Medeniyet tasavvuru ve rektör seçimi…

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Prof.Dr. Rıdvan Karluk Eskişehir’de Sakarya Gazetesi’nde üniversitede sektör seçiminde bir rektör adayında hangi özelliklerin aranması gerektiğini uzun bir liste halinde yayınladı. 

Rıdvan Karluk’un sıraladığı temel ilkeler bir rektörde olması gereken özellikler, bizim toplumun gündemindeki önemli konu ama, inanın bundan çeyrek yüzyıl önce aşmış olmamız gereken şeyler. Ne yazık ki, bu çağda bütün üniversitelerin içselleştirmiş olmaları gereken ilkeleri ve kuralları bir rektör seçimi öncesinde anımsatmak zorunda kalıyor insanlar.

Kalkınma ve refahı yaratma iddiasında olan bütün toplumlarda “geleceğin üniversitelerine ilişkin tasavvurlar ve tasarımlar” tartışma gündeminin ilk sıralarında yer alıyor.
Biz ise sıradan bir üniversite çalışanının bile gölge sadakati ile uyması gereken ilkeleri, üniversiteyi yönetecek olan rektörde arayan bir çıkmaza sürüklenmiş durumdayız.
Hepimiz biliyoruz ki, Sanayi Toplumu aşaması bitti hızla Bilgi Toplumu aşamasına doğru ilerliyoruz. Çok hızlı ve köklü biçimde değişmelere uyum gösterebilmemiz için; üniversiteyi yönetecek olan rektör adayında hangi özelliklerin aranmasını Noam Chomsky’nin bir çalışmasından yararlanarak şöyle sıralayabiliriz:

•    Toplumun kalkınmasının iki temel bileşeni olan kaynaklar ve değerler konusunda fikirleri nelerdir? Adayın bir “değer teorisi” var mı? Bu teoriye göre hangi “fikirleri ve projeleri ile” yönetime adaydır?

•    Bilgi, çok temel girdilerden biri haline geldiğine göre, aday “bilgi teorisi” konusunda neler öneriyor? Bu öneriler önce bölgenin, sonra ülkenin ve giderek dünyanın gelişmesine ne gibi katkılar yapabilir?

•    İş çevresinin faktör, talep, karşılıklı-bağımlılık ve rekabet stratejileri bağlamı köklü biçimde değişiyor; özellikle iletişimdeki erişebilirliğin artması ile “insan doğasına uygun gelişme yaratma çerçeveleri” hayati önem kazanıyor. İnsan doğasını kavramada öncülük etmesi gereken kurumlar da üniversiteler. Adayımızın “insan doğası ve üniversite sorumluluğu” konusunda söyleyecek bir sözü var mı?

•    Öğrenmenin, anlamanın ve anlatmanın bütün altyapıları yeniden biçimleniyor. Bir rektör adayı, “öğrenme teorisi” üzerinde bir fikre sahip değilse, gelecekle ilgili projeleri nasıl geliştirir? İş dünyasının bir yakınması giderek büyüyor: “ Üniversiteler gerekli kalitede işgücü yetiştiriyor” uyarısı yapılıyor. Bu çok temel eleştirinin yanıtını, bir öğrenme teorisi çerçevesinde vermeyen bir rektör adayı seçilirse makamın hakkını verebilir mi?

•    Bilgi Çağı Üniversitesinin, gerek dışımızdaki olguları açıklamada, gerekse iç dünyamızdaki birikimleri etkin biçimde aktarmada öğrencilerin ve halkın önünü açması bekleniyor. Daha değişik anlatımla “anlamanın ve anlatmanın” gerekli araçlarından biri olan “aktarım teorisini” zihninde netleştirmemiş bir üniversite yönetimi, değişmelere uyum yeteneğimizi geliştirmeye katkı yapabilir mi?

•    Tarım Toplumu aşamasından Sanayi Toplumu aşamasına geçilince üretim ve bölüşüm ilişkilerinin nasıl değiştiğini biliyoruz. Bu değişmenin değerler sistemi ve kaynak kullanma bilincini ne kadar derinden etkilediği hakkında elimizde yeterli birikim var.Bilgi Toplumu aşamasında da farklı üretim ve bölüşüm ilişkileri, yaşam biçimleri ve yaşam tarzları oluşacak. Öncülük görevi ve sorumluluğu olan üniversitelerin rektör adayları “ toplum teorisini” açık ve seçik anlatmıyorsa, tutarlı projeler üretmesi mümkün müdür? Kolektif kaynakları doğru yerde, doğru zamanda, doğru miktarda ve verimli olarak harcayabilir mi?

•    Üniversiteyi üniversite yapan fırsat eşitliği ve eşit hakların gücünü, paylaşılan ortak aklın etkisini, katılımcı yönetimin erdemini, entelektüel ve sistem kapasitesini geliştirmenin yaratıcılığını, kendini yeniden üreten toplum yaratmanın sorumluluğunu ödünsüz gözetleyen ve denetleyen “ kapsayıcı kurum” olmalarıdır. Bir üniversite rektör adayı,“ fırsat teorisine” ilişkin net bilgiye sahip değilse, eline geçecek imkanları nasıl koordine edecektir? Seçimde oy verecek olan akademisyenlerin eğitim-öğretimin çok temel bileşeni olan “fırsat teorisine” ilişkin sorgulama yapmadan oy vermelerini beklemek haksızlık olmaz mı?

•    Eğitim sisteminin temel işlevlerinden biri de toplumda giderek çeşitlenen, yaygınlaşan ve derinleşen çıkarları dengeleyen bir meşrulaştırma ve uzlaşma temeli yaratmasıdır. Bir rektör adayının “ Uzlaşma teorisi” yoksa, “Mehmet’in çıkarları ile Memleketin çıkarlarını dengeleyen” kararları nasıl alacaktır? Uzlaşmanın teorik çerçevesini zihinlerde netleştirmeden İyi yönetim yapılabilir mi?

Geleceği üzerinde inşa edeceğimiz kaynaklar ve değerler sistemi, bizi gelişmiş toplumlar arasına katmalı. Gelişmiş toplumlar arasında yer almak, Daron Acemoğlu’nun tanımlaması ile “Türkiye, Sanayi Devrimini kaçırmış tipik ülkelerden biri” genellemesini “Türkiye Bilgi Toplumu aşamasını da kaçıran tipik ülke” noktasına taşımamak için Prof. Dr. Ziya Selçuk’un uyarısına kulak vermeliyiz:

“Söylemde bir medeniyetten söz edilebilir ama bu, yaşayan bir medeniyet değilse, sadece tarihsel bir değeri vardır. Sayın Başbakanın konuşmalarında kullandığı kelimelerin doğum tarihine, Türkçe ’ye giriş tarihlerine bakalım. Eğer ekonomi ile ilgili bir konuşma ise doğum tarihleri çok yakınlardadır. Ama kültürle, sosyal meselelerle ilgili bir şey ise 11’inci asırlardan bu taraflara gelir. Bu zihinsel iklimi ortaya koyuyor. Bu şu anda kopya ve moda birtakım terimlerle tamamen işgal edilmiş kavramlarla yeni bir medeniyet tasavvuru da eğitim sistemi de ortaya konamaz.” 

Medeniyet, başta ticaretin erişebilirliği olmak üzere, fikir ve inançların yayılması ile olgunlaşır. Bu süreç farklı üretim biçimleri ve bölüşüm sistemleri oluşturur; yenileşen ve farklılaşan yaşam biçimleri, yaşam tarzları ve yaşam kalitesi anlayışı ile anlamlı hale gelir.
Ticaretin yaygınlaşması ve derinleşmesi, bağlantı kurma, bağımlılıkların gelişmesi, fikirlerin akışkanlığının artması, inançlara saygının gelişmesi, eşdeğerlilik yaratan hukuk sisteminin oluşturulması, sanat ve kültürel çeşitlenme ve zenginleşme, yerleşik önyargılar ve tabuların üstüne giden değişik düşüncelerin öne çıkabilmesi yaratılacak medeniyeti tanımlar.

Bir medeniyet tasavvuru olmadan, “ Nasıl bir eğitim?” sorusunun yanıtı verilemeyeceği için, rektör adaylarının medeniyet tasavvurunu ve eğitim-öğretim kavrayışlarını bilmeden oy verilmemesi gerektiğini düşünenlerdenim.

Biliyorum, bu yazıda aktardığım kavramları zihni dağarcığına almamış olanlar, anlattıklarımızı“afakı” bulacaktır. Değişmelere uyum yeteneği, tedavüle sokulan yeni kavramlarla ilgilidir. Aktarmaya çalıştığım kavramların Güney Kore’nin, İrlanda’nın, Finlandiya’nın, Rusya Federasyonu’nun, ABD ve Almanya’nın üniversiteleri yeniden yapılandırma çalışmalarında ne ölçüde kullandıklarını test etmek kolay bir iş… Ayrıca “Ağ Toplumu” kavramını geliştiren sosyolog Manuel Castells’in dilimize de aktarılmış çalışmalarına bir göz atılırsa, üniversitelerimiz ve onları yönetecek olanların seçimine nasıl bakmak gerektiğini daha iyi anlayabiliriz.

Üniversitelerde rektör seçimi, adaylar kadar oy verenlerin demokrasi algılarının göstergesidir.

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar