MB politikaları Süper Lig'i etkileyecek mi?

Tuğrul AKŞAR
Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR taksar@gmail.com

Bildiğiniz üzere Aralık 2010 içinde Merkez Bankası açıkladığı yeni para politikası çerçevesinde, faiz ve mevduat karşılıkları yaklaşımını değiştirdi. Aslında TCMB bu yeni politikasıyla bir yandan güncel sorunlara cevap vermeye çalışırken, diğer taraftan da belirlediği yeni politikalarla ekonomik yapıda yapısal değişiklikleri hedefliyor. Bu değişikliklerin Türk futbol kulüpleri üzerinde ne tür etkileri olabileceğini bu hafta sizlerle paylaşmak istiyorum.

TCMB'nin almış olduğu parasal politika kararlarının spor kulüplerine etkisinin nasıl ve ne şekilde olacağını kuşkusuz siz de merak ediyorsunuzdur. Ancak gerçekten de alınan bu kararlar kulüpleri dolaylı veya dolaysız etkileyebilecek gibi görünüyor. Alınan bu kararlar doğrultusunda aslında Türkiye Futbol Federasyonu'nun, kulüplere lisans verirken dikkat etmesi gereken konular var. Birazdan bunun üzerinde detaylıca durmaya çalışacağım. Ancak, bu analize geçmeden önce kararların temelde neyi değiştirmeyi amaçladığına bir bakalım isterseniz.

Faiz ve karşılık politikası niye değişti?

Bu kapsamda değerli akademisyen Deniz Gökçe'nin Akşam Gazetesi'nde 28 Aralık 2010 tarihinde kaleme aldığı "Faiz ve karşılık politikası niye değişti?" başlıklı yazısı konunun özünü anlamak bakımından önemli. Deniz Gökçe söz konusu yazısında özetle;

"Hedeflenen yapısal değişiklikler finansal sistemde borçluluk oranının yükselmesini sınırlamak, finans kesiminde vadeleri uzatmak ve döviz borçlanmamak ayrıca bu yolla gelecekte ortaya çıkabilecek riskleri azaltmak şeklinde ifade ediliyor.

Merkez Bankası bunları söylerken diğer taraftan da politika faizini indirip, mevduat karşılıklarını da kısa vadede yükselten ve uzun vadede düşüren değişiklikler yaptı. Bunlar ise güncel politika uygulamaları. Yeni politikaların yönüne bazı makroekonomik gelişmeler şekil vermekte.

Merkez Bankası faizi, enflasyonunun düşeceğini tahmin ederek indirdi. Diğer taraftan da aşırı kredi artışı ve güçlü tüketim ve ithalatın yarattığı ticaretle cari denge açıklarını frenlemek için de karşılık oranlarını kullanmış oldu. İki politika birbirine zıt sonuçlar vereceğinden genişlemeci olmayacak diye düşünülüyor. Ama genel ekonominin toparlanma sürecini de etkilemeden risklere cevap vermiş olacak hedefi de var.

Zorunlu karşılık değişiklikleri sonucu mevduat faizleri düşerken, kredi faizleri de yükselecek, kredi miktarı daralacak. Sıcak para girişi de engellenmiş olacak.   Ülkemizde kamu maliyesinin yaklaşan seçime rağmen oldukça disiplinli gitmesi yeni politikaların başarısı için önemli.

Bu yeni yaklaşımların ve para politikası değişikliklerinin temel para politikası unsurları olan dalgalı kur, enflasyon hedeflemesi ve döviz rezervi biriktirme yaklaşımlarını değiştirmediğinin de altını çiziyoruz" diyor.

Süper Lig kulüpleri borç batağında

TCMB kararları öz olarak firmalara, vatandaşa ve tüm kurumlara 2011 yılında "İhtiyaç olmadığı sürece borçlanmamalarını; eğer borçlanmak gerekiyorsa bunun uzun vadeli ve TL cinsinden borçlanılmasını öneriyor. Yine bu kapsamda Deniz Gökçe'nin de altını çizdiği bir konu var ki, gerçekten bu spor/futbol kulüpleri için de çok önemli: "Zorunlu karşılık değişiklikleri sonucu mevduat faizleri düşerken, kredi faizleri de yükselecek, kredi miktarı daralacak."

Buradan çıkan sonuç: Genel kredi kapasitesinde 2011 yılında öngörülen daralma nedeniyle, 2011'de olası banka borçlanma maliyetlerinde bir artış olma olasılığı yüksek görünüyor. Bu durumsa, zaten finansman darboğazında bulunan futbol kulüplerini olumsuz etkileyecek. Fonlama maliyetlerindeki artış, gelirleri giderlerini karşılayamayan bu nedenle her sezon nakit ve bütçe açığı veren kulüpleri daha da sıkıntıya sokacak. Borç yükü daha da artacak. Bu ise kulüplerin rekabet güçlerini olumsuz yönde etkileyebilecek.

Dört büyüklerin borcu 1 milyara ulaştı!

TCMB'nin almış olduğu parasal politika kararları, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi en çok borç yükü ağır kulüpleri vuracak. Çünkü yüksek borçlanma, özellikle banka kredi ihtiyacını hep gündemde tutuyor. Kulüplerimizin mali kesimden kullanmış oldukları kredilerin gelişimini detaylıca sizlerle birazdan paylaşıyor olacağız. Ama öncelikle biz kulüplerimizin borçluluk durumuna bir bakalım. Borçlanma denilince de akla ilk gelen dört büyük kulüp oluyor.

Hüsnü Güreli'nin başkanlığını yaptığı Baker Tilly Bağımsız Denetim Hizmetleri'nin araştırmasına göre, Süper Lig'de 4 büyük kulübün borçları yaklaşık 900 milyon TL'yi buldu.

Türkiye'nin 4 büyük spor kulübü Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor, 2009 yılını yaklaşık 900 milyon TL borçla kapattı.  Hüsnü Güreli, 4 büyük kulübün borcu bu şekildeki transfer politikalarıyla yönetilmeye devam edildiği sürece,  5 yıl sonra 1.5 milyar TL'ye ulaşacak görünüyor. .

452 milyon TL'lik gelir

Türkiye'de futbol kulüplerinin transfer harcamalarıyla bütçelerin sarsıldığını söyleyen Hüsnü Güreli, 1.5 ayda yaptıkları "Spor Şirketlerinin Yapısal ve Finansal" araştırmasını şöyle anlattı: "Kulüplerin bilanço yapılarından tüm gelir ve giderlerine ulaştık. Ancak bu konuda tek şeffaf olan, 4 büyük kulüptür. Diğer kulüplerin yapılarını inceleyemedik. Buna göre geçtiğimiz yıl Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor toplam olarak 452 milyon TL futbol şube geliri elde etti. Ancak bu 4 büyük kulüp 624 milyon TL futbol şubesi maliyetine katlanarak bu alanda 172 milyon TL zarar etti. Bütün hesaplamalarda konsolidasyon prensiplerine uyularak dernek ve spor şirketlerinin konsolide bilançosu elde edildi."

10 yıl önceki borç 100 milyon TL'ydi

Dört büyük kulübün 10 yıl önce toplam borcunun 100 milyon TL olduğunu açıklayan Hüsnü Güreli, şu bilgileri verdi: "Bugün kulüplerin borcu 1 milyar TL sınırına yaklaştı. Futbol endüstrisi hızla büyüyor. Türkiye de buradan elbette pay alacak. Ancak hiçbir ligde böyle harcamalar bulunmuyor. Ekonomik kriz, kulüplerin bütçelerini sarsmış olabilir. 4 büyük kulübün 5 yıl önceki borcu ise geçmişten gelen borçlanma oranı ve her yıl finanse edilen zarar tutarı 350 milyon TL civarındaydı. Bu trendle 5 yıl sonraki borç yükü 1.5 milyar TL'ye çıkabilir. Profesyonel ekipler kurulmalı, hem Türkiye Futbol Federasyonu tarafından denetim mekanizması geliştirilmeli hem de gerek dernek tüzükleri gerekse anonim şirket mukavelelerinde giderlerin sınırlanması kuralları eklenmeli."

Kulüplerimiz son yıllarda sürekli gelirlerinden fazla harcama yapıyor. Bu giderlerin en önemli kısmını transfer ve futbolculara ödenen ücretler oluşturuyor." (http://www.futbolekonomi.com/index.php?option=com_content&view=article&id=767:doert-bueyuekler-borc-batanda&catid=103:manet)

Transferler banka kredileriyle gerçekleştiriliyor

Süper lig ekiplerinin gelirleri ile giderleri arasındaki açığın her geçen gün artması, onları borç batağına sürüklemiş durumda. Özellikle isabetsiz ve hesapsız yapılan transferlere harcanan milyon dolarlar kulüplerin nakit ve bütçe açıklarının hızla artmasına yol açıyor. Bu açığın kapatılması ise kulüp bazında ilave borçlanmayı gerektiriyor. Bu borçlanma ise ya banka kredileriyle ya da başta kulüp başkanı ve yöneticileri olmak üzere diğer kurum ve kuruluşlardan sağlanarak gerçekleştiriliyor. Bu kapsamda üç büyükler ile diğer kulüplerimizin transfere yıllar itibariyle yatırmış oldukları paralar aşağıdaki tabloyla sizlere iletiliyor.

Süper Lig'de üç büyüklerin ve diğer kulüplerin transfer harcamaları (milyon euro)

 2008/09 2007/08 2007/06 2005/04 Toplam

Fenerbahçe 22.374 8.562 28.575 10.644 16.602 86.760

Beşiktaş 17.675 12.784 18.281 10.529 15.851 75.119

Galatasaray 13.350 15.041 4.396 4.917 6.248 43.952

Üç büyüklerin transfer

harcamaları Top. 53.399 36.387 51.255 26.090 38.701 205.832

TSL toplam transfer harcaması 102.643 51.836 77.872 47.443 53.250 333.044

TSL içindeki payı (%) 52 70 55 73 62 

Yukarıdaki tablodan da görülebileceği üzere 2008/09 sezonu itibariyle Türkcell Süper Lig'de toplam 102.6 milyon eruroluk bir transfer harcaması yapılmış durumda. Bu transfer harcamalarının yaklaşık %52'lik kısmı üç büyükler tarafından gerçekleştirilirken, kalan %48'lik kısım ise diğer 15 kulübe ait görünüyor. Transfer harcamalarında 2007/08 sezonunda Üç Büyüklerin payı %70'e kadar yükselirken, 2004/05 ile 2008/09 sezonları arasında Üç Büyüklerin transfere akıttıkları para 205.8 milyon euroya ulaşmış durumda.

Yukarıdaki tabloya göre, üç büyüklerin kullandıkları banka kredileri yıllık ortalama 47.5 milyon TL civarında. Bu tutar da gösteriyor ki, üç büyükler transferlerini genellikle banka kredileriyle finanse etme yoluna gitmişler. Bu yöntem ise yıllar itibariyle bu kulüplerin finansman yüklerini artırırken, diğer taraftan da nakit ve bütçe açıklarının giderek artmasına neden olmuş.

Banka kredileri hızla arttı

Kulüplerin resmi faaliyet raporlarından derleyebildiğimiz kadarıyla oluşturduğumuz aşağıdaki tablodan da görülebileceği üzere futbol kulüplerimizin mali sistemden yıllar itibariyle kullandıkları krediler özellikle 2006 yılsonundan itibaren hızlı bir şekilde artışa geçmiş durumda.

2000 Yılında kulüplerimizin mali kesimden kullandığı krediler toplamı 127 milyon TL civarındayken, bu tutar 2010 sonunda tam %252 artarak 448 milyon TL'ye ulaşmış durumda. Bu süreçte kullanılan kredilerin dağılımına bakıldığında; dört büyük kulüp yıllar itibariyle ortalama 190.6 milyon TL civarında kredi kullanmış olup, bu tutar yıllık ortalama 258.2 milyon TL'lik kredi tutarının yaklaşık %73'üne karşılık geliyor. Yani her yıl dört büyük kulüp ortalama olarak, toplam kredi hacminin yüzde yetmiş üçünü kullanmış durumda.

Dört büyüklerin dışındaki diğer kulüplerimizin yıllar itibariyle bankacılık sisteminden kullandıkları kredi tutarına bakıldığında ise 2000 yılında yaklaşık 38 milyon TL olan banka kredileri tutarının, geçen on yıllık sürede %150 artırarak 95 milyon TL'ye ulaştığı aşağıdaki tablodan görülüyor.

Süper Lig'de gelirler on yılda tam 3 kat arttı

Aşağıdaki grafikten de görülebileceği üzere Süper Lig'de kulüplerin gelirleri geçen on yılda tam %290 arttı. Yaklaşık üç katlık bir artışı gösteren bu rakam, Süper Lig'i aynı zamanda Avrupa'nın en zengin altıncı ligi konumuna da getirdi.

2000 yılında Süper lig'in toplam gelirleri 150 milyon euro seviyesindeyken, bu tutar 2010 yılına gelindiğinde 585 milyon euroya ulaştı. 2001 krizinde gelirlerdeki daralma bir sonraki yıl hızla telafi edilse de, Türk futbol pastasının esas büyümesi 2005 yılından itibaren başladı. Bu yılda özellikle naklen yayın gelir dağıtım kriterlerindeki değişim ile rekabetçi yapının yükseltilmesi ve bundan sonraki dönemlerde naklen yayın ihale rakamlarının giderek yükselmesi bu pastanın da büyümesine neden oldu.

Spor Toto Süper Lig kulüpleri haciz ve icralardan kurtulamıyor

Süper Lig'de gelirler artmasına karşın, kulüplerin borçlanmalarında bir düşüş gözlemlenmedi. Gelirlerdeki bu beklenmedik artış, kulüplerde harcama disiplininin zaman içinde kaybolmasına sebep oldu. Toplam gelirlerinin yarıdan fazlası naklen yayın gelirlerinden oluşan kulüpler için hazır para anlamına gelen naklen yayın bedelleri yerli yerinde kullanılmayınca kulüplerin giderleri ve buna bağlı olarak ta finansman yükleri hızlı bir artış kaydetti.  Hesapsız, verimsiz ve gereksiz harcamalarla ellerindeki fonları heba eden kulüpler borç batağına saplanırlarken,  bu arada karşılarına bir de vergi ve SGK prim borcu gibi yasal ödeme yükümlülükleri çıkınca, kulüplerin mali dengeleri daha da bozuldu ve çok ciddi bütçe ve nakit açığı vermeye başladılar. Bunun sonucunda da haciz ve icrai işlemlere muhatap olmak zorunda kaldılar.

Rıfat Başaran'ın 1 Nisan 2010 tarihi Radikal Gazetesi'ndeki haberine göre, Spor Toto Süper Lig'de mücadele eden 18 kulübün kesinleşen haciz ve icra borcu, 88 milyon 845 bin 937 TL'ye ulaştı. Ligde en çok haciz ve icra borcu bulunan kulüp, 37 milyon 648 bin 271 TL ile Kocaelispor olurken, 3 büyükler arasında en çok haciz ve icra borcu bulunan kulüp ise Galatasaray. Sarı-kırmızılılar, 33 milyon 328 bin 410 TL ile en borçlu 2. kulüp konumunda bulunurken, Fenerbahçe 'nin 1 milyon 488 bin 510 TL, Trabzonspor'un ise 2 milyon 312 bin 466 TL borcu gözüküyor.

Ligde yer alan diğer takımlardan ise Antalyaspor'un 2 milyon 231 bin 535 TL, Bursaspor'un 2 milyon 378 bin 348 TL, Denizlispor'un 988 bin 87 TL, Eskişehirspor'un 2 milyon 916 bin 271 TL, Gaziantepspor'un 3 milyon 213 bin 518 TL, Konyaspor'un 162 bin 618 TL ve Ankaragücü 'nün de 2 milyon 177 bin 899 TL borcu bulunuyor.

Bank Asya 1.Lig

Bank Asya 1. Lig'de mücadele eden 18 kulübün ise haciz ve icra borcu toplam 50 milyon 566 bin 524 TL'ye ulaşıyor.

Ligde en borçlu kulüp 12 milyon 762 bin 420 TL ile Samsunspor olurken, Adanaspor, Güngören Belediyespor, Kardemir Karabükspor ve Manisaspor, ligin borcu olmayan takımları olarak dikkati çekiyor.

Bu arada TFF 2. Lig'de yer alan 54 takımın toplam borcu 30 milyon 80 bin 179 TL'yi bulurken, TFF 3. Lig'de mücadele eden 52 takımın borcu ise 15 milyon 181 bin 962 TL'ye ulaşıyor.

Sonuçta,

Gelirleri giderlerini karşılamayan, bu nedenle sürekli borçlanmak durumunda kalan ve bunun büyük bir kısmını da banka kredisiyle karşılayan kulüpler için TCMB'nin almış olduğu mali politik kararlar onları 2011 yılında önemli ölçüde etkileyecek.

Giderlerini daha doğrusu maliyetlerini iyi yönetemeyen kulüpler bu yıl da banka kredilerine yönelmek durumunda kalacaklar. Ancak kredi hacminin bir önceki yıla göre yüzde yirmi beşten fazla artmayacak şekilde TCMB tarafından planlanmış olması, kredi maliyetlerinin geçen yıla görece daha yüksek olabileceğini ortaya koyuyor.

Diğer taraftan kulüplerin 2014-15 sezonuna kadar "Finansal Fair Play" koşullarına gerekli uyumu sağlama zorunluluğu bulunmaları nedeniyle ortak ve yönetici fonlarını kullanamayacak olmaları, banka kredilerini tek alternatif olarak kulüplerin önüne getiriyor.

Ancak Deniz Gökçe hocamızın da makalesinde vurguladığı gibi bu sene kredi kapasitesinin daralacak olması, kredi maliyetlerini yukarı itebilecek. Bunun pratikteki alamı ise kulüplerin daha fazla finansman giderine katlanmak zorunda kalacak olmaları. Bu durum özellikle banka kredisiyle yıllık nakit ve bütçe açıklarını kapatan kulüpleri zorlayacak.

Peki bir kulüp yukarıda belirttiğimiz üzere finansal darboğaza girerse neler olabilir? Bu olasılığı dikkate aldığımızda 2011 yılında banka kredisi kullanma gereksinimi olan kulüplerde genel olarak aşağıdaki risklerle karşı karşıya kalabilecek;

· Kredi maliyetleri ve buna bağlı olarak finansman giderleri artacak,

· Yüksek finansman gideri, UEFA'nın öngördüğü "Finansal Fair Play" uygulamalarının hayata geçirilmesini zorlaştıracak,

· Kulüplerin giderleri UEFA Finansal Fair Play uygulamalarına aykırı olarak gelirleri aşabilecek,

· Gider/toplam gelir rasyosunun bozulması ise kulübün bir taraftan mali sağlığını tehdit ederken, diğer taraftan da Kulüp Lisansı almasını zorlaştıracağından UEFA Kupalarına katılımı olanaksız hale getirebilecek,

· Toplam gelirlerine görece yüksek maaş ve ücret ödemesi yapan kulüplerde finansman darboğazının getireceği kısıtlar yüzünden oyuncu ve teknik adamlara yapılacak ödemelerde bazı sorunlarla karşılaşılabilecek,

· Futbol kulüplerinin borçlanmaları mali kesim dışına kayabilecek. Bunun anlamı ise başkan ve yöneticiler ile diğer kurum ve kuruluşlardan daha fazla borç talep edilir olacak (Ancak bu durum geçici olup 2014-15 sezonundan önce bu borçların sahiplerine geri ödenmesi gerekiyor),

· Kulüp, içinde bulunduğu mali sıkıntılardan kurtulabilmek için yüksek maliyetli oyuncu ya da teknik adamlarla yollarını ayırabilecek,

· Oyuncu ve teknik adamlar ile diğer üçüncü kişi ya da kurumlara karşı mali yükümlülüklerini yerine getiremeyen kulüpler, icra ve haciz gibi uygulamalara muhatap kalabilecekler,

· Tabi ki, yukarıda saydığımız tüm mali sıkıntı ve dengesizlikler o kulübün sportif rekabet gücünü olumsuz etkileyebilecek. Sportif rekabette geride kalan kulüpler,  mali rekabette de çok zorlanacak ve rekabet etmeye çalıştıkları rakiplerinin gerisinde kalabilecekler.

Peki, ne yapmalı?

Yapılacak olanlar aslında gayet açık. Kulüplerimiz bu süreci en az hasarla atlatabilmek için;

1. Maddi ve sportif anlamda öz kaynaklara yönelmeliler

· Öz varlık fonlarıyla yaşamlarını devam ettirmenin yolunu bulmak zorundalar. Öncelikle ayaklarını yorganlarına göre uzatmalılar. Gereksiz ve verimsiz harcamalardan hızla kurtulup, kendi bünyelerinde efektif bir maliyet tasarrufuna yönelmeliler.Bu kapsamda transferlerde çok seçici davranıp, transfer nedeniyle bütçe dengelerinin bozulmasına izin vermemeliler.

· Bu amaçla öncelikle alt yapıya önem vermeli ve alt yapıdan her yıl daha fazla sayıda oyuncunun  A takıma katılımını sağlamalılar. Bu nedenle altyapıya daha fazla zaman ve maddi olanaklar ayırmalı ve bilançolarında alt yapıya ayrılmış görünen fonları gerçekten de alt yapı için kullanmalılar.

· Kendilerine ilave yeni gelir kaynakları yaratabilme arayış ve çalışmalarına hız vermeli; başta CRM olmak üzere tüm yeni gelişimleri zorlamalı,  bu konulara açık olmalılar. (CRM: Customer Relationship Management- Müşteri İlişkileri Yönetimi anlamına gelen bu uygulama ile taraftar müşteriyi tanımak, taraftar müşteri ihtiyacını anlamak, ona teknoloji arcılığıyla uygun hizmetler ve ürünler geliştirmek ve bu bilginin organizasyon içinde paylaşılmasını sağlayarak, daha fazla taraftar müşteriye ulaşıp ek gelir yaratmak olarak tanımlayabiliriz). Kuracakları Call-Center'lar (Çağrı Merkezleri) aracılığıyla taraftar müşteriye telefonla satış ve hizmet verme çalışmalarına yönelmeliler.

· Kombine kart satımı esnasında veya kurdukları/kuracakları Call Centerlar aracılığıyla bir şekilde kendi taraftar müşterisinin profilini ve ona ilişkin data base'lerini oluşturup ilave satış olanakları için fırsat yaratmalılar.

2. Borçlanmaktan uzak durmalılar; yine de borçlanmak durumunda kalacaklarsa, uzun vade ve TL ile borçlanmayı tercih etmeliler

· Kulüpler mümkün olduğunca borçlanma yerine öz kaynakla finansman yolunu seçmeliler. Ancak yine de nakit ve bütçe açığını karşılamak için banka kredisi kullanmak durumunda kalacaklarsa, kesinlikle orta ve uzun vadeli borçlanmayı tercih etmelidirler. Bunu gerçekleştirirken de yabancı para, yani döviz ile borçlanma yerine, bu sene döviz volatilitesinin yüksek gerçekleşeceği öngörüsünden hareketle, kur riski ve zararına katlanmamak için TL ile borçlanmaya yönelmelidirler.

· Mümkün olduğunca döviz pozisyon açığı olan kulüpler, bu açıklarını kapatmanın yolunu bulmaya çalışmalıdırlar.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar