MB’den ‘NDF’ önlemi
Merkez Bankası bir süredir reel sektördeki döviz borcuna yönelik kapsamlı bir çalışma yürütüyor. Borcun miktarı farklı kırılımlar halinde aylık bazda yayımlansa da, şirket ve sektör bazında detaylı bilgi havuzu yoktu. Şimdi TBMM’den geçen yasa ile birlikte bilgi toplama konusunda eli daha da rahatladı. Bir de merakla beklenen önlem paketi konusunda atması muhtemel adımlara dair ilk sinyal hafta içerisinde geldi. Ülke çapında kısaca NDF dediğimiz ‘non-deliverable forward’ yani ‘uzlaşmalı vadeli sözleşme’ olarak çevirebileceğimiz ürünü tartışıyoruz. Gelin birlikte detaylarına bakalım.
En son söyleyeceğimi başta belirtmekte fayda var; iyi niyetle atılmış bir adım olarak görüyorum. Daha iyisi olabilir miydi, etkisi yeterli midir sorularına yanıt vermek için henüz yolun çok başındayız. Ancak tartışmakta fayda var. Tartışalım ki ileride geç kalınmış olmasın.
İşlemlerin nakdi uzlaşı şeklinde yerel para birimi yani TL cinsinden olacağını anlıyoruz. Bugün spot kura göre belirlenen vadeli fiyat seviyesi üzerinden bankaların TCMB’ye teklif yapacağı, ihale koşullarının da geleneksel olacağı belirtiliyor. TCMB, belirlediği seviyeden ihaleyi sonlandıracak ve vadede söz konusu seviye üzerinden muhasebeleşme yapılacak. Paranın transferi vadeli kurun üzerinde bir fiyat oluşma durumuna göre TCMB’den bankalara ya da bankalardan TCMB’ye olacak.
Dünyada benzer örnekler var mı? Var. Sıklıkla konuşulan Meksika uygulaması diğer merkez bankaları için de yol haritası niteliğinde. Bu noktada şu ayrıntıyı belirtmek gerek; NDF dediğimiz uygulama, para biriminin kolayca el değiştirmekte zorlanıldığı, likiditesi düşük üyelerde kullanılıyor. Hindistan, Endonezya, Brezilya ve bazı Asya para birimleri örnek olarak gösterilebilir. TL bu noktada mıdır? Bence değil. Neden NDF tercihi yapıldı fikrim yok.
Tartışalım. Uygulamada belirlenecek olan vadeli kurun rekabetçi olması gerek ki piyasadan talebin bu kanala yönelmesini sağlasın. Ayrıca, bireysel/kurumsal hesap ayrımına gidilir mi, katılım zorunlu tutulur mu, sürecin ilerleyen dönemlerinde swap ihalelerinde olduğu üzere arbitraj imkanı doğar mı sorularına da yanıt aramak gerekiyor. Ek olarak en önemli husus, başarılı bir iletişim dili kullanmamız gerektiği. Faiz koridoru, swap ihaleleri, GLP uygulaması gibi yakın dönem tecrübelerimiz gösteriyor ki, iletişimi başarılı tutamadığımızda attığımız adımların anlaşılma süreci uzuyor. Uzadıkça da başarılı olması gecikiyor ve algı yönetimi elimizden kaçıyor. Örneğin, yıl içerisinde GLP’ye dair yabancı yatırımcının yaklaşımını ele alalım. İlk çeyrekte yerli analistler bir şekilde uygulamanın TL’ye sıkılaşma sağlayacağına atıfta bulunurken, yabancı kesimde bu yönde bir düşünce tam olarak oturmamıştı. Sonrasında ise TL’ye yönelik alım tavsiyelerinin peş peşe geldiği raporları hatırlayın. O yüzden, uygulamaya dair iletişime önem vermek gerek. Aksi takdirde negatif yaklaşım ile birlikte arzu edilmeyen sonuçların doğması içten değil. NDF kendi talebi ile doğabilir.
Tartışmaya devam edelim. Vadeli kur hesaplamasında referans alınacak TL faizi ne olacak? GLP’deki borç verme faiz oranı ise diyecek bir şey yok. Piyasa işlemcileri artık GLP’yi bir şekilde kanıksamış durumda. Farklı bir faiz oranı olur mu? Olduğu senaryoda elimizde yeni bir TCMB referans faizi bulacağımızı, bunun da kafaları iyice karıştıracağına dair şerhimi düşmek isterim. İletişim burada da devreye giriyor mu? Kesinlikle.
Son olarak, şirketler kesiminin, özellikle de döviz geliri olmayanların hedge mekanizmalarını kullanması hususunda zorunlu tutulmasından yanayım. Zorunlu olmayan uygulamaların başarısı da sınırlı kalacaktır. Bilanço takibi ve şirket ayrımı önemli. Bekleyip göreceğiz.