Marka yaratmak
TBMM’deki bütçe geçtiğimiz günlerde hafta bitti. Elimden geldiği kadar takip etmeye çalıştım. Yeni rejim de TBMM artık bir önemi olmamasına rağmen, iktidar partileri (AKP-MHP) ile muhalefet partilerinin (CHP-HDP-TİP, İYİP ve SP) biri birlerine karşı mücadeleleri keyifli idi. Keyifli diyorum çünkü mücadele gerçek değildi. Türkiye’de son Anayasa oylaması ile parlamenter demokrasi sona erdi. Parlamento gereksiz ve göstermelik bir kurum haline dönüştü. Sanırım uluslararası topluma rejimin demokrasi olduğunu göstermek için bina ve içinde 600 insan bırakıldı. Bundan dolayı da bütçe görüşmelerinde bakanların hiç biri millet vekillerini ciddiye almadı, hatta azarlayanlar oldu.
Artık hiç bir malın üretimi tek bir ülkede üretilen ara malları ile yapılmıyor
Bütçe görüşmelerinde ekonomi ile ilgili çok konu konuşuldu. Bunların arasında çok yakında kendi milli otomobilimizi, uçağımızı yapacağımız da vardı. İktidar partilerine artık dünya da milli üretimin kalmadığını söyleyecek birisi olsa idi, tartışmalar sona erebilirdi. Olmadı.
Biz buradan anımsatalım, artık hiç bir malın üretimi tek bir ülkede üretilen ara malları ile yapılmıyor. Bunu belki yiyecek-içecek sektöründe yapmak mümkün. Ancak o bile zor. Hele Türkiye için daha da zor. Her ne kadar halkımız uzun dönemdir köprüler, yollar yaptık, dünya bizi kıskanıyor masalı ile kendi kendine oyalanıyor ise de, gerçek pek düşündüğü gibi değil. Hele bu masalı televizyona çıkan, milli ve yerli bürokratlar, akademisyenler, satmayan ve okunmayan gazetelerin köşe yazarları anlatınca gülüyorum. Uzun giriş yaptık.
Uluslararası iktisat öğrenmeye başlayan öğrencilere önce A.Smith’in mutlak üstünlükler, sonra da D. Ricardo’nun karşılaştırmalı üstünlükler teorisi öğretilir. Sonra başka teoriler gelir. Burada Vernon’u da unutmamak lazım. Uzatmayalım iktisat teorisinde bir ülke her hangi bir malın dünya üretiminden önemli bir pay alıyorsa, o ihracatta baskın ülke konumuna gelir. Ancak bunun için biraz becerikli yönetime ve piyasaya ihtiyaç vardır. Türkiye bazı mallarda böyle bir üstünlüğe sahip. Ancak bu mallarda bile marka yaratamamıştır. Bundan dolayı milli ve yerli üretim projelerine masal gözü ile bakıyorum. (N. Erbakan’ın ağır sanayi masalı vardı, şimdi kimse dile getirmiyor). Örnekleyelim;
Küresel gazoz markası olsa
Türkiye yiyecek-içecek sanayisine ara malı sağlayabilecek- sağlayan bir ülke olmasına rağmen dünyada bu alanda adı okunmuyor (otomobil-uçak demiyorum, gazoz diyorum). Listeyi sıraladım. En büyük yiyecek içecek firmaları-markaları ve piyasa değerleri şöyle:
1. Nestle, İsviçre, 229.5 milyar dolar.
3. Coca-Cola, ABD, 182.9 milyar dolar.
4. Kraft Heinz Company, ABD, 110.4 milyar dolar.
5. Anheuser-Busch InBev, Belçika, 213.1 milyar dolar.
6. Mondelez International, ABD, 67.4 milyar dolar.
7. Danone, Fransa, 42 milyar dolar.
8. Diageo , İngiltere, 71.2 milyar dolar.
9. Archer Daniels Midland, 25.6 milyar dolar.
10. Heineken, Hollanda, 23 milyar dolar.
Dikkat ettiniz mi, 10. Sırada bir seçim öncesi habersizce ülkeye bakan sızdırmaya çalıştığımız Hollanda var. O olay masalı da aşmıştı, komedi idi.
Dünyanın en büyük çay şirketlerine göz atalım
Türkiye, dünya çay üretiminde hükümetin tüm çabasına rağmen 175 bin ton hala beşinci sırada tutunmaya çalışıyor. Ülkemizin sıralamadaki bu yeri önemli. Ancak iş markaya gelince, Türkiye’nin adı yok. Amerikalılar ve İngilizler dünya çay piyasasına hakimler. İlk sıradaki Çin’in esamisi okunmuyor Araya bir Sri Lankalı (Dilmah) girebilmiş. İlk on sıralamasına bir göz atalım:
1) Twinings, İngiltere
2) Tazo, ABD
3) The Republic of Tea, ABD
4) Lipton, Unilever, İngiltere
5) Yorkshire Tea, İngiltere
6) Celestial Seasonings, ABD
7) Harney & Sons, ABD
8) Dilmah, Sri Lanka
9) Bigelow, ABD
10) Tetley, İngiltere
Bir başka ürün fındık. Dünya fındık üretimin %70-75’i Türkiye’de üretiliyor. Buna rağmen Türkiye ne dünya fındık fiyatını belirleyebiliyor, ne de fındıkta bir markası var. Çünkü AKP iktidara geldikten sonra, bizim sermaye sınıfının yere göğe sığdıramadı K. Derviş’in aklına uyup FiskoBirlik’i işlevsizleştirdi. Üreticiyi tüccara, özellikle de yabancı tüccarın eline düşürdü. 2014 yılında dünyanın en büyük dört çikolata üreticisinden birisi olan İtalyan Ferrero, 12 yıl Türkiye’nin ihracat şampiyonu olan Oltan Gıda’yı satın aldı. Ferrero Nisan 2017’de de firmanın adını “Ferrero Fındık” olarak değiştirdi. Artık fındık ihracatın da yerli milli değil yabancı ve uluslararası firmalar söz sahibi.
Domates üretiminde 4'üncüyüz ama dünyada adımız yok!
Son bir örnek verip konuyu kapatalım. Dünyada domates üretiminde Türkiye 11,9 milyon ton ile dördüncü sırada. İlk sırada dünya sebze üretimi lideri Çin var. Bu büyük üretim gücüne rağmen dünya işlenmiş domates üretiminde ilk 10 firmanın içinde ilk sırada yine bir ABD firması var, Çinliler domateste ilk 10’a iki firma ile girebilmişler. Ne yazık ki ilk 10’da yine tek bir Türk firması yok. 14. sırada “Tat” markası var. İlk 30 markanın içinde başka da bir Türk markası yok (http://www.thedailyrecords.com/2018-2019-2020-2021/world-famous-top-10-list/world/largest-tomato-producing-countries-world-states/6884/)
Sonuç marka üretmeye domatesten, çaydan, fındıktan başlayalım. Füzeye, uçağa sonra geliriz. Yeter ki gerçekten milli olmayı isteyelim (milliliğin ne olduğunu öğrenmek için Mustafa Kemal ATATÜRK dönemine bakabilirsiniz). Gerisi masal.
2019’da yine bu köşede masalları değil gerçekleri okuyacaksınız. İyi yıllar.