Medya'nın dijital dünya ile imtihanı
Yanlış hatırlamıyorsam internet ile 1995'de tanıştım. Daha öncesinde Doruk BBS üzerinden offline e-mail hizmet ile e-posta servisini kullanıyorduk. O zamanlar internetin bizler için farklı anlamları vardı.
Usenet, Newsgroup gibi servislerde bilgi alışverişi yapabilirdiniz. Ya da IRC, ICQ ile canlı sohbetlere katılırdınız.
Film, müzik veya oyun indirmek gibi alışkanlıklarımız yoktu.
1 MB'lık basit bir program için 1 saat beklemek gerekiyordu.
1994 yılından bu yana bilişim yayıncılığı sektöründeyim. İnternet bizler için önemliydi ancak bizden başka da kimsenin umurunda değildi.
Ancak işler çok çabuk değişti.
Birkaç yıl içerisinde internet her bireyin hayatına çok hızlı bir şekilde girmeye başladı. Türkiye'de ADSL altyapı ihalesinin nihayet sonuçlanması ile birlikte evlere 256 ve 512 Kbps'lik genişbant(!) servisi girmeye başladı.
Yani bundan tam 10 yıl önce, 2002'lere geldiğimizde, yaşamımızı derinden etkilemeye başlayan İnternetin, medya sektöründe de sarsıcı bir değişime sebep olacağını kestirmek güç değildi.
Hem Türkiye'de hem de yurt dışında bu değişimi yakalamak için onlarca farklı yöntem uygulandı. Gazete veya dergilerin internet üzerinden birebir kopyalarının paralı olarak dağıtılması. Ya da günlük gazete sitelerinin, bayi satışlarını etkilemeyecek şekilde belirli bir saatten sonra güncellenmesi. Hatta Web sitelerinin ücretli abonelik ile hizmet vermesi. Ve halen günümüzde de en yaygın olanı, yani anlık güncellenen haber siteleri. Başarıları ve başarısızlıkları hep yakından takip ettik, kendi yol haritamızı çizdik.
Medya sektörü, son on yıldır geçirdiği bu süreç ve elde ettiği deneyimler sebebiyle tablet devrimine daha hazırlıklı olduğunu düşünüyordu. Ancak gördük ki tüketiciler yine de aradığını bulabilmiş değil. PDF formatında birebir kopyaların satılması, daha interaktif versiyonlar ve ücretli veya abonelik sistemlerinin hepsi bu sefer de tabletler üzerinde denendi.
Geldiğimiz noktada halen gerçek doğrunun bulunmadığını görüyoruz. En yeni haber ise, büyük umutlar ile kurulan ilk tablet odaklı dijital yayın olan The Daily'nin kapanması. Yılda 40 dolarlık abonelik ücretine sahip olan The Daily yaklaşık 100.000 okura ulaşmıştı. Tablet üzerine çıkmış en kapsamlı içeriğe sahip olan The Daily'nin gelirleri, maliyetlerini kurtarmaya yetmedi. Okurun gönlünü kazanacak sistem ne yazık ki tam olarak bulunabilmiş değil.
Çok uzağa gitmeye gerek yok, kendimden de örnek verebilirim. Yıllarca biriktirdiğim PDF arşivimin tamamını tablete taşıdım. Üstelik iPad'de çok başarılı bir uygulama olan Good Reader'a. Ancak halen onda birini bile okuyabilmiş değilim. FlipBoard veya PulseReader gibi uygulamalardan aldığım haberleri okumak daha fazla keyif veriyor. Aynen yıllar önce Zinio veya E-Mecmua servislerine üye olduğum gibi büyük bir heyecanla iPad için Turkcell'in Dergilik ve Vodafone'un VRead uygulamalarını da yükledim. Nafile, bu tabletlerde klasik mantıkla dergi okuma alışkanlığımı bana vaat etmiyor. The Daily gibi sırf tablete odaklanmış yaklaşımlar da iflas etmeye başladığına göre medyanın şimdi yeni bir tarz, yeni bir yaklaşım bulması gerekiyor.