MB politika faizlerini artırmamaya kararlı
Dün açıklanan dış ticaret rakamlarına göre ağustosta ihracat yüzde 2.8, ithalat ise yüzde 18.2 azalmış. Böylece, dış ticaret açığında da 3.2 milyar dolar bir azalma meydana gelmiş. İhracattaki düşük yüzdeli azalış iyi bir haber sayılabilir. Pek çok ürünün fiyatının düştüğü bu dönemde yüzde 2.8 azalış aslında miktar bazında bir artışa işaret etmekte. İthalattaki azalış ise büyük ölçüde enerji ithalatındaki yüzde 41 oranındaki azalmadan kaynaklanıyor. (Ancak, önümüzdeki aylarda doğal gaz alımının artması ve 2016 başında petrol fiyatlarının 12 ay öncesine göre aynı düzeylere gelmesi ile birlikte bu fasıldaki yüksek oranlı azalma son bulacak.)
Bu ay dış ticaret açığında görülen daralma cari işlemler açığında da 2.5 milyar dolar civarında bir iyileşme sağlayacaktır. Sn. Başçı da salı günü Bankalar Birliği’ne yaptığı sunumda “Cari işlemler dengesindeki iyileşmenin ağustos verisi ile birlikte belirginleşeceği ve yıl boyunca devam edeceği öngörülmektedir” diyerek bu noktaya vurgu yapmakta.
Gerek Salı günkü sunum, gerekse de geçen haftaki PPK karar metni bize MB’nin izleyeceği yol haritası konusunda önemli ipuçları veriyor. Artık alışık olduğumuz gibi, sunumda enflasyon gelişmeleri tabir-i caiz ise ‘geçiştirilmiş.’ MB, ‘son dönemde dış ve iç piyasalardaki oynaklığa bağlı olarak enflasyon beklentilerinde bir miktar yükseliş gözlenmekte’ olduğunu kabul etmekte. Ancak, her nedense bu sene enflasyonun daha 2 ay önce açıkladığı tahminlerinin çok üzerinde gerçekleşeceğini belirtmeyi unutmuş!
Sunumda tahmin edileceği gibi büyüme daha çok yer tutuyor. “Tüketici güven endeksleri yılın ikinci yarısında özel tüketim talebinde bir miktar yavaşlama olacağına işaret etmektedir” deniyor. Bu da biraz yetersiz kalan bir ifade çünkü bu hafta açıklanan Ekonomik Güven Endeksi tam bir çöküşe işaret etmekte. 2012 başından beri hesaplanmakta olan ve aslında reel sektör ve tüketici güven endekslerinin bir bileşkesi olan bu endeks 70.9 değeri ile geçen aya göre yüzde 17 gerileyerek en düşük seviyesine gelmiş durumda. Tüketici güveni ise küresel krizdeki düzeylerine gerilemiş vaziyette. MB ise AB ekonomilerindeki talep artışının desteğiyle net ihracatın büyümeye katkısınının yılın ikinci yarısında artacağı ve ihracattaki toparlanmanın iktisadi faaliyetteki yavaşlamayı sınırlayacağı beklentisi içerisinde.
MB’nın artık klişe haline gelmiş açıklamalarından biri de şu: “TCMB, döviz kurunun etkileri ve enflasyon beklentilerindeki artıştan kaynaklanan riskleri sınırlamak için likidite politikasındaki sıkı duruşunu korumaktadır.” Halbuki, sene başında 8.5 civarında olan ortalama fonlama faizi geçen süre içinde kur ve enflasyondaki artışa rağmen sadece 9’a çıkmış durumda. Peki, likiditenin kendisi ne durumda? Daha sene başında 40 milyar TL civarında gezinen MB günlük fonlaması bugünlerde 95 milyara yaklaşmış durumda. Doğal olarak da sene başında 85 milyar TL düzeyinde olan emisyonun, bugünlerde 115 milyar TL civarına yükseldiğini görüyoruz. 9 ayda yüzde 35 oranında bir artış! Herhalde bu duruma ‘sıkı likidite duruşu’ denemez.
Sonuçta MB’nın faiz ve likidite konusunda fazla agresif davranmaması döviz kurlarının yüksek seyretmesine, ve dolayısıyla da enflasyonun hedeflerden uzaklaşmasına sebep oluyor. Ancak, bunun bilinçli bir tercih olduğunu da belirtmek lazım. MB hüküm süren küresel konjonktürde, politika faizlerini artırmanın TL üzerindeki baskıları çok da azaltmayacağını düşünüyor. Ayrıca faizleri artırmanın zayıf seyreden iç büyümeyi iyice daraltarak ekonomiyi bir resesyona bile sürükleyebileceğini düşünmekte. Buna karşılık TL’nin zayıflamasının azalan cari açık ve artan ihracat sayesinde ülke riskliliği ve büyüme konusunda olumlu etki yapacağı görüşünde. (Bu arada açık pozisyonları nedeniyle zor duruma düşenler için ise yapacak fazla bir şey yok.)
PPK karar metninde şöyle de bir cümle var: “Önümüzdeki dönemde para politikası kararları enflasyon görünümündeki iyileşmenin hızına bağlı olacaktır.” Dikkatinizi çekerim, para politikasındaki tepki enflasyon görünümündeki değişime değil ‘iyileşmenin hızı’na göre olacak. Bu cümleden anlaşılan enflasyon görünümü kötüleşse bile, MB bir tepki vermeyecek. Ancak, iyileşme hızlanırsa (tabii ki faiz indirimi yönünde) bir tepki verecek! Kısacası görünürde bir faiz artışı yok! (MB tek bir koşulda faiz artışı yapar: Döviz rezervlerinde hızlı bir azalma durumunda. Böyle bir durum ise şimdilik söz konusu değil. Sene başından beri rezervlerdeki azalış sadece 8 milyar dolar kadar.)