyicisini hayatın öz gerçeğine yaklaştıramaz. İçerik zenginliği ile hizmet kalitesi arasında çok sıkı bağları görmezden gelirsek, okuyucunun işini kolaylaştırma amacından uzaklaşırız.Ayrıntı bilgisine erişme ve ayrıntıdaki dinamikleri kavrama kaliteli fikir ve proje üretilebilmenin ilk adımıdır; medya nakit ve vakit kazancı sağlayan, yaşamı kolaylaştıran işler yapmanın önünü açacaksa içerik zenginliğini gözardı etmemeli.
Jarvis ise “Paylaşma herşeyden daha önemli değere dönüştüğü” gerçekliğinden yola çıkıyor. Paylaştıkça, biraz daha çoğaldığımızı, birbirimizi etkilediğimizi ve harekete geçtiğimizi öne sürüyor.Günümüzde pazar dendiğinde, ilk akla gelenin iletişim ve rekabet olduğunu, geleneksel medyanın kendini kitleler için ana içerik üreticisi olarak görmekten vazgeçmesi gerektiğini, bireye hizmet götürmenin yeni bir iş modeli gerektirdiğini belirtiyor.Medya artık hizmet işidir: İçerik her yerdedir. Medya, içeriğin nasıl sunulması gerektiğini düşünmekten vazgeçmeli, insanların ihtiyaçlarına cevap vermeli.
Hizmet, maddi bir niteliği olmayan, alınabilen ve satılabilen, belli bir fiyatı olan, elle tutulamayan, gözle görülemeyen, duyulamayan, bir ölçü birimi ile tanımlanamayan, sergilenemeyen, parçalanamayan ve üretildiği anda tüketilmesi gereken üretimdir.
Medya mensupları “içerik-odaklı” ya da “ paylaşım-odaklı” yaklaşsın, Türkiye’nin uçurulması için doğru stratejilerin tasarlanması, etkili taktiklerin uygulanması ve yaratılmak istenen sonuçlara götürecek uygulamarın sorgulanmasında sorumlulukları vardır.
Medyada güç bilinci
Gücü kullanmanın ilkelerini anımsayalım: Gücünüzün sınırlarını iyi bileceksiniz… Gücünüzü kullanma zamanını iyi belirleyeceksiniz. Gücünüzü kullandıktan sonra size nasıl döneceğini iyi hesaplayacaksınız
Bizim bakışımıza göre Türkiye’yi uçurmanın formülü çok yalın ve çok açık: Kurallar ve kurumlarla yönetilen bir toplumsal örgütlenme bilincine ulaşmak… Kendine fren koymasını bilmek; bireyi, toplulukları ve toplumu ilke, kural ve kurumlarla yönetmek…Ciddi fikirlerin yerine sloganları koymamak… Verileri sorgulama eleklerinden geçirmek…Ezberleri bozmamak; yani toplumun benimsediği, onayladığı, desteklediği sistemi sorgulamadan tutsak olmamak. Kaliteli fikirleri projelere dönüştürmek…Ve de reform fikrini besleyen bilgi ve uygulamaların metotlarını ihmal etmemek. Mevlana’nın dediğini yapmak:” İki yol var her insanın önünde / Kolayını arar gelenekte dininde / İçine yolculuk yaparsa eğer / Farklı yollar bulacaktır derinde…” düşüncesini ciddiye almak. Hayatta eli boş dönülmeyen tek yolculuk, kendi içimize yaptığımız yolculuk olduğunu unutmamak.
Nedenleri ne olursa olsun, medya mensupları kalkınmanın temel ilkelerini ucuzlatan tutum ve davranışlardan yana durmamalı, sorunların tanımı ve alternatif çözümlerin üretilmesinde yasama, yürütme ve yargı yanında, “algıyla yönetmenin” öne çıktığı günümüz dünyasında “medya etkisini” gözden ırak tutmamalı.
Medya mensubunun temel sorumluluğu “genel eğilimler ile ayrıntı bilgisi dengelerini” kurmaktır.Talebi var diye toplumu sığlık ve ucuzluğun peşinde sürüklememeli.
Medya mensupları güçlerininin bilincinde olmalı…Sorumluluklarını unutmamalı.