MASAK özerk olsaydı…
Almanya'daki "Deniz Feneri e.V."nin üst düzey bazı yöneticileri ağır yolsuzluk ve dolandırıcılık iddialarıyla Almanya'da yargılanıyor. Davanın "kelebek etkisi" çok güçlü. Yarattığı "adli rüzgâr" Türkiye'de "fırtınaya" dönüştü. Çünkü, Alman yargısının ciddiye aldığı ve yargıç önüne çıkardığı iddiaların "uçları" Türkiye'de "yüksek iktidar mevkiilerine" kadar uzanıyor.
Fırtına şimdilik siyaset ve medya "vadilerini" etkiliyor. Mali denetim ve yargı vadisinde ise derin bir sessizlik haim. Denilebilir ki, yargı kendisine resmen intikal etmiş soruşturma istemi yoksa ne yapsın? Doğru. Almanya'daki bir davanın Türkiye'de sonuç yaratabilmesi ancak uluslararası prosedürün işletilmesiyle mümkün. Bunun için de Almanya'daki yargı sürecinin tamamlanması gerekir ki, Adalet Bakanlığı harekete geçebilsin.
Ne var ki, gelişmelere bakılırsa, Adalet Bakanlığı şimdiye kadar dava sonucuna bağlı bir "ön refleks" de göstermiş değil. Kendi yetki alanında bu dava ile doğrudan ilgilendiğini gösteren bir belirti yok. Sadece uzaktan izliyor.
Alman makamları ise "Türkiye talep ederse" gerekli bilgi ve belgeleri gönderebileceklerini söylüyor. Demek ki, bu davada Türkiye'de "yüksek iktidar mevkiilerine" uzanan "uçların" soruşturulabilmesi, AKP hükümetinin gerekli hassasiyeti gösterip göstermeyeceğine bağlı. Siyasi düzeyde böyle bir niyet de görünmüyor.
AKP iktidarının davaya karşı siyasi tavrı böyleyken, Almanya ile Türkiye arasında karmaşık "aktarma trafiğiyle" birlikte parasal hacmi 40 milyon Euro gibi "dudak uçuklatıcı" bir hacme ulaşan yolsuzluk ve dolandırıcılık iddialarıyla hangi makam, hangi kuruluş doğrudan ilgilenebilir?
İlk akla gelen…
Aslında böyle bir kuruluş var: Mali Suçları Araştırma Kurulu. Davayı yakından izleyen basın ve medya organlarında günlerdir bu kurula çağrıda bulunuluyor. Neden harekete geçmediği soruluyor. Geçmesi isteniyor. Ama, MASAK da "derin" sessizliğini koruyor.
Oysa, "Deniz Feneri e.V." ile ilgili davanın özü öncelikle "mali suçlar" kapsamına giriyor. İddialar doğru veya eğri. Yargılananlar suçlu veya değil. Buna Alman yargısı karar verecek. Ama, davanın Türkiye ile ilgili boyutları MASAK gibi bu alanda mücadele için oluşturulmuş "kritik" bir kurulun, hiç olmazsa "şüphe" karinesinden hareketle olayı "resmi mercek" altına alması gerekmez mi?
Herhalde gerekir. 2006 yılındaki değişikliklerle yetkileri bir hayli "törpülenmesine" rağmen yasal görev ve yetki alanı hâlâ geniş olan MASAK'ın bu davada "ilk inceleme" kademesi olarak harekete geçmesi, olayın Türkiye boyutunu aydınlatma açısından çok önemli. Çünkü, MASAK başlatacağı inceleme süreciyle adli soruşturma süreçlerini de tetikleyecek yetkilere sahip. İlk akla gelen kuruluş olması bundan.
Ancak…
MASAK 1997 yılından beri var olan bir kuruluş. Tarihi henüz 10 yıllık. "Karapara" ile mücadele gibi ince ve derin uzmanlık gerektiren bir alanda yetkili kamu otoritesi olarak gelişmeye, olgunlaşmaya çalışıyor. Türkiye için "varlığı bile" değerli bir kurul olduğuna şüphe yok. Yetki ve görev alanına giren "bulaşık" para işlerinde, mali suçlarda önleyici ve temizleyici bir güç olarak kamuoyunun "güven duygusuna" cevap beklediği bir kuruluş.
Böyle bir kuruluşun siyasi erkten, iktidarların etki ve yönlendirme alanından uzak olması ise, kendisinde beklenen işlevin etkinliği açısından son derece önemli ve gerekli. Ama, gerek MASAK'ın da üyesi bulunduğu "Uluslararası Mali Eylem Görev Grubu (FATF)"ın gerekse OECD'nin sürekli dikkati çektiği bir eksiklik olarak, "özerk" değil.
"Özerklik", tıpkı Türkiye'de Rekabet Kurumu/Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu/Kurulu, Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu/Kurulu gibi MASAK için de hayati bir ihtiyaç ve gereklilik. Oysa, MASAK, bugün "doğrudan" Maliye Bakanı'na bağlı.
Bu noktada bir kavram ayırımı yaparsak "bakanlığa bağlı" olmakla "doğrudan bakana bağlı" olmak bile kurulun çalışma etkinliği, yetkilerini kullanma özgürlüğü yönünden çok farklı iki durumu ifade eder. Yani, "Deniz Feneri e.V." davasının niteliği ve AKP iktidarının tavrı dikkate alındığında MASAK'ın harekete geçmesi ancak Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın emriyle mümkün olabilir. Vaziyete şöyle bir bakın: Sizce böyle bir ihtimal var mı?