McKinsey’in kime ne faydası olur?
Ülkede son haftanın en çok konuşulan konularından biri Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın danışmanlık firması McKinsey’le anlaştıklarını açıklaması oldu. O tarihten beri konuyla ilgili çok çeşitli yorumlar yapıldı, bu işbirliğinin piyasalar açısından ne anlama geldiği tartışıldı, kimi işi Düyun-u Umumiye vardırırken kimi de anlaşmayı eleştirenleri “60’ların solcu kafası” diye suçladı…
Bu köşeyi takip edenler bilir McKinsey uzun yıllardır benim de kaynak olarak takip ettiğim bir danışmanlık şirketi. 1964’ten beri yayınlanan McKinsey Quarterly Magazine adlı yayını daha sonra internet ortamına taşındı ve halihazırda da McKinsey portalı altında (https://www.mckinsey.com/) yayınına devam ediyor. Doğrusunu istersiniz McKinsey’de yayınlanan makaleler tıpkı Harvard Business School dergisi gibi kapitalist dünyanın düşünce dünyasının nasıl çalıştığını, sistemin nereye doğru evrildiğini gözlemlemek isteyenler için ilk elden kaynak sunuyor. Ben de bu köşede zaman zaman McKinsey ve benzeri kaynaklardan edindiğim bilgileri kendi deneyim ve gözlemlerimle de birleştirip işe yarar, kullanılabilir bilgiler haline getirmeye çalışıyorum. Örneğin 2015’teki iki yazımda (http://www.pazarlama30.com/yunan-halki-avrupanin-parasini-gercekten-yedi-mi/ ) McKinsey’in Dünya Borç Raporu verilerini paylaşarak, dünyada artan borçluluğun sebebinin, borcu alanlar değil verenler olduğunu söylemiştim. Ayrıca aynı yazıda, artan borçluluk oranları nedeniyle McKinsey’in dünyada yeni bir durgunluk dalgası beklediği bilgisini de paylaşmıştım.
Neyse. Herkes işin bir tarafından çekiştiredursun ben hükümetin McKinsey’le yaptığı –ama mahiyetini de tam olarak bilemediğimiz- anlaşma konusunda birkaç noktanın altını çizmek istiyorum. Öncelikle şunu söyleyeyim. McKinsey bir denetim şirketi değil, bu şekilde de tanınmıyor dünyada. Esas olarak değişik sektörlerde deneyime sahip uluslararası bir yönetim danışmanlığı şirketi. Bu anlamda Maliye Bakanlığı bünyesinde kurulan Maliyet ve Dönüşüm Ofisi’nde her çeyrekte denetleme yapacağı ve işbirliğinin bununla sınırlı olduğu bilgisi çok anlamlı gelmiyor. McKinsey esas olarak dünyanın pek çok bölgesinde, genellikle büyük ölçekli şirketlere, meslek birliklerine, sektörel organizasyonlara zaman zaman da devlet organlarına hizmet veren bir danışmanlık şirketi.
İnternet sitesine şöyle bir göz atarsanız “Industries” yani sektörler bölümünün altında “Public sector” yani kamu sektörü bölümünü görürsünüz. Bu bölümde mckinsey’in kamu kuruluşlarına verdiği hizmetler anlatılıyor “how we help clients” (müşterilerimize nasıl yardımcı oluruz) bölümünün altında (https://www.mckinsey.com/industries/public-sector/how-we-help-clients/overview) müşteri deneyimi, savunma ve güvenlik, ekonomik gelişme, eğitim, sağlık, bilişim teknolojileri, operasyon, organizasyon, kamu güvenliği ve adalet, kamu finansmanı, ve son olarak da strateji diye başlıklar yer alıyor. Bu bölümdeki bilgilerden de anlaşıldığı gibi McKinsey kendini bir denetim firması olarak değil devletlerde “Dönüşüm Projeleri” yürüten bir danışmanlık şirketi olarak tanımlıyor. Center for Government bölümünde de değişik ülkelerde danışmanlık yaptıkları işlerden örnekler bulabilirsiniz: Ulaştırma projeleri, kamu hizmetlerinde verimliliğin artırılması, vergi toplama maliyetinin düşürülmesi, kamuda dijitalleşme uygulamaları, kamu hizmetlerinin dağıtımında yurttaş merkezli yaklaşım uygulamaları ve benzerleri… “Public Finance” yani “Kamu Maliyesi” bölümünde de (https://www.mckinsey.com/industries/public-sector/how-we-help-clients/public-finance) Hazine Bakanlığı’nın danışmanlık aldığı konuların ne olduğu şöyle özetleniyor: “Kamu maliyesi kurumlarının yeterliğinin, verimliliğinin, şeffaflığının ve mali durumlarının kamusal fonları daha verimli kullanacak şekilde iyileştirilmesi konusunda yardımcı oluruz…”
Sonuç olarak McKinsey&Company, dışarıdan “Olmuş mu olmamış mı” diye denetim yapan bir şirket olarak değil bizzat işin içine girip projeler geliştiren uygulamalara dahil olan bir danışmanlık şirketi olarak konumlandırıyor kendini. Temel danışmanlık anlayışı da kamu kuruluşlarını tıpkı özel sektördeki gibi verimli ve “Müşteri merkezli” yapılar haline getirebilmek. Burada “Devlet kurumlarının, özellikle ekonomi ve maliyeyle ilgili kurumların bu tür bir şirketten danışmanlık alması doğru mudur?” sorusuna hemen “Hayır doğru değildir” diye cevap vereyim.
Daha önce de yazdığım gibi devlet bir şirket değildir ve bir şirket gibi yönetilemez, yönetilmemesi gerekir. Devletlerin egemen oldukları toprak parçasında, vatandaşları için öncelikli olarak güvenlik, özgürlük ve adalet sağlamak gibi asli görevleri vardır. Daha sonra da yurttaşların refahını artırmak ve bu refahın eşit dağılmasını sağlayacak önlemleri almak devletlerin temel görevleri arasında yer alır. Bu görevlerin muhteviyatını elbette bu yazıda tartışacak değilim ama bunların “Pazar hakimiyeti ve kar maksimizasyonu” şeklinde özetlenebilecek temel şirket güdüleriyle örtüşemeyeceği ortada. Kamunun bir dış danışmandan hizmet alması; ancak yeni faaliyet gösterilen, yeterli deneyim ve birikim sahibi olunmayan konularda, bazı sanayi ve hizmet alanlarının geliştirilmesi için yapılan sınırlı projelerde vb. etkili olabilir.
Türkiye örneğine geri dönersek; her modern devlet gibi kendi içinde güçler ayrılığını hayata geçirmesi, denetim mekanizmaları oluşturması, yurttaşların uzun dönemli refahı için planlama kabiliyetleri geliştirmesi, maliye ve ekonomi alanlarında en doğru kararları alabilmek için bünyesinde iyi eğitimli bürokratları toplaması gereken bir devletin, bütün bunları bir kenara atıp kendini bir danışmanlık şirketinin 5-10 kişiyi geçmeyecek kadrosuna emanet etmesi pek de mantıklı görünmüyor.
Yine de madem hizmet alacağız diye önüme çıkan ilk örnekte McKinsey’in Brezilya’daki “Başarı öyküsü”ne bir göz attım. “Brezilya hükümetinde inovasyon” başlıklı yazı, (https://www.mckinsey.com/industries/public-sector/our-insights/innovation-in-government-brazil) ülkeyi uzun süredir pençesine alan yolsuzluklardan kurtarmak için neler yaptıklarını anlatıyor. İlk iş olarak federal hükümetin tüm harcamalarını alenileştirmek ve vergilerin nereye gittiğini vatandaşların görebilmesi için bir Şeffaflık Partalı (http://www.transparencia.gov.br/) açtıklarını anlatıyorlar. Yılda 4 milyon ziyaretçinin geldiği bu portaldaki verilerin medya kuruluşları tarafından da haber yapmak için sıklıkla kullanıldığı söyleniyor yazıda. Şimdi acaba benzer bir öneriyi Türkiye’de de yapacaklar mı diye merak ediyor insan. Hani en azından kendileri vergilerimizden kaç para alacak onu bilirdik…