Meçhule yolculuk...
Son beş yıl içinde küresel ölçekte yaşananları hatırlamaya çalıştığımızda sorunların çözülemediğini ve ağırlaşmasının önlenemediğini, yapılanların durumu tersine çevirmek konusunda yeterli olamadığını görüyoruz. Durum olumsuzlaştıkça günü kurtarmaya yoğunlaşılıyor ve böyle oldukça kırılganlık artıyor, finansal getiriler azalır iken riskler büyüyor, içine düşülen açmazdan çıkılamıyor. Rekabet koşulları bozulmaya devam ettiği sürece gelecekten umutlu olmak imkansızlaşıyor. Gelişmiş ekonomilerin sıkıntısı büyüyor, gelişmekte olanlarda benzer süreçleri yaşamak için ne gerekir ise yapıyor, gerçeklerden kaçarak günü kurtarmak ve acil ihtiyaçları karşılamanın maliyeti artıyor... Küresel büyüme darbelendikçe potansiyel istikrarsızlık büyüyor. İşin tuhafı Yunanistan'ın veya ABD'nin durumunun tekrar ve tekrar ne kadar sıklıkta gündeme geleceği ve devamında neler yaşanacağı bilinmiyor. Başka bir deyişle meçhule yolculuk tüm hızı ile devam ediyor...
ABD Başkanlık seçimleri sonrasında doların diğer paralara karşı değerlendiği, sermaye piyasalarının satış baskısı altında kaldığı ve emtiaların geniş bir bant içinde yatay dalgalanma sergilediği gözleniyor. Belli ki risk alma isteği hem mevsimlik hem de konjonktürel sebeplerle daralıyor. Dikkatler yapay bir şekilde gelişmiş ekonomiler üzerinde yoğunlaştırılıyor, belki de gelişmekte olanlarda yaşanan durgunlaşma ve ayrışmanın yarattığı kırılganlık gözlerden uzak tutulmaya çalışılıyor. İç talep artışı ve cari açık konusunda aşırılıkları zorlamış ve şimdi durgunlaşma dönemine girmiş Türkiye gibi ekonomiler ile yüksek tasarruf oranı ve cari fazlaya sahip Çin benzeri ülkelerin bundan sonra yaşayacakları farklılaşacak. Küreselleşme denilen kuralsızlığın daha etkili olduğu bölgelerde yaşanan tahribatın hacmi daha net bir şekilde algılanacak, küresel ölçekte ödenemeyen borç ve tahsil edilemeyecek alacaklar hacminde çok ciddi sıçramalar yaşanacak ve bu değişkenlerdeki artış eğilimi devam edecek. Parasal genişlemeye olan bağımlılık gelişmiş ekonomilerden sonra gelişmekte olanları da etkisi altına almaya başlayacak, getiriler hızla azalacak, riskler büyüyecek, sermaye hareketleri istikrarsız dalgalanmalar ve daralmalar sergileyecek.
Yukarıda kesmen özetlemeye çalıştığımız küresel koşullar ve eğilimleri dikkate aldığımızda kredi notumuzda yaşanan yükselişi ve eylül ayı sınai üretimimizdeki yüzde 6.2'lik artışı açıklamak kolay olmuyor. İlk bakışta not artışının çok geç kalmış bir karar olduğunu öne sürebilir, sınai üretim artışını da durgunluktan çıkış olarak yorumlayabilirsiniz. Fakat bu durumda da ilkinin neden geç kaldığını ve hareket yeteneğinin hızla daralmakta olduğu bir dönemde geldiğini sorgulamanız gerekir...
Bireysel bazda gelir azalır ve borçlar aşırılıkları zorlarken iç talep doğal olarak artmaz, ihracat imkanlarının da daraldığı bir ortamda sınai üretimin açıklanan oranda artmasının kalıcı olması ise beklenen bir durum olamaz. Her iki verideki görünüm, beklentileri yönlendirme amacına yönelik siyasi müdahale etkisi taşıyan Türkiye'ye özel bir gelişme olabilir!..
Küresel düzeyde risk alma isteğinin dalgalı bir şekilde azalmakta olduğunu ve bunun Türkiye'yi olumsuz etkileyecek bir durum olduğunu dikkate almamız gerekiyor, eğer Türk Lirası değer kaybeder ise hem ekonomi istenmedik şekilde daralır hem de enflasyon artabilir, asıl önemlisi merkez bankasının faizleri yükselterek bu olumsuzluğu öteleme şansı da bulunmuyor. Bu tablo ötelenen ve bu nedenle ağırlaşan sorunların istikrarsızlık kaynağı olarak sahne alma olasılığını güçlendiriyor. Bu ortamda kredi notu artışı ile beklentiler üzerinde bir doping etkisi yaratma çabası olabilir. Sınai üretim de, iç talebi hareketlendirmek adına olumlu görünümü pekiştirme çabasına destek verebilir. Risk alma isteğindeki gerilemeye bağlı olarak gelişmekte olan ekonomilerin kredi notlarının gerileyeceği bir döneme girilirken sonra bir haftada yaşananlar doğal bir görünüm sergilemiyor.
Son on yılda ülkemize yönelik sermaye akımlarının hacminde, borçlanma maliyetlerine ilişkin fiyatlamalarda siyasi tercihlerin etkili olduğu inkar edilemez. Eğer sermayeyi yönlendirenlerin gelecek hesaplarına taşeronluk yapma niyeti ön plan çıkmasa idi sonuç aynı olur muydu? Kredi notunun söz konusu fiyatlamalara paralel olarak yükselmemesi aynı kesimlerin güvensizliğine bağlı keyfiyetin bir sonucu olabilir. Bugün keyfiyetin acil ihtiyaç nedeniyle değişmesi, siyasi yörünge değişmediği sürece normal sayılabilir. Fakat bu gelişmeler, evdeki hesapların çarşıya uyacağı ve 2013 yılının da ciddi bir sıkıntı yaşanmadan atlatılacağı anlamına gelmiyor. Küresel ölçekte risk alma isteği azalmaya devam eder ve güvensizlik büyür ise gerçeklerin dayanılmaz ağırlığı daha yoğun bir şekilde hissedilebilir.
Unutmayın riskler artarken getiriler azalıyor ve spekülatif çekicilik azalıyor, söz konusu dürtüler ile sermayeyi yönlendirmek zorlaşıyor. Diğer taraftan bozulmaya devam eden küresel rekabet koşulları sorunları ağırlaştırarak belirsizlik ve kırılganlığı tırmandırıyor. Sermayeyi yönlendirebilen etkili ve yetkili kesimlerin etkisi ise giderek azalıyor.
Kaybedecek çok şeyi olanların bu kısır oyundan çıkma çabası hızlanacak ve gelişmeler kontrolden çıkabilecek gibi görünüyor. Küresel ölçekte yatırım bankacılığı istihdamının daralmaya devam ediyor olması, olumlu düşünmeye izin vermeyen bir sonuç olarak herkesi uyarıyor...