Marifet, zekadadır
Polis Cevat
Yıllar önce bir bahar sabahıydı. Bakırköy meydanından çarşıya doğru gidiyordum. İstasyonun girişine geldiğimde bir korna sesi ile irkildim. O zaman fark ettim; yol tıkanmıştı. Bir kadın sürücü hat boyundan gelmiş, meydana dönerken yokuşta arabasını stop ettirmişti. Arkasındaki trafik kitlenmişti. Korna çalan, kadın sürücüsünün hemen arkasındaki minibüsün sürücüsü idi. Kadıncağız arkadaki adam korna çaldıkça daha da heyecanlanmıştı. Gaz vererek motoru boğmuştu. Nerde var nerde yok “Polis Cevat” ortaya çıktı.
Trafik Polisi Cevat, Bakırköy meydanında dururdu çoğu kez. Uzun boylu bir adamdı. Görünüşü ile polis gibi polisti. Gözünde hep siyah güneş gözlükleri olurdu; koltuk altında içinde ceza makbuzları ve el koyduğu sürücü ehliyetlerinin bulunduğu çantası. Minibüsçülere göz açtırmaz, meydandaki trafiğin tıkanmasına meydan vermezdi. Fazla yolcu alan, kuralsız duran minibüslere cezayı basardı.
Polis Cevat’ı gören minibüsçü kornadan elini çekti. “Kadın işte, arabası var; ama sürmeyi bilmiyor” türünden bir el kol işareti yaptı. Cevat, sakin adımlarla kadının arabasına yöneldi. “Sakin olun” işareti yaptı. Sonra sürücü tarafına gidip camı açtırdı. Camı indiren kadın sürücüye bir şeyler söyledi. Daha sonra korna çalan sürücünün minibüsüne yöneldi. Olaya gözlemci olarak katılan bizler, acaba minibüs sürücüsüne ceza yazacak mı diye merakla bakmaya başladık. Polis Cevat çantasını açmadı. Korna çalan sürücüyü minibüsünden indirdi. Minibüsün muavinini de. Sonra onları kadın sürücünün arabasının yanına getirdi. Sürücüye ve muavine arabayı gösterdi ve “İtin bakalım” dedi. Muavin ve sürücü birbirlerine baktılar. Başka çare yoktu. Arabaya dayandılar ve arabayı ite ite meydanın düzlüğüne çıkardılar. Araba durur durmaz kadın arabayı çalıştırdı; teşekkür ederek yoluna devam etti. Minibüsün sürücüsü ve muavin kös kös minibüslerine yöneldi. Polis Cevat da meydana döndü. Biz meraklı seyirciler de “Cevat da ne hoş bir çözüm buldu” diye yorum yapa yapa yollarımıza devam ettik.
Genç polis
Bir akşam üstü, Anadolu Yakası'ndan Avrupa Yakası'na geçiyordum. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ne 3-4 kilometre kala trafik yavaşladı. Dura kalka ilerliyorduk. Ama sadece biz yurttaşlar öyle ilerliyorduk. Tanrının, “Yürü ya kulum, çık emniyet şeridine” dediği kulları da vardı. Bu resmi ya da sivil plakalı “çakarlı araçlar” emniyet şeridinden Formula-1 pistinde gider gibi akın akın gidiyordu. Derken motorlu bir trafik polisi geldi. Kavacık çıkışına 400-500 metre kala durdu. Kendi kendime “İşte bu. Duracak bu hayasızca akın” dedim. Ama öyle olmadı. Trafik polisi sadece emniyet şeridine çıkmaya yeltenen çakarsız tosuncukları caydırdı. Çakarlıların geçişi tam hızıyla sürdü.
Sonunda trafik polisinin durduğu yere kadar geldim. Polisin biraz önünde emniyet şeridinde durdum, polisin yanına gittim. Bu “çakarlı gidişat”a isyanlarımı belirtmek istedim. Trafik polisi, temiz yüzlü bir delikanlı idi. “Bu çakarlı arabaları kıskandım. Ben de bir çakar edinmek istiyorum. Nerde satılıyor bunlar?” dedim. Genç polis gülümseyerek cevapladı. “Her yerde satılıyor beyefendi. Siz de alabilirsiniz.” Polis o kadar hazır cevap biçimde, hoş bir biçimde söyledi ki, tüm sinirim geçti. Gülerek teşekkür ettim, arabama bindim; köprüye doğru emeklemeye devam ettim.
Bir yorum
Size aynı meslekten iki farklı olay aktardım. Birincisinde Polis Cevat konuya çok şık biçimde yanaşmıştı. Korna çalan minibüs sürücüsüne bağırıp çağırabilirdi; ona daha güzel bir ders verdi. Yolu tıkayan kadın sürücüyü arabadan indirip kendi direksiyona geçip arabayı düzlüğe kendi çıkarabilirdi. Bu durumda belki kadın sürücü daha fazla mahcup olacaktı. Ama Polis Cevat sorunu zeki bir biçimde çözmüştü.
Benim dahil olduğum ikinci olayda da genç polis memuru hoşgörüsü ve hazırcevaplığı ile tüm sinirimi yatıştırmıştı.
“Herkes kaşık yapabilir. Ama sapını ortaya getiremez. derler. Marifet, sapını ortaya getirmektir. Her mesleği icra ederken marifet, sorunları çözmekte kullanılan zekadır.