Manisa, Çin’den 1 milyar dolarlık ithalat yapıyor

Güven SAK
Güven SAK DÜNYA İŞLERİ

Bugün yine Çin’e karşı artan dış ticaret açığımıza bir değineyim. Hatırlayın en çok dış ticaret açığı verdiğimiz ülkeler listesinde Çin 2000’li yılların başında 12’nci sıradaydı. Şimdi enerji hariç bakarsanız, birinci sırada. Son on yılın parlak bilançosunu tutanlara duyurmuş olayım.  İthalatımızın yüzde 2’sini Çin’den yapıyorduk. Artık oldu yüzde 10. Aradaki mesafeye rağmen onlar bize kilosu 167 dolardan laptop satıyor, biz onlara kilosu 19 cent’ten ancak mermer satabiliyoruz. Onlar bize yüksek teknolojili ürün satıyor, biz onlara bildiğiniz maden satıyoruz. Ben ortada bir bozukluk olduğunu düşünüyorum. Bir rakam daha vereyim isterseniz: 2002 yılında Manisa’ya Çin’den ithalat 5 milyon dolar düzeyinde bile değilmiş. 2012 yılı itibariyle Manisa’nın Çin’den ithalatı 1 milyar dolara çıkmış. 2002-2012 arasında Çin’den ithalatı en hızlı artan ilimiz Manisa olmuş. Rakamlar öyle diyor. Çin’den toplam ithalatımız 21 milyar dolar kadar, bunun 20’de birini Manisa yapıyor. Merak edenler için not edeyim: Çin’den radyo-televizyon yayını için gereken verici cihazlar satın alıyoruz. Manisa’da monte ediyoruz. Yukarıdaki rakamlar, İrem Kızılca’nın yeni TEPAV değerlendirme notundan alınma. İsterseniz bakabilirsiniz. Ben bugün müsaadenizle bu rakamların bana ne düşündürdüğünü anlatayım.

Dış ticaret rakamlarından üç sonuç çıkarayım isterseniz. Birincisi, Türkiye, Çin’e yani o kadar uzağa satabilecek, pahada ağır, kiloda hafif mallar üretemiyor. Anadolu’dan istisnalar dışında uçakla mal da gönderemiyoruz zaten. Hep aynı nedenden: Türkiye’nin ürettiği mallar genellikle daha havaleli ve de daha ağır oluyor. Fiyatı ise pek yüksek olmuyor. Biz, bu pahada hafif, kiloda ağır malları ancak yakın piyasalara gönderebiliyoruz. O vakit, ne oluyor? Türkiye, kendisine yakın olan piyasalara daha bir bağımlı oluyor. Avrupa ve Ortadoğu hapşırsa, Türkiye nezle oluyor. Avrupa düzelmezse, Türkiye toparlanamıyor. Türkiye’de ihracatın menzili güdük kalıyor. Rakamlara bakın anlarsınız. Neden böyle oluyor? Kentsel rant bu kadar büyük olup, vergi dışında kalınca, memleketin Manisa’da mukim sanayi işletmeleri bile İstanbul’da inşaat yapmayı tercih edince işte böyle oluyor. Ne yapalım, kamu politikası ile ne ekersen, sonunda onu biçersin. Yanlış politika, memleketin ufkunu kısaltıyor.

Geleyim ikinci noktaya: Yakınımızdaki Avrupa Birliği pazarı dışında, yakın gelecekte, Türkiye’nin makus talihini yenmesine yardımcı olacak bir başka pazar görünmüyor. Bir türlü canlanmıyor. Bu ara ise orada fiyatlar düşüyor. Bu maliyetler ve bu ulaştırma altyapısı ile Türkiye’nin Uzak Doğu pazarına ulaşabilmesi, ihracat menzilini uzatabilmesi ise pek zor duruyor. Biz burada yolcu taşımak için hızlı tren projelerine kaynak akıtırken, konteynırları nasıl ucuza gönderebileceğimizle ilgilensek elbette böyle olmazdı. Ama konteynırlar oy kullanamıyor, hızlı tren ile taşınan yolcular oy kullanabiliyor. Türkiye, uzun vadeli stratejik kararları, bir süreden beri, yanlış öncüllere bakarak veriyor. İhracat menzilimizi uzatacaksak, öncelikle gelecek seçime odaklı bu bakış açısından kurtulmamız gerekiyor. 

Üçüncü nokta da bu mesele ile alakalı. Yanı başımızda dünyanın en zengin ve de yüksek teknolojili mal talebi en yüksek pazarı var ama bu talep, Türkiye’nin yüksek teknolojili ürünler üretmeye yönelmesine bir türlü neden olmuyor. Türkiye yanı başındaki bu imkandan neden yararlanmıyor? Niye ta Çin’den yüksek teknolojili ürün alıyor ve de Çin’e yalnızca Allah’ın bize kaalü beladan beri bahşettiklerinin üzerine hiçbir şey eklemeden satıyor? Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerini süratle derinleştirmesi ve de Gümrük Birliği’ni genişletmesi gerekiyor, bana kalırsa. Bu Şangay beşlisi muhabbetini derhal kesip, Avrupa Birliği’nin gerektirdiği kural hakimiyetine yönelik adımları hemen atması gerekiyor. Ben Avrupa ile ilişkilerimizi askıya alacak bir sürecin, Türkiye için son derece kötü sonuçları olacağı kanaatindeyim. Kaçınmakta fayda var. Şakayı bırakıp, ciddileşelim artık.
Ben bu aralar gelecekle ilgili olarak kafalarımızda yalnızca soru işaretleri olduğunu düşünüyorum. Neden bugün geleceğimizle ilgili olarak kafalarımızda yalnızca soru işaretleri var? Türkiye iyi yönetilse, kafalarımızda soru işaretleri değil, hedefler olurdu. Bakın şimdi halimize: 2023 hedefleri bile kadük oldu. Politika tasarlayanını geçtim, artık anlatanı bile kalmadı. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar