Marka olmak mı marka almak mı?

Dr. Hakan ÇINAR
Dr. Hakan ÇINAR SIRADIŞI [email protected]

Gazetelerin, dergilerin “bunları biliyor muydunuz” köşelerini çok severim çocukluğumdan beri, bilmediğim pek çok şeyi bu sayede öğrenir haberdar olurum.

Genellikle de şaşırtıcı ve dikkat çekici veriler olur hep. Şimdi ben de bilmeyenler için bir parça şaşırtıcı gelecek bir bilgiyi paylaşayım. Her yıl dünyanın en değerli 500 markası yapılan değerlendirmeler sonucunda belirleniyor. Ancak bu 500 arasında ne yazık ki hiçbir Türk markasının yer almadığını bilmiyorum biliyor muydunuz.

Aslında bu önceki yıllarda da hep böyleydi ve hiçbir markamız bu sıralamaya giremedi. İtiraf edeyim, markanın önemi konusuna kafayı takmış birisi olarak bu durum beni son derece mutsuz ediyor. Ülke için markanın iki ana önemli rolü var, bunlardan ilki şüphesiz milli değerler.

Göğsümüzü kabartan bazı markalarımız var elbet, ama ilk 500’e girecek boyutta değere sahip olmamaları ise elbette üzücü. İkinci önemli nokta ise, cari denge ve dış ticaret dengesinde yarattığı etki. Ülkemiz ne zaman dünya üzerinde değeri yüksek markalara sahip olursa, o markaların elde edeceği kâr rakamları da ülkemiz için önemli bir getiriye dönüşecek, ihracatımız da yeterince katma değerli hale ulaşmış olacak.

İşte o zaman ihracatımızı çok daha kârlı hale getirebildiğimiz için de katma değerli ihracatımız var diye arkamıza rahatça yaslanabilecek, dış ticaret açığından değil, artık fazlasından söz eder hale geleceğiz. Ünlü fizikçi Albert Einstein’ın, “aynı yollardan gidip farklı sonuçlar beklememeli” sözünü hemen hepimiz biliriz. Çok kanıksadığım sözlerden biridir ve tam da bu konuya uygun olduğunu düşünüyorum.

Mademki biz yüksek değerli marka çıkartmakta zorlanıyoruz, o halde değeri çok yüksek olmasa da, uzun ömürlü ve sürdürülebilir olmayı başarmış markaları satın almayı artık çok ciddi düşünmeli ve ajandamıza almalıyız. Bu konuda devletin desteği var mı konusunda bilgi de vereceğim, ama önce Ege Deri ve Deri Mamulleri İhracatçı Birliği Başkanı sevgili dostum Erkan Zandar’ın bu konudaki fikrine bir kulak verelim.

Zandar konuyu, “Markalaşma mı, Markalanma mı?” diyerek tarif ediyor ve şöyle devam ediyor: “Hızla değişen perakende sektörü ve gelişen e-ticaret sistemleri markasız üretimleri çok zorlar hale geldi. Özellikle Avrupa bölgesinde orta ölçekli lokal markalara fason üretim yapan bir sektörüz. Katma değerli yüksek kazancı markaların eline bırakıp tüm üretim risklerini ve maliyetlerini üzerimize alıyoruz.

Zaman içinde alttan gelmeyen jenerasyonlar yüzünden bu marka sahipleri, halen markalar bir değer oluşturuyorken ellerinden çıkarmaya çalışıyorlar. Bu markaları ülkemize kazandırmak mümkün ancak maliyetleri ve prefinansmanı zorluyor. Bu markaların satın alınmalarında sağlanacak prefinansman ve veya maddi destekler kısa vadede pek çok iyi üretici firmamızı marka sahibi yapabilir.

O yüzden “markalaşma” yanında “markalanma” seçeneğini değerlendirmek ülkemiz ihracatına ihtiyacımız olan katma değeri kazandıracaktır.” Sevgili Erkan Zandar konuyu çok net özetlemiş. Bu tarz markaların ülkemizce satın alınması kısa vadede ülkeden bir döviz çıkışı gibi değerlendirilse de, uzun vadede yarattığı, öyküsü ve sürdürülebilirlik modeli, yaratacağı know how ile mutlak surette kazanıma dönüşecektir.

Temeli kuvvetli olan bu markaları büyütmek ve geliştirmek, eminim çok daha kısa sürede sonuç alınmasını sağlayacaktır. Devletin sağladığı “Yurt Dışı Şirket ve Yurt Dışında Yerleşik Şirkete Ait Marka Alım Desteği” isimli bir de teşvik mevcut. İhracatını, sektöründe tanınan bir markayı kullanarak artırmak isteyen firmalar bu destekten yararlanabiliyor.

Destek sadece bu tür bir satın alma yapmayı düşünen firmanın kredi kullanması halinde kredi faiz giderinin TL cinsi kredilerde 5, döviz ve dövize endeksli kredilerde 2 puan indirim sağlıyor. Ve bu da ancak 54.298.000 TL'ye kadar sağlanabiliyor. Destek 3 markayı kapsayabiliyor. Yanı sıra bir de alınacak mali ve hukuki danışmanlıklar için de yıllık 5.429.000 TL’ye kadar destek bulunmakta.

Rakamlar, firmaların kendi öz kaynağı varsa ancak bu tür bir firma satın almaya imkân verir durumda, aksi halde bakanlığın sağladığı desteklerle bu mümkün değil. Devletin bu konuda çok önemli bir kaynak yaratması bence olmazsa olmaz, zira firmaların böylesi bir dönemde bu kaynağı yaratabileceklerine çok da ihtimal vermiyorum. Kısa vadeli planlardan ülke olarak kurtulup, orta ve uzun vadeli planlara yönelmemiz şart. Ve bu konuda bence listenin en başına yazılacak gündemlerden bir tanesi.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar