Maskeli balo
Küresel düzeyde sorunlar arttıkça bir yandan çok boyutlu istikrarsızlık potansiyeli büyüyor, diğer yandan durum böyle değilmiş gibi gösterme çabaları artıyor. Dün medya ve mensuplarını kendi çıkarları lehine kamuoyu oluşturması için satın almaya çalışanlar bugün basın özgürlüğünden yanaymış gibi tavır alabiliyorlar... Veya tarihinin en büyük deprem felaketini yaşayan Japonya'ya yardıma koşar görünenler çok daha yıkıcı olan finansal depremlerin yaratıcıları olduklarını unutturmaya çalışıyorlar. Evet garip bir dünyada yaşıyoruz, bu maskeli balodaki gündem yapay ve her şey sahte; hiçbir şey göründüğü gibi değil.
Her zamanki gibi ateş düştüğü yeri yaktı, diğerleri ise kendi çıkarları lehine bu durumu fırsata dönüştürmeye veya aleyhine olan gelişmeleri farklı yöntemlerle kontrol altına almaya çalışıyor.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasındaki sosyal deprem piyasalar üzerindeki etkisi nedeni ile yıkıcı idi, Japonya'daki doğal afet ise tam aksine daha yapıcı olacak şekilde kullanılmaya çalışıldı. İlkinde emtia piyasaları yükselmiş, enflasyonist baskılar çok tehlikeli hale gelmeye başlamıştı; ikincisinde ise söz konusu fiyatların kısmen gerilemesi nispi bir rahatlamayı beraberinde getirdi. Bardağın taşmasından korkanlar geçici de olsa uzlaşmaz tavırlarını değiştirmek durumunda kaldı... Özetle söylemek gerekir ise Japonya'nın yaşadığı felaket başta finansal piyasalar, iktidardaki siyasiler başta olmak üzere pek çok kesime ilaç gibi geldi!.. Başka hiçbir şey sermaye piyasalarındaki olumsuz baskıyı azaltmaz, bilanço endişelerini tek hamlede azaltmaz, emtia piyasalarından kaynaklanan enflasyon endişesini bu ölçüde azaltamazdı. Bu durumun kısa vadeli ve geçici olduğu elbette unutulmuyor, ama birilerinin unutması mümkün olabiliyor, özellikle balık hafızalı olan kesimleri yönlendirmek çok kolaylaşıyor...
Yaşananların döviz piyasaları üzerindeki etkisi ise sermaye ve emtia piyasalarına göre nispeten sınırlı kaldı, farklı sebepler de euronun daha hareketli olduğu dikkat çekti. Cuma günü Euro Bölgesi kapanışa kadar sorunlu ekonomilerin kredi notlarının düşürülmesi, faizlerin yükselebileceği beklentisi ile gelen değer artışını terse çevirmeye başlamıştı. Fakat son anda Avrupa Birliği Konseyi Başkanı'ndan gelen açıklamalar durumu değiştirdi. Euro geçen hafta ortalamasının üzerinde bir kapanış yaptı. AB liderleri ekonomi politikalarında koordinasyon konusunda prensipte anlaşmış. İstikrar fonunun tamamı sorunlu ülkelere borç vermekte kullanılabilecekmiş. Ayrıca ilgili ülkenin sıkı koşullar temelinde ulusal bir kurtarma programına dahil olması durumunda fon söz konusu ülkenin tahvillerini alabilecekmiş. Prensipte anlaşılmış ancak detaylarda tartışmalar varmış. Konunun mart ayı sonundaki zirvede onaylanması gerekiyormuş. Merak ediyorum sorunlu ekonomilerin kredi notları düşürülmesi ve euro diğer paralara arşı değer kaybetmese, Japonya'da yaşanan deprem nedeniyle belirsizlik artması AB liderleri böyle bir prensip uzlaşmasına varabilirler miydi? Galiba zor oyunu bozuyor ve kimsenin evinde yaptığı hesap tutmuyor. Sorunlar ağırlaşıp sistemikrisk arttıkça piyasalar ve günü kurtarmaya boyun eğilimi güçleniyor.
Yaşanan son gelişmeler parasal genişlemenin güçleneceğini, enflasyon baskısının çok daha tehlikeli bir şekilde geri döneceğini, son yaşanan eğilimlerin kalıcı olamayacağını söylüyor. Japonya yaralarını sarmak, Euro Bölgesi ise sorunlarla birlikte yaşamak için kesenin ağzını açacak geçen yılın sonunda beklenen parasal genişlemeye bağlı gelişmeler sahne almak üzere harekete geçecek gibi görünüyor. AB'nin istikrar fonu tümüyle borç vermeye tahsis edilecek ve tahvil alımları için Avrupa Merkez Bankası'ndan avans kullanılacak ise ipin ucu kaçacak demektir! Orta vadede emtia piyasalarının yeni rekorlar kırmak üzere yükselişe geçtiğini ve enflasyon baskılarını artırdığını, sermaye piyasalarının ise emtialara göre yaya kalmasına rağmen tehlikeli bir şekilde yükseldiğini, dolardan sonra euronun da yatırımcılar açısından cazibesini kaybettiğini ve değer kayıplarının hızlandığını görebiliriz.
AB istikrar fonu ile hem sorunlu ülke ihtiyaçlarının karşılanması ve borçlarının yapılandırılması, hem de olumsuz baskılara karşı devlet tahvillerinin alım programları desteklenmesi düşünülüyor ise mevcut rakamın yeterli olmayacağı kesin; ayrıca enflasyon arttıkça ve rekabetgücü geriledikçe sorunlu olmayan ekonomi kalmayacağı da kesin. Bu durumda devlet tahvillerini Avrupa Merkez Bankası'nın mı yoksa istikrar fonunun mu satın alacağı konusu önemsiz bir detay haline gelir iken bu menkul kıymetleri elinde tutanların risklerini azaltma çabası içinde olma ihtimali çok yüksek. Güvensizlik ve enflasyon baskısı artar iken euronun gücünü koruması nerede ise olanaksız...
Sorunlar ağırlaşıyor, istikrarsızlık potansiyeli büyüyor. Yaşanacak parasal genişlemelerin yeni ve güçlü finansal depremleri tetikleme ihtimali artıyor. Piyasalarda işlem hacimleri daralabilir ve oynaklık artabilir. Finansal piyasalar en kötü günlerini henüz yaşamadı, fakat o yönde ilerliyor. Son aylarda TCMB'nin yeni yaklaşımını eleştirenlerin yaklaşımı hem küresel koşullar, hem de kendi stratejilerinin artık işe yaramıyor olması nedeniyle değişecek. Her zamankinden daha dikkatli olmak denize düşenlerin mecburen yılana sarılmak durumunda kalacağını unutmamak gerekiyor...