Markası taklit edilmiş bir kişi mücadelesini anlatıyor...
Sınai Mülkiyet Hakkı Kanun Tasarısı konusunda hazırladıkları haberde arkadaşlarımız Mehmet Filoğlu ve Serkan Akıncı, Avrupa modelindeki hapis cezasını içermeyen Anglosakson modelindeki patentte hukuki mücadeleyi önde tutan sistemin esas alınacağını belirtiyorlar.
Marka hırsızlığı ülkemizde hem yabancı markaların ürünlerinin taklidinde söz konusu hem de yerli markaların taklitlerinin kullanımında karşılaşılan bir konu. Bu nedenle yeni yasa gündeme gelirken bildiğim iki olayı anlatarak, aklıma gelen “Hapis cezası olmazsa koruma tam olabilir mi” sorusunu sormak istedim.
İlk anlatacağım, bir yabancı marka, Lacoste markasıyla ilgili. Yıllar önce markanın bir üst yöneticisinin Türkiye’ye geldiğini öğrendiğimde, kendisinden randevu alıp, ona bir muhabir arkadaşımı gönderdim. Giderken Kapalı Çarşı önündeki işportadan bir taklit Lacoste t-shirt satın alıp gitmesini söyledim. Randevuya giden arkadaş, Lacoste yöneticisinin verdiği taklit t-shirt’i inceleyip, “Bizim amblemdeki timsahı tersine çevirmişler”dediğini, zaten hem bu tür taklit ürünlerle mücadele için hem de yasal partner bulmak için Türkiye’ye geldiğini hem de hukuki mücadele için bir avukatlık bürosuyla anlaşacaklarını söylemişti. Bildiğim kadarıyla ikisini de yaptılar, ama özellikle turistik yerlerdeki taklit ürünlerinin satışlarını önlemeyi tam başaramadılar.
Birçok yabancı markanın ürünlari için de benzeri durum söz konusu....
Bir de yerli marka taklidi hikayesini anlatayım.
Kendi alanında önemli bir deri ürünleri markası, zorluk yaşadığı bir dönemde eski ürünlerini bayiliğini yapan müşterilerinden birinin, markaya bazı eklentiler yaparak yeni marka tescili başvurusu yapmaya başlamış. Bu durumu sezen ve kendisini toparlama çalışmaları yapan markanın asıl sahibi, bu konuda çalışan marka patent ajanslarından birine ödeme yaparak takibe başlamış, üç-dört değişik şekildeki başvuruyu yakalayıp önlemiş. Bir tanesini atlamış. Markanın üç harfinin arasına nokta koyup, altına her harfe uygun sözcük ekleyen taklitçinin önüne geçmek için şimdi mahkeme aşamasında uğraşıyor.
Marka taklidinde önlem için iki alanlı mücadele gerekiyor. Biri ürünün üzerinde taklit olarak markanın vurulması. Bir diğeri mağazada tabelada, internetteki satışlarda taklit markanın kaldırılması.
Marka sahibi, markasının taklit edildiğini üye olduğu ajansın takibiyle öğrenirse bu iki alanda mücadele etmek zorunda.
Türk Patent Enstitüsü, çok bilinen markaların taklidi başvuruları reddediyor. Çok bilinir olmayan markalar için ise askı döneminde marka sahibinin taklitçi konusunda itirazı gerekiyor. O şekilde markasının taklidi önlenebiliyor.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Sınai Mülkiyet Kanunu’nunda değişiklik yapan tasarı taslağını, sanayi, iş dünyası ve üniversiteden bütün paydaşlarla konuşarak hazırladıklarını, daha sonra Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nda ele aldıklarını, ilk Bakanlar Kurulu’na sunup TBMM’ye sevk edeceklerini belirterek, birkaç ay içinde de yasalaşabileceğine inandığını açıklıyor.
Bence, marka taklidi ile mücade edeceklerin, bir anlamda “damdan düşen” kuruluşların, yaşadıkları sorunları anlatarak bakanlığa başvurmaları ve taklitçiliğin önlenmesi için önerilerde bulunmalarının zamanıdır. Tabii taklit edilen ünlü yabancı firmalar adına çalışanlar da benzeri başvuruları tasarı yasalaşmadan yapmalılar.