Mavi ekonomi ve kaptanın seyir defteri
Dünya nüfusunun yüzde 40’ı kıyı alanlarında yaşarken, 3 milyar insanın geçim kaynağını okyanus ve denizler oluşturuyor.
Dünya ticaretinin yüzde 80’i denizler üzerinden gerçekleşirken, Avrupa Birliği 2022 Mavi Ekonomi Raporu’na göre, mavi ekonomi kıtada 4,5 milyon insan için istihdam, 667,2 milyon euro iş hacmi ve 183,9 milyon euroluk katma değer barındırıyor. Peki Akdeniz'in sıcak kıyılarından, Karadeniz'in hırçın dalgalarına kadar uzanan jeopolitik konumuyla adeta bir deniz medeniyeti olan Türkiye’nin mavi ekonomisi sürdürülebilir mi?
Türkiye’nin denizlerle imtihanı
Mavi ekonomi, Türkiye için sadece bir gelir kapısı değil, aynı zamanda korunması ve sürdürülebilir şekilde yönetilmesi gereken kritik bir kaynak olarak öne çıkıyor. Çünkü Türkiye’nin 8.333 kilometrelik sahil hattı hem büyük fırsatlar sunuyor hem de sürdürülebilirliğe dair büyük sorumluluk yüklüyor.
Öncelikle ülkemizde ticaretin yüzde 80'i denizler üzerinden yürütülüyor. Denizlerden elde ettiğimiz 836.524 tonluk su ürünleri üretimi, mavi ekonomiye önemli bir katkı sağlıyor. Ancak buna karşın denizlerimizdeki plastik atık sorunu, özellikle Akdeniz'de yoğunlaşarak, her yıl ortalama 229 bin 465 ton hacimle giderek büyüyor. Uzmanlar, plastik üretim ve tüketiminin devam etmesi durumunda gelecek on yılda deniz kirliliğinin 3 kat artacağını öne sürüyorlar.
Mavi ekonomi risk altıda
Son 30 yılda su ürünleri sektörünü yüzde 10-15 oranında büyüten Türkiye, bu alanda Çin ve Hindistan'dan sonra dünya sıralamasında üçüncü sıraya yerleşmiş. Türkiye'de toplam su ürünleri üretimi 836.524 ton. Bu miktarın 373.356 tonu yetiştiricilikten, 463.168 tonu avcılıktan elde ediliyor.
Limanlardan yat turizmine kadar geniş bir yelpazeye ulaşan turizm gelirlerinin ise yüzde 20'sini kıyılarımız karşılıyor. Bu durumun genel ekonomiye katkısı yaklaşık 18,4 milyar dolar ve yurtiçi hasıla içindeki payı ise yüzde 2,5 civarında. Ancak mavi ekonomin korunması noktasında sadece ekonomik adımlar yeterli olmuyor. Türkiye, iklim değişikliğinin biyolojik çeşitlilik üzerindeki etkilerine karşı daha fazla çözüm üretmeli.
Deniz karnemiz
Ne yazık ki, denizlerimiz ağır bir kirlilik yükü altında. Marmara, küçük yüzey alanı ve hidrografik yapısı nedeniyle kirliliği kolayca yenileyemiyor. Başlıca kirleticiler arasında yerleşim ve endüstriyel atıklar var. Ege Denizi'nin coğrafi konumu nedeniyle hem Karadeniz hem de Akdeniz sularının etkisinde kalıyor ve evsel atıklar, sanayi tesislerinden gelen atık su deşarjları, turizm faaliyetlerinden kaynaklanan atıklar, tarımsal atıklarla limanlardan kaynaklanan kirlilik, turizm ekonomisinin de geleceğini riske atıyor.
Akdeniz, endüstriyel atıklar, petrol sızıntıları ve Cebelitarık Boğazı'ndaki trafik gibi çeşitli kirlilik kaynaklarına maruz kalırken, Karadeniz ise yerel ve uluslararası nehirlerden gelen kirlilik yüküyle mücadele ediyor. Evsel ve endüstriyel deşarjlar, petrol sızıntıları ve gemi faaliyetlerinden kaynaklanan sintine ve balast suları, başlıca önlem alınması gereken sorunlar arasında.
Kaptanın seyir defterine düşülecek not
Denizcilikte “Pruvanız neta olsun" diye bir ifade vardır. Geminin, seyrine engel olacak, onu yolundan edecek veya tehlikeye düşürecek bir durumun yaşanmamasını temenni eder. Ardından “Pruvanız neta, dümeniniz viya, rüzgârınız kolayınıza olsun!” dileği ile gemi limandan uğurlanır.
Ancak, bu dilek, bugün yalnızca esen rüzgârlar ve açık denizler için geçerli değil, aynı zamanda kararlı, bilinçli ve etkin çevre politikaları için de geçerli. Çünkü bu büyük denizcilik yolculuğunda, seyir defterine düştüğümüz her not, mavi ekonomi kadar mavi vatanının da geleceğini ilgilendiriyor. Bu yüzden seyir defterine, bugün şu soruyu not düşmeliyiz: Gerçekten denizlerimizin kaptanı mıyız yoksa kendi mavi sularımızda sürükleniyor muyuz?