Mecburi istikamet...
Geçtiğimiz hafta, küresel piyasalar sürpriz sayılamayacak Avrupa Birliği merkezli yeni bir şokla sarsıldı. Borç sorununun ön plana çıkması riskten kaçınma eğilimini güçlendirince ortalık karıştı. Mali sektör ve kamu kesimindeki sorunların çözülebileceğine ilişkin umutlar azaldı; sorunlu kredilerin artmaya devam edeceği ve bütçe açıklarındaki büyümenin kontrol altına alınamayacağı, ekonomilerin daralacağı ve/veya enflasyonun artacağı kanaati güçlendi. Tasarruf açığı görece büyük olan ekonomilerin paraları değer kaybederken, sermaye ve emtia piyasaları satış baskısına direnmekte zorlandı, bilançolar yıprandı. Riskten kaçınma eğilimi aşırı borçlanılmış paraların değer kazanmasına da sebep oldu; dolar değerlendi.
Ekonomik açıdan baktığınızda rekabet koşullarının bozulması ve buna bağlı olarak faaliyet gelirlerinin azalması yanı sıra gelir dağılımının bozulması gelecek açısından kaçınılması gereken büyük bir tehlikedir. Zira devamında sorunlu kredilerin artması ile beraber mali sektörün yıpranması, ekonominin daralmasına bağlı olarak bütçe açıklarının büyümesi kaçınılmazdır. Rekabet koşulları ve gelir dağılımındaki olumsuzlaşmaya kayıtsız kalanlan sorun borçlar ve bütçeye yansıdığında panikliyor ve çözülüyorlar. Artan belirsizlik kırılganlığı artırıyor.
Son gelişmelerin sinyali birkaç hafta öncesinden gelmişti. Yunanistan başta olmak üzere bazı AB ülkelerindeki borç sorunu ciddileşmişti. Söz konusu ekonominin Eurobond ihracına 23 milyar Euro'luk teklif gelmişti ve 350 baz puanlık risk primi ile 8 milyar Euro'luk bir ihraç gerçekleşmişti. İhalede ortaya çıkan sonuç finansal piyasaları rahatlattı, soruna rağmen ciddi bir sıkıntı yaşanmayacağı kanaati oluştu. Fakat takip eden birkaç gün içinde bu tahvilde satış baskısı arttı, risk primi 400 baz puanı zorladı! Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı gerçeği açığa çıktı. Devamında ise Euro'nun değer kayıpları hızlandı ve küresel piyasalar karıştı. Eğer Yunanistan'ın açtığı ihaleye katılım yetersiz olsa ve umulan borçlanma gerçekleşmese iflasa gidiş beklentisi güçlenecek, tüm gelişmeler kontrolden çıkacaktı, böyle bir durum başta alacaklılar olmak üzere finansal yapı açısından kimsenin işine gelmiyordu. Olumsuz beklentileri geri plana itmek adına ihale desteklendi; farklı kesimlerin aynı endişe ile durumun kontrolden çıkmasını önlemek adına ihaleye katılması sayeside çok yüksek teklif geldi ve Yunan hükümeti başta olmak üzere herkes rahatladı. Alış yapanlar satış/teklif oranının yüksekliği nedeniyle söz konusu Eurobond kısa vadede ilgi olacağını düşündüler ama olmadı; satışın artması ve risk priminin yükselmesi durumunda büyük alacaklıların destek alımına geçmeye zorladılar, fakat bu hesap da tutmadı. Avrupa Merkez Bankası yetkililerinin eylemsizliği, siyasilerin söylemi nedeniyle basiret bağlandı, evdeki hesaplar bozuldu... Risk primleri küresel düzeyde yükseldi, borç piyasalarına yönelik güvensizlik derinleşti, beklentiler bozuldu.
Bu durumda sormak gerekiyor, devamında neler yaşanacak? Kalıcı çözüm, rekabet koşullarındaki olumsuzluğu göstermeyi peşinen ciddi bedeller ödemeyi ve tüm alışkanlık ve tercihlerin değişimini gerektiriyor; gerek mali sistem, gerekse siyasi iradeler buna yanaşmıyor. Hal böyle olunca geçici çözüme odaklanıp sürdürülebilir olmayan eğilimlerde ısrarlı olmak dışında seçenek kalmıyor. Kısa vadeli istikrar adına orta vadede çok büyük istikrarsızlık takımlarını ekmek, günü kurtarmak adına sorunların ağırlaşmasına kayıtsız kalmak ve bu gerçeği herkesten gizlemek gerekiyor. Ekonomide yaşanacak daralmayı ötelemek adına ödenemeyecek borçları yapılandırmak, geri dönmeyeceği bilinen yeni krediler vermek, birey ve kurumları gelirlerinden daha fazla harcamaya ve atıl yatırıma teşvik etmek, israfın durumu kademeli olarak artırmak gerekiyor. Bu başarılabilir ise kısa vadede büyüme geri gelmiş gibi görünecek, bütçe gelirleri kısa vadede artacak ve açık küçülecek, mali sektör bilançloarı yükselen varlık değerleri sayesinde balon gibi şişecek. Fakat bu süreçte merkez bankalarının yıpranmasına ve enflasyon baskısına tepkisiz kalınacak, gittiği yere kadar böyle idare edilecek... Hiçbir şey göründüğü gibi olmayaacak ve kamuoyununbu durumun bilincine varmasına yön verilmeyecek!.. Bu anlattıklarımız 1995 sonrasında dalga dalga küresel ekonomiyi etkisine almış olan eğilimler, bu yolda ilerledikçe basiret bağlanıyor ve geri dönüş imkânsızlaşıyor. Seçme şansının yerini zorunluluk ve korkular alıyor.
AB'li siyasilerin ve Merkez Bankası'nın söylediklerini boşverin, yapmayacaklarını söyledikleri şeylerin uygulamasını onaylamak zorunda kalacaklar; aksi takdirde kendi ülkelerinde yaşanacak sıkıntıların kendi siyasi hayatlarını bitireceğini öğrenecekler. Fakat artan sayıda bireyin bilinçlenmesini önleyemeyecek, saadet zincirini sürdüremeyecekler. 2010 yılı için Avrupa Merkez Bankası para musluklarını sonuna kadar açmaya zorlanacak, mali sektör ve siyasi iradelerin giderek artan baskısına direnemeyecek ve ipin ucu kaçacak. Tüm merkez bankaları aynı duruma düşecek, paraların birbirine karşı değerinde yaşanan dalgalanmalar eski anlamını yitirecek. Küresel ekonominin dalgalı bir şekilde daralması önlenemeyecek. Ülkelerin iflasına izin verilmeeycek, suni teneffüsle yaşatılacak. Yavaş da olsa her şey değişecek... Kamulaştırma, korumacılık ve parasal genişleme yükselen değer olurken, serbest piyasa ve demokrasi gibi kavramların belki adı kalacak, fakat özü hızlanan bir şekilde tükenecek... Bu süreçte orta-uzun vadeli hesapların hiçbiri tutmayacak, her şey değişecek... Bütçe açıklarının büyümesi ise sonun yaklaştığı anlamında olacak...