Masallar, dualar ve gerçekler!
İş dünyası temsilcilerinin de katılımı ile toplanan Ekonomik Koordinasyon Kurulu, küresel krizin ülkemize yansımaları üzerine alınacak önlemleri görüşmüş. Özel sektörün içinde bulunduğumuz koşullardan eskisine oranla daha çok etkileneceği tespitine rağmen bu sonuçta belirleyici olan politikalarla nasıl olup da durumun düzeleceği pek anlaşılamıyor. Hal böyle olunca küresel düzeyde büyük sarsıntı yaratan krizin sebepleri ve yaratacağı sıkıntıların pek iyi anlaşılamadığı kanaati güçleniyor. Siyasi bağımlılıklar ve buna paralel olarak alınmış bulunan pozisyonlar, gerçekçi tespit ve çözüm yollarının gündeme gelmesini engelleyebiliyor.
Daha açık konuşmak gerekir ise ülkemizde göreceli düzelme görüntüsü, gerek hızlı büyüyen dış finansman ihtiyacının karşılanabilmesi ve stok varlık değerlerinin şişirilmesi, gerekse üreten kesimlerden yabancı sermaye kamu ve mali sektöre dolaylı kaynak transferi sayesinde mümkün olabildi. Bu durumun sürdürülebilir olmadığı biliniyordu, fakat AB ve IMF masalları ile bu aşamaya kadar gelindi fakat tıkanma noktasına dayanıldı. Mevcut koşullarda artık finanse edilemeyeceği anlaşılan tasarruf açığının nasıl kapanacağı, stok varlık değerlerindeki çöküşün bilançolarda yarattığı tahribatın nasıl telafi edileceği, reel kesimin içine düştüğü açmazdan hangi yöntemler ile çıkarılacağı soruları yanıt bekliyor. Bu soruları görmezden gelerek bir şeyler yapıyormuş gibi görünmek gerçekçi olmak ve çözüm üretmek anlamına gelmiyor. Hâlâ özel sektör için mikro reformlar ve sözde kalmaya aday yetersiz destekler ile IMF ve AB çıpaları temcit pilavı gibi tekrarlanmaya devam edecek ise her gelen günün gideni aratacağı kesin!..
Gerek ülkemizde gerekse küresel düzeyde çok ciddi boyutta bir talep daralması yaşanacak. Bu durum üreten kesimler arasındaki rekabet koşullarını dayanılmaz boyutlara ulaştıracak ve işsizliğin hızlı artmasına sebep olarak içinden çıkılması çok zor bir bataklık yaratacak. Borç-alacak zinciri kırılacak, krediler azalacak. Rekabet koşulları nedeniyle faaliyet gelirleri gerileyecek, faktör gelirleri ile menkul ve gayri menkul şeklindeki varlık değerleri de erimek zorunda kalacak. Sancılı bir şekilde daha düşük istihdam ve daha düşük gelir düzeyinde yeni bir makro denge aranacak; fakat büyüyen çok yönlü istikrarsızlık ortamında bunu yakalamak ve kabullenmek pek mümkün olamayacak.
Ekonomi hızla durgunlaşır iken paranın devir hızı düşecek, para politikası da küresel koşullara bağlı olarak daha sıkı hale gelecek. Küresel kazanımları korumak adına eski yaklaşımlarda ısrar etmek, maliye ve para politikası konularında eli kolu bağlı bir şekilde olumsuzlukların büyümesini seyretmek nasıl bir çözüm anlayışı olabilir? Açık bir şekilde söyleyelim, kozmetik bazı önlemler ile bu kilitlenme çözülemez ve durumun düzenli olarak daha kötüye gitmesi önlenemez. Ekonomi durgunlaşır, işsizlik artar, sorunlu kredi hacmindeki artış ve varlık değerlerindeki erime mali sektörü ciddi şekilde sarsar, talepteki daralma konsolide bütçe gelirlerini azaltarak açığı büyütür ve büyüyen kamu finansman ihtiyacı mevcut olumsuzlukları iyice ağırlaştırır...
Türkiye pek çok yapısal sorununu çözmeden ve onların ağırlaşması pahasına, finanse edebildiği sürece büyüyen tasarruf açığı sayesinde günü kurtararak bugüne geldi. Fakat artık böyle devam edemez. Önceliklerini ve politikalarını eşanlı ve bütüncül bir yapıda değiştirip kendi insanının bilinçli desteğini almadan kalıcı bir çözüm tasarlayıp uygulayamaz. Bireyinden devlete kadar herkesi etkileyecek bir kriz, yine ancak herkesin sabırlı katkı ve fedakarlığı ile çözülebilir... Bazı gerçekleri daha iyi anlamak için galiba daha büyük olumsuzluklara katlanmak zorunda kalacağız!..
Bir yandan masal anlatıp geniş kesimleri sakinleştirmek, diğer yandan inşallah dış piyasa koşulları düzelir diye dua etmek hiçbir zaman çözüm olamadı!..