Marka olamamak

Dr. Hakan ÇINAR
Dr. Hakan ÇINAR SIRADIŞI [email protected]

Attığım başlıkta yer alan cümle, bizim milletçe çok iyi başardığımız bir durum; zaten başarılı olduğumuz bir konuya değineyim dediğim için de gündemime aldım, marka olamamayı. Öyle değil midir, ülkemizdeki manzaraya göz attığımızda, yeterince markalaşamadığımızdan ve tüm dünyada söz sahibi olmuş marka eksikliğimizden söz etmez miyiz hep. Belki alınan markalar vardır bu yorumuma; ancak gerçekçi olalım, herkesin bildiği ve ilk cevap olarak aklına gelen markalara ne yazık ki sahip olamadık.

Neden buna takılıyor, neden üzerinde duruyorum sorusu akla gelebilir; ben ülkemizin ekonomi açısından, gelişmesini tamamlamış ülkeler seviyesine yükselmesinde, katma değer yaratan markalara olan gereksinimimizin her diğer faktörden daha önemli olduğu görüşündeyim. 2016 yılının ilk köşe yazısında, özellikle ekonomi penceresinden bakıldığında, ülkece öncelik vermemiz gereken konulardan ilkine değinmeyi tercih ettim.

Ülkemizin de önemli ihtiyaç noktalarından birisi olan, yurtdışına açılabilme, franchise verebilme, markaların yurtdışında yaygınlaştırılabilmesi gibi konuları tartışmak için geç kaldık gibi bir yorum yapmak istemiyorum, hayatta hiçbir şey için geç kalınmamıştır aslında. Ancak uzun vadeli programlar yapılmadığı sürece, bu tarz hedeflere ulaşabilmek de neredeyse imkansızdır.

Hepimizin kabul edeceği üzere, yurtdışında Türk markası olarak yaygın bir şekilde kendisini kabul ettirebilmiş işletme sayımız parmakla gösterilebilecek kadar az. Bu konuda hep bir takım çabaları duyar, sağlanan devlet desteklerinden de yararlanarak, tanıtım faaliyetlerini ve mağazalar oluşturma fikrini gündeme getirir, ancak çok azımız bu konuda bir çaba içerisine gireriz. Elbette sebebinin çeşitli zorluklara dayandığını kabul etmekteyiz. Öncelikle ben bahsettiğim bu amaca ulaşmada gördüğüm iki temel zorluğu paylaşmakta yarar görüyorum. Şüphesiz ilk zorluk ve endişe; söz konusu markanın, yaygınlaşılması düşünülen ülkedeki tanıtımı, marka bilinirliğinin oluşturulma güçlüğü ve dolayısı ile de satılabilirliği. Bunun için önemli bir kapital güce ihtiyaç olduğu aşikar. İkinci önemli zorluk ise, böyle bir oluşumun meydana gelmesi halinde oluşacak lojistik güçlükler. Malum, yurtdışında markalaşabilmek için, en önemli şeylerden bir tanesi, mağaza raflarında her zaman bulunabilir mal düzeyini sağlamak ve sürekliliği- yenilikçiliği her daim başarabiliyor olmaktır. Bugün dünya devleri olan markaların başarısında belirttiğim noktaların ve hızın çok büyük önem taşıdığını hepimiz bilmekteyiz. Marka olabilmek vizyon işidir; önce buna inanmakla başlıyor süreç, sonra doğru noktalarda konumlanma, kaliteli ve iyi bir hizmet, istikrarlı mal tedariki, özetle doğru bir “Tedarik Zinciri Yönetimi”.

Neden böyle bir markaya veya markalara sahip değiliz acaba? Çok mu sabırsız bir milletiz, yoksa vizyonumuz mu yetersiz. Bana göre hepsi birer etken; ancak genelde toplumumuzda, gelecek nesillere bir isim, marka bırakayım düşüncesinden çok, kişisel servet elde etme isteği ağır basarken, bu bakış açısı, firmaların gelişmemesine sebep oluyor. Gelecek nesillere markayı bırakmak, ve sürdürülebilir kurumlar yaratmak, tümü ile profesyonel yönetim anlayışını oturtmaktan geçiyor.

Değerli DÜNYA okurları; dünyanın süper güçleri arasında yer alabilmek, büyük hacimli bir ekonomi yaratmak kadar, kişi başına düşen milli gelir ile de doğru orantılıdır. İşte bunu arttırabilmek de, yine katma değerli ürün üretmekten geçiyor. Onunla da bitmiyor, teknolojiyi iyi kullanmayı gerektiriyor, o da yetmiyor, kişi başı milli gelire kadar konu uzanıyor. Üretim, katma değerli ihracat bizim için olmazsa olmaz. Ancak astronomik rakamlar ile ihracat yapabilmek de yine güçlü markalara sahip olmaktan geçmiyor mu? 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar