Matematik becerisi önemli, dil becerisi daha da önemli
1930’lu yılların başında 1935 yılının Kasım ayında basılan bir dergide (Journal of the National Education Association) çıkan bir makale eğitim konusunda alışa geldik ve doğruluğundan hiç kimsenin şüphe duymadığı olguların sorgulanmasına neden oldu. Makalenin yazarı Amerikalı bir eğitimci olan L.P. Benezet, 1929 yılında başladığı bir deneyin – denemenin sonuçlarını anlatıyor bu makalede. Çok kısaca özetlemek gerekirse, bir başka eğitim yöneticisi arkadaşının ilköğretim müfredatına daha neler ekleyebiliriz diye sorması üzerine eklemek değil ama bazı dersleri çıkarabiliriz diye düşünmesiyle başlayan bir süreç. İlköğretimde belirli okullarda bazı sınıflarda 6.sınıfa kadar matematik derslerini kaldırtarak yerlerine daha çok dil becerisi kazandırmayı amaçlayan dersler koydurtup, bu çocuklar altıncı sınıfa geldiklerinde durumlarını incelemesini kapsıyor deney. Altıncı sınıfa ilk başladıklarında temel matematik derslerinin sınavlarında bu çocuklar alışıldık eğitim alan benzerlerine göre çok kötü sonuçlar alıyorlar. Ancak senenin sonuna geldiklerinde, her iki gruptaki çocukların temel matematik becerileri aynı olurken, 6.sınıfa kadar matematik yerine dil ağırlıklı dersleri alanların uzun paragraflardan oluşan problem sorularında diğerlerine nazaran çok önemli bir üstünlük sağladıkları tespit ediliyor. Matematik becerilerini geliştirmek yerine dil becerilerini geliştirmeyi amaçlayan bu eğitim modelinin temelinde 6.sınıfa kadar öğrencilerin matematik alanında öğrendikleri kural ve yöntemlerin mantığını tam olarak anlama olanaklarının olmaması yatıyor.
Daha açık söylersek, erken yaşta matematik öğrenen çocuklar standartlaşmış hesap işlemlerini, çözüm yöntemlerini öğreniyorlar ama aslında yaptıkları işin hesabın anlamını tam anlamıyor, hayatın içine oturtamıyorlar. Bunun güzel bir örneğine geçenlerde bir gazetede rastladım. Bir haber yakalamışlar (!) ve kocaman başlık atmışlar: “Vakıf üniversitelerinde "ücret" gerçeği: Yüksek alınıyor, az harcanıyor”. Bir vakıf üniversitesi çalışanı olarak, ilkeli haberciliğini sürekli öne çıkarmaya çalışan bu gazetenin haberini dikkatle okuduğum zaman aklıma sadece yukarıda anlattığım Benezet geldi. Keşke dedim bu haberi yapan muhabir, ilgili sayfanın editörü 6.sınıfa kadar matematik eğitimi almasaydı.
Yaptığı haber geçen haftalarda YÖK tarafından yayınlanan vakıf üniversitelerine ait bilgilerin derlendiği bir kitaba dayanıyor. İlgili yayında bir yerde her bir vakıf üniversitesinde öğrenci başına cari harcamalar verilmiş. Haber metninde, üniversitelerin birçoğunda bu rakamın 10 bin TL’nin altında olmasına karşılık ücretlerin çok yukarda olduğu belirtiliyor. Yani haberci arkadaş 4 alıyorlar ama sadece birini öğrenciye harcıyorlar şeklinde yorumlamış durumu. Halbuki basit bir bölme işlemi ile bulunan öğrenci başına harcamalar üniversitelerin bütçelerinin toplam öğrenci sayısına bölünmesiyle elde edilmiş. Yani üniversitelerin öğrencilerden alıp bir şekilde ayırdıkları bir kaynak söz konusu değil. Aslında bunu basit bir yorum hatası olarak görüp, üstünde durmamak mantıklı olabilir ancak tam tercihlerin başlamasına günler kala, insanların aklında şüphe kalmasına neden olacak böyle bir haberin, çok araştırmadan, üzerinde düşünmeden yayınlanması bile oldukça kötü.
Üniversiteler arasında ciddi bir rekabet olduğunu herkes söylüyor. Dar kafa ile düşünenler bunun vakıf üniversiteleri arasında olduğunu sanıyor. Halbuki eğitim sektörü diğer sektörlerden daha farklıdır. Vakıf veya kamu, tüm üniversitelerin iki amacı vardır. Bunlardan biri kontenjanlarını doldurmaktır ama daha önemlisi mümkün olduğunca daha iyi öğrencileri alabilmektir. Böyle ciddi bir rekabetin olduğu ve rekabetin gençlerimizin, dolayısıyla ülkemizin geleceği üzerinde önemli bir etkisi olduğunu da düşünerek bu konuda haber yaparken, biraz daha düşünmek, biraz daha bilgi toplamak önemlidir.