Medyanın görecek güzel günleri var daha...
Medya dünyasının marka isimlerinden Axel Springer’in CEO’su Dr. Mathias Döpfner ile ufuk turuna devam ediyoruz.
Dr. Döpfner’e göre, geleceği tarif etmek için ‘iyi’ kelimesi yeterli değil. Onun yerine ‘mükemmel’ daha uygun...
“Yer sıkıntısından ötürü” dün tamamını veremediğimiz Dr. Mathias Döpfner söyleşimize kaldığımız yerden devam ediyoruz...
Çok kısaca hatırlatayım...
Gazeteniz DÜNYA’nın da üyesi olduğu, kısa adı EBP olan, Avrupa Ekonomi Basını Federasyonu’nun ‘Yayıncılar Buluşması’ geçen hafta İsveç’in Stockholm kentinde yapıldı.
Bu buluşmada, EBP’nin ‘Avrupa’nın Yöneticisi’ ödülü de sahibini buldu...
Dün de ifade ettiğim gibi bu yıl ödülü, Almanya’nın en büyük medya kuruluşlarından Axel Springer’in CEO’su
Dr. Mathias Döpfner aldı...
Avrupa’nın en önemli ekonomi gazetelerinin yöneticilerini bir araya getiren o ödül gecesinde, sektörümüze ilişkin pek çok şey de konuşuldu...
Dün bunların bir kısmını size aktardım. İlginizi çektiyse işte Dr. Döpfner’in sorularımıza verdiği yanıtların devamı...
Dr. Döpfner, sizce internet üzerinden yapılan gazetecilik bedava sürdürülebilir mi?
O konuda çok kesin bir görüşüm var. Dijital dünyada gazeteciliğin ancak okurların para ödemeye razı oldukları bir koşulda geleceği olabilir. Aksi halde gerçek gazetecilikten bahsedilemez. Internet üzerinden gelişen “ücretsiz kültür” yaklaşımı yayıncılar cephesinde yapılmış ciddi bir stratejik hataydı. Ve de kollektif bir hataydı. Reklamlar tek başlarına araştırmacı gazeteciliği finanse edemez. Tabii, ücretsiz bazı kanallar olmaya devam edecek. Ama bir marka üzerinden yapılan kalitelik gazeteciliğin bir maliyeti var. Bundan sonra internete yön verecek olan ana unsur abonelik sistemidir.
Ama bugüne baktığımızda ‘paywall’ denilen ücretli internet işine soyunup da başarılı olmuş pek az örnek var...
Eğer, böyle ‘paywall’ gibi korkutucu terimler kullanmaya devam edersek tabii öyle olur... Ne demek yani? Biz okurlarımızın duvarlarla karşı karşıya kalmasını mı istiyoruz? Okurun duvara tırmanması filan mı gerekiyor? Bir kere bu terminolojiyi ve onun yarattığı algıyı değiştirmemiz lazım. Biz paralı otoyol işletmecisi miyiz? Neresinden bakarsanız bakın, ‘paywall’ kavramı, bir sınırı çağrıştırıyor. Oysa bizim duvarlara ihtiyacımız yok! Onun yerine, sunduğumuz kaliteli, işe yarar içeriği fiyatlandırmaya ihtiyacımız var! Bizim abonelikten, teklif sunmaktan bahsetmemiz gerekiyor. Şu anda bizim Die Welt için yaptığmız dijital abonelikler, pek çok ücretsiz hizmeti de içermesine karşın başarılı gidiyor. Her halukarda, ortalamalara baktığımızda gazetenin basılı versiyonundan çok daha fazla dijital abonelik gerçekleştiriyoruz.
Tabii, dijital abonelikler basılı gazeteye göre çok daha ucuz...
Şimdilik. Doğal olarak önce bir pazar oluşturmamız lazım. Ancak uzun vadede, ben dijital aboneliğin gazeteden daha ucuz olması için hiçbir neden göremiyorum.
Gazete basmak daha maliyetli olduğu için olmasın? Dijital ürünlerde kağıt ve dağıtım ağına ihtiyacınız yok sonuçta...
Ama teknolojiye de ciddi şekilde yatırım yapmanız gerektiğini unutmayın...
Bugün ‘paywall’ uygulamaları ciddi şekilde gözenekli değil mi sizce de... Elek gibi adeta... Kullanıcılar için ödeme duvarını aşmanın çok basit yolları var. Siz sızdırmayan, güçlü paywall’ların ısrarlı bir savunucusu musunuz?
Bir ödeme sistemi her zaman aşılabilir. Her zaman hacklenebilirsiniz de. Ama bir gazeteyi marketten çalmak da mümkün. Hiç kimse, hiç bir yapı hırsızlığa ve suça bağışık değil. Ve entellektüel sermaye, en az fiziki sermaye kadar önemli ve korunmaya değer. Ben hırsızlığın türleri arasında etik bir fark göremiyorum.
Genel medyayı etkileyen trendlerle ekonomi yayınlarını etkileyenler aynı mı?
Evet, aynı... Sadece bir tek farkla: Ekonomi gazeteciliği dijital dönüşümden daha da sert biçimde etkilendi. Çünkü ekonomik enformasyonun profesyonel tüketicileri hızlı haberciliğe daha da fazla ihtiyaç duyuyor. Gelişmelerden anında haberdar olmak onlar için son derece kritik. Bu da ancak real-time olarak mümkün. Bunun da bize getirdiği görev çok açık: Şirket haberleri ve fiyat hareketleri online bölümümüzde mümkün olan en hızlı şekilde yer alabilmeli.
Ekonomi gazeteciliği iyiden iyiye Financial Times, Wall Street Journal, The Economist gibi birkaç global marka tarafından domine ediliyor. Sizce yerel yapıların rekabet edebilme gücü var mı?
Kesinlikle... Özelleşen hizmet, pazarda her zaman daha büyük şansa sahiptir. Bence genel ilgiye yönelik yayınlar daha çok sorunla karşı karşıya. Onlar daha çok topun ağzında...
Axel Springer’in borsada hisseleri son zamanda epey iyi bir performans gösteriyor. Dostlarınıza önerir misiniz?
Bir yönetim kurulu üyesi bunu asla yapmaz...
Neden?
Nedeni basit. Eğer işler iyi giderse, bu insider trading olur. İçerden bilgi sızdırmış olurum. Eğer işler kötü giderse, dostlarım bundan zarar görür. Sadece genel olarak şunu söyleyebilirim: Axel Springer AG hissesleri, şirketin gerçek değerlerine doğru dikkate değer ve sürdürülebilir bir yükselen trend gösteriyor. Bu arada, bizi hâlâ, birkaç hoş online aktivitesi olan ama esas olarak bir yazılı basın kuruluşu olarak değerlendirenler çok. Oysa bu bugünkü yapımızı yansıtmaktan çok uzak.
Medya sektöründe rekabet yoğun. Giderek de Google gibi, Facebook, Twitter gibi sektör dışından yeni oyuncularla iyice sertleşiyor. Nasıl yanıt veriyorsunuz bu tür sektör dışı saldırılara?
Bir kere bugün gazeteciliği teknolojik uzmanlık dışında, teknolojik deneyim dışında tasavvur etmek mümkün değil. Meselenin bir yönü bu. Mutlaka onlardan öğreneceklerimiz var. Ve onların yeteneklerini kendimiz için kullanmamız gerekiyor. Ancak öte yandan, tweet’le haber arasında büyük farklar var. Ne Twitter ne de Facebook editoryal süzgeçten geçmiş medyalar. Okurların işine yarayacak biçimde işlenmiş ya da tasarlanmış değiller. Herkesin canının istediği herşeyi yazıp dağıtıma soktuğu platformlar sadece. Doğru, yanlış, önemli, önemsiz ne varsa... Bizim yayınlarımız ise birer marka. O markalar altında tasarlanmış, işlenmiş içerikle toplumun karşısına çıkıyoruz. Ve tabii yayınladığımız herşeyin sorumluluğunu da alarak. Markalı içeriğin değerli olmasını sağlayan da bu. İnternette de aynı şekilde... Ve işte insanların ödeme yapmaya istekli olacakları da tam da bu sağlam içeriktir. Etrafımızdaki onca gürültünün, parazitin arasından, gerçekten önemli olanı seçmemizi sağlayan editoryal işlemden geçmiş medyadır.
Önümüzdeki beş yılda medya ortamının nasıl bir hal alacağını düşünüyorsunuz?
Daha dijital ve daha mobil. Tabletler ve akıllı telefonlar medya tüketiminde ana oyuncular olacak. Beş yıl içinde belki elektronik gazete için de hazır olacağız diye düşünüyorum. Ama bütün bunların ötesinde beş yıl içinde artık kimsenin ‘kurye’ medyadan bahsedeceğini zannetmiyorum. Medya, nakliye şirketi değildir. Sadece içerik üretimimizle rekabet edebiliriz.Gelecek beş yılda medyada kuryelikten değil, içerikten bahsediyor olacağız. Öne çıkan bir medya kuruluşu görürseniz bilin ki, onu yukarı çeken şey ürettiği içeriktir.
O zaman Axel Springer gibi içeriğe önem veren medya kuruluşları için haberler iyi diyebilir miyiz?
Kısa cevabım: evet...
Ya uzun cevabınız?
‘İyi’ bence durumu anlatmak için yeterince iyi değil. Geleceğe ilişkin beklentilerimizi tanımlamak için ‘mükemmel’ çok daha uygun bir kelime. Medyanın en iyi zamanları henüz gelmedi. Bu çerçevede Almanya’nın en sonunda gazetecilik performansını bir değer olarak kabul eden ek bir copyright düzenlemesine sahip olmasından son derece mutluyum. Umarım, bu uluslararası bir model haline de gelir. Açıkçası, bu koruma olmasaydı daha fazla endişe duyacaktım. Bizim için bir kilometre taşı oldu. Şimdi internet arama motorları da dahil olmak üzere, haber toplayıp bunu kah ajans kah farklı yapılarda servis edenler ile yayın kuruluşları arasında ticari ilişkiler gelişebilecek. Ki, ortadaki boşluk nedeniyle hiçbiri bize kulak asmıyordu. Şimdi bu yeni durumla, haberi, içeriği üretenler avantajlı konuma geçecek ve ekonomik yapıları da güçlenecek. Bu, gerçek gazetecilik faaliyetlerinin artması bakımından önemli. Tabii bu faaliyetlerin kalitesi ve çeşitlenmesi bakımından da... Ama özellikle de okurların ilgisinin artması bakımından çok önemli...