Masa örtüsü...

Açıl SEZEN
Açıl SEZEN Dünyanın Parası [email protected]

Ekonomi masa örtüsüne benziyor.

Bu tarafı uzun olsun diye çektiğinizde, öbür tarafı mutlaka açıkta kalıyor.

“İktisadın temeli, kıt kaynakların etkin kullanılmasıdır” diye yazıyor ders kitaplarında.

Dolayısıyla örtünün uzunluğu belli.

Neresini çekip neresini açıkta bırakacağınız ise size kalmış.

Ekonomide hiçbir alan yok ki, attığınız adım ya da önlemin bir bedeli, yansıması olmasın.

O yüzden yaptığınızdan elde ettiğiniz getiri, ödediğiniz bedelden yüksek ise doğru bir iş yapmış oluyorsunuz.

Ekonomi geçen yıl 3. çeyrekten itibaren soğudu.

Biz de önlemler aldık. Hem de az zamanda çok ve büyük önlemler aldık. Bunun karşılığı bütçedeki büyük bozulma oldu. Elbette yerimiz var, zaten o alanı bu tür dönemlerde kullanmak için açmıştık.

Alınan önlemlerin en büyüğü ise, Kredi Garanti Fonu oldu.

Hazine kefil oldu, zorda kalan şirketlerin borçlarını yapılandırdık. Yeni krediler dağıttık, 3 ayda 150 milyar TL’nin üzerinde bir kaynağı bankalara tahsis ettik. Bunun da 100 milyar TL’nin üzerindeki kısmı krediye dönüştü.

Türkiye’de banka-finans dışı şirketlere kullandırılan krediler, yılbaşından bu yana 128 milyar TL arttı.

Dünkü notunda, Stratejist Haluk Bürümcekçi de yazmış. Kur etkisinden arındırılmış toplam kredilerin 13 haftalık trend oranı %34.1 olurken, ticari kredilerde bu oran %40’ı aştı. Zira, KGF vardı.

Şimdi buraya kadar çok güzel. Çünkü adım çok doğru zamanda geldi. Bankalar müthiş rahatladı. Şirketlerden zorda olanlar için muazzam bir can suyu sağlandı. Kısa vadeli yükümlülükler uzun vadeliler ile değiştirildi.

Ama işte ah o masa örtüsü olmasa...

Geçmişte de yazmıştık, hatırlatalım. Bankalar parayı şu kaynaklardan buluyor:

1) Hepimizden toplanan vadeli-vadesiz mevduat.

2) Merkez Bankası’ndan aldıkları para.

3) Yurtdışından elde edilen swap ve seküritizasyon-sendikasyon kaynakları.

Masa örtüsü teoremi diyor ki...

“Şimdi sizin verdiğiniz bu krediler 125 milyar TL arttı ya... Aynı dönemde mevduat ne kadar arttı biliyor musunuz? 92 milyar TL. (1.47 trilyon TL’den 1.56 trilyon TL’ye çıktı).
Üstelik, buna döviz mevduatı dahil. TL mevduattaki artış çok daha düşük.

Aradaki fark var ya.

İşte o fark da size faizlerin yükselişi olarak geri dönüyor. Çünkü eldeki havuz, eldeki kaynak budur, bu kadardır.

Bugün bankalarda tabela faizi olarak %14.5 görebiliyorsak, gerekçesi budur. Merkez Bankası zaten %12 ile para veriyor, pahalı. Yurtdışı finansman kaynaklarını da mümkün olduğunca zorluyoruz, ama maliyet artıyor. Yani yeni kaynak bulamazsak işimiz kolay değil.

Gelelim diğer boyutlara.

Alt yapı projelerimiz var değil mi?

Çünkü buralarda çok eksiğiz. Yola, köprüye, demiryoluna, yatırımlara ihtiyacımız var.

Ama kaynağımız sınırlı. Çünkü bu projelerin bir kısmı karlı, bir kısmı değil.

Bir de tabii bunlar büyük projeler. Büyük kaynak gerekiyor. Mesela 3. Havalimanı için ilk etapta 6 milyar euroluk yatırım gerçekleşiyor. Bunun 4.5 milyar eurosu kredi.

Yani Anadolu değimiyle bir avazda 18 milyar TL krediyi tek bir proje için sağlamış oluyoruz. Ki bu rakam, toplam kredi stokunun yüzde 1’ini tek başına verdiğimizi gösteriyor.
Doğru mu? Doğru. Bu projelerin Türk bankalarınca fonlanması iyi mi? Elbette, hatta gurur verici.

O zaman sorun ne?

Masa örtüsü.

Bankaların bu tür büyük projeleri fonlamaya, desteklemeye devam etmek için de kaynağa ihtiyacı var. Çünkü havuz aynı. İşte o yüzden deniliyor ki, “Bu verdiğimiz kredileri paketleyelim. Bir miktar da iskonto uygulayarak satmayı deneyelim. Gelecek kaynakla yeniden kredi veririz.”

Bunu yabancılar alır mı? Bilmiyorum. Nasıl paketlenip, ne avantaj sunulacağına bağlı. Bu kötü bir fikir değil, zaten bizim icat ettiğimiz bir şey de değil.

Ama “Kimse almazsa Merkez Bankası alır” demek...

Daha önce devrilip üzerinde örtü falan kalmayan masaları unutmak anlamına gelebilir.

Geçici olarak çok önemli vazife ifa eden KGF’yi kalıcı olarak uzatmak...

Bankacılıktaki teminat yapılarını dönemsel ihtiyaçlara göre eğip bükmek.. Kısa vadede çok mantıklı gelse de, uzun vadede bunlar büyük sorun yaratabilir.

Örneğin IMF 2016 Nisan’ında sorunlu alacak-teminat tanımını farklı yapan Çin’i şöyle uyarmıştı: “Şirketlere verilen kredilerin 1.3 trilyon dolarlık bölümü risk altında. Şirketlerin çoğunun geliri, faiz ödemesinin altında. Menkul kıymetleştirilerek borcun satılması, bu yolla kaynak üretilmesi bazı ülkelerde başarıyla uygulandı. Ama bunun birçok zombi şirket yaratma ihtimali olduğunu unutmayın.” (Çin’in sorunlu saydığı krediler, IMF’nin saydıklarının sadece %10’una denk geliyor. Teminat yapısı tartışmasına katkı olsun diye.)

Üstelik kendi adıma bu teklifin ya da fikrin, Merkez Bankası’nın hoşuna gideceğinden de pek emin değilim.

Çok yapmak, her şeyi yapmak, hepsini de bugün yapmak istiyoruz. Buna itirazımız yok.

Ama...

Masa örtüsü yani...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Eli yatırıma gitmemek... 21 Ağustos 2019
Acılara tutunmak... 03 Temmuz 2019