Mart ayına dikkat
Malumun tekrarı gibi olacak ama klasik girişi yapmadan konuyu özetlemek biraz zor oluyor. 26 Ocak sonrası başlayan piyasa fiyatlamasını ne göz ardı edelim, ne de önem sıralamasında en üst sıralara taşıyıp fazlası ile dikkate alalım. Gözlerimiz kapalı, yükseliş temalı fikirlerin peşinden koşarken göz ardı ettiğimiz gerçekleri hatırlar olduk. Kabul, gösterilen tepki özellikle yurt dışı varlıklarda bir miktar “el ayarının kaçması” şeklinde olmuş olabilir ancak Kasım 2016’dan başlayan yükseliş döngüsünde “hak edilen” düzeltmenin de sürekli ötelendiğini not düşmek gerekiyor.
Şubat ayı enteresan gelişmelere gebeydi. Bloomberg tarafından derlenen verilere göre, 9 Şubat haftasında –yatırımcı algısındaki bozulmanın hızlandığı dönem- S&P 500 endeksine ait ETF işlemleri neticesinde 20 milyar doların üzerinde para çıkışı yaşanmış. Nedir? Risk algısındaki bozulmaya gösterilen tepki, bir dönem indikatör olarak öne çıkan hisse senedi piyasalarında bu kez alınan pozisyonların çözülmesi şeklinde gerçekleşmiş. Şimdi sırada diğer enteresan gelişme var. 23 Şubat haftasındaki S&P 500 satışında ise para çıkışından ziyade 1 milyar doların üzerinde para girişi yaşanmış. Nedir? İlk tur yatırımcı tepkisinin ardından düşüşe karşı takınılan tavır değerlemelerin ucuzlaması, trendin bozulmadığı düşüncesinin öne çıkarılması şeklinde olmuş. İlginç yatırımcı tepkileri olduğundan bir köşede durmalarında fayda olduğu kanaatindeyim.
İçerisinde bulunduğumuz haftadan başlamak üzere takvim açısından yoğun bir Mart ayı geçireceğiz. Yerelde PPK toplantısından herhangi bir değişiklik beklenmediği için öne çıkan başlık Türkiye ve ABD arasında gerçekleştirilecek olan ilk teknik komite toplantıları. Askeri, siyasi ve istihbarat kökenli alt kademelerin toplanmasının ardından bakanlar düzeyinde de temas söz konusu olabilir. Şubat ayında yerel varlıkların dış varlıkların baskılandığı ortamda nispeten dirençli durmasında öne çıkan iki faktör AB ve ABD ile ilişkilerin geleceğine yönelik oluşan iyimserlikti. O zaman bu konuyu da not edip anlatmaya devam edelim.
Dışarıda ECB ve FOMC toplantılarını izleyeceğiz. ECB’den Eylül toplantısı öncesinde net bir adım beklentisi içerisinde olunmadığı/olmadığımız için paylaşılacak olan ekonomik projeksiyonların fiyatlamalara yön verdiğini görebiliriz. Hatırlatalım; Aralık toplantısında ECB tarafından 2018 büyümesi yüzde 2.3, 2019 yüzde 1.9; enflasyon ise sırasıyla yüzde 1.4 ve yüzde 1.5 olarak açıklanmıştı. O halde sözlü yönlendirme başlığı altında projeksiyonlardaki muhtemel revizyonları izlemek doğru olacaktır. Önemli midir? Kesinlikle.
FOMC cephesinde ise 25bp’lık faiz artışı piyasa işlemcileri nezdinde fiyatlanmış durumda. 2018 yılında 3 faiz artırımı yapılır mı tartışmasını dahi hakkını vererek yapmamışken, “ya 4 olursa?” endişesinin kıyısından fiyatlamalara yön verir gibi olduğunu gördük. Evet, hakkıyla 4 rakamı da tartışılmadı ama “kötünün kötü olarak görüldüğü günler” diye ifade ettiğim risk algısındaki zayıflamanın olduğu Şubat ayı içerisinde satış nedeni olarak değerlendirmelerde yer aldığını gördük. Makro projeksiyonlar FOMC için de önemli. Muhtemeldir ki büyüme ve enflasyonda yukarı yönde güncelleme yapılacak. İşte o zaman Amerikan doları ve faizlerin seyri yatırımcıların yeniden odağında olacak.