Mazda'nın stratejisi
Ben pazarlamanın otomotiv sektöründeki önemine inanlardanım. Hangi kalitede üretim yaptığınız, tüketicinin taleplerine ne şekilde ve hangi hızda yanıt verebildiğiniz satışlarınızı doğrudan etkilese de bence profesyonel müşteri değilseniz ürünün satınalma kararını asıl etkileyenin pazarlamadaki başarı olduğunu düşünüyorum. Profesyonel müşteriden kastımın, filo ve ticari araç sahipleri olduğunu da söylemeliyim. Zira, filo müşterileri otomobilden ziyade finansman satın alıyor, ticari araç sahipleri ise yatırım amaçlı alım yapıyor.
İş bireysele döndüğünde ise profil tamamen değişiyor.
Örneğin, son dönemlerde artan dizel talebi…
İnsanlar dizel otomobili ekonomik olsun diye alıyor. Ancak, belirli bir kilometrenin altında kalıyorsanız dizel size daha maliyetli oluyor. Fakat, insanlar bu hesabı yapmıyor sebebi ise dizel araçlara yönelik yaratılan algı.
Buradan başlıktaki konuya dönelim.
Geçen hafta Mazda'nın dünya prömiyerinin yapıldığı Moskova Otomobil Fuarı'na katıldım. Fuar öncesinde tüm dünyadan gelen basın mensuplarına yapılan tanıtım bence tam bir pazarlama/iletişim başarısıydı.
Moskova'nın tarihi bir tiyatro binasında gerçekleştirilen tanıtımda Rusya Devlet Sanat Akademisi'ne mensup senfoni orkestrası ve balerinler, Rusya'nın klasik folklor gösterileri, modern çello dinletileriyle birleşti.
Daha önce Fiat 500'ün İtalya'da yapılan tanıtımını bu sayfalara taşımıştım. Muhteşem bir teknoloji kullanılarak yapılan tanıtım ben dahil bütün katılımcılardan tam not almıştı. Otomobilde çok fazla bir yenilik olmamasına rağmen tanıtım göz kamaştırıcıydı. Mazda'nın yeni 6 Serisi ise birçok yeniliği bünyesinde barındıran önemli bir model. Belki, diğer üreticiler göz önüne alındığında çok satan bir otomobil değil.
Ama yapılan tanıtım, teknolojinin minimize edilerek, sanatın ön plana çıkarıldığı strateji, otomobilin yüksek teknolojisiyle mükemmel bir bütünlük oluşturmuş.
Otomobil teknoloji ve dizaynıyla analitik düşünenlere hitap ederken, pazarlamada kullanılan sanat unsuru ise deyim yerindeyse insanın ruhuna hitap ediyor.
Durum böyle olunca, pazarlama tarafı işini iyi yaptığında tüketici algısı bir anda pozitife dönüyor. Eksikler çok göze batmıyor.
Eğer başarılı bir de ürününüz varsa sonuçta kazanan taraf oluyorsunuz. Bu yazdıklarım Türkiye'deki Mazda'nın durumu göze alındığında çok önemli değilmiş gibi gözükebilir.
Zira, Mazda vergilerin yüksekliği, Japon Yeni'nin güçlü seviyesi gibi nedenlerle, satışlarda çok geride kalıyor.
Ancak, küçük bir markanın bile pazarlama yönünde attığı adımlar hem taktiri hak ediyor, hem de tüm stratejiyi satış odaklı yapan firmalar adına çıkarılacak dersler de barındırıyor.
Yüksek fiyat indirimleriyle pazarı satın almak mümkün, kısa sürede başarılı da oluyor. Ancak, bu durum sürdürülebilir olmaktan uzak. Şartlar değiştiği anda bu stratejiyi taşıyan temel çökebilir ki çöküyor da. İşte bu noktada küçükken pazarlama alanında atılan adımlar temeli deyim yerindeyse 9 şiddetindeki depremlere dayanacak şekilde sağlamlaştırıyor.
O yüzden Mazda'nın stratejisi övgüyü hak ediyor.