“Mancini, ayağını denk alsın”

Cem TOP
Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Bu cümle bana değil, Gaziantepspor teknik direktörü Sergen Yalçın’a ait. Türk futbolunun çiçeği burnunda teknik adamı, bu alandaki kariyerinde de tıpkı futbolculuğunda olduğu gibi “sivri dilli” bir profil çizeceğini gösterdi. Kamuoyuna Sergen Yalçın’ın sözleri dikkat çekici biçimde aksettirilse de aslında tepkiler bununla sınırlı değil. Örneğin Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim,

“Kendi düşüncesidir. Birçok Türk teknik adamın bugün iyi bir noktada olduklarına inanıyorum.” şeklinde konuşup daha alt tondan bir çıkış yaptı. Mustafa Denizli,

“Hangi sürede bu düşünceye varmış merak ettim. Bu kadar kısa sürede bu tespiti yapmak imkânsız. Hangi manada söyledi, onu da öğrenmek lazım. Türkiye, UEFA ülkesi. Tüm hocalar aynı standartta eğitim görüyor. Hepsinin her ülkede geçerli pro-lisansı var. Mancini, 2 gün önce Türk hocalarla bir araya geldi. Keşke o ortamda bu düşüncelerini paylaşsaydı. Böyle bir fırsatı vardı.” cümleleriyle görüşlerini dile getirdi. Ve elbette en ilginç tepkilerden biri de Türk futbolunun belki de en renkli kişiliği Yılmaz Vural’dan geldi: “Patlıcandan lahana dolması olmaz.” Okuyalım:

“Ne kadar ekmek o kadar köfte. Ben, İtalyan hocaların ne eğitim aldığını bilmiyorum. Onun da Türk hocaların ne eğitim aldığını bildiğini sanmıyorum. Acaba bu sözleri Türk futbolunun Avrupa’daki durumu nedeniyle mi söyledi, sormak lazım. Patlıcandan lahana dolması olmaz. Bize sunulan imkânlarla ona sunulan imkânlar arasında dağlar kadar fark var. Yani ne kadar ekmek, o kadar köfte. O yüzden Sayın Mancini’yi ciddiye almıyorum.”

Bana kalırsa, bu meselede her iki taraf açısından da dikkat çekilmesi gereken noktalar var. Örneğin Yılmaz Vural’ın “ne kadar ekmek o kadar köfte” hatırlatması fazlasıyla haklılık payı barındırıyor. Öyle olmasa Norveç, Belçika ve Yunanistan gibi üç ayrı ligde dört şampiyonluk yaşamış Trond Sollied’in Elazığspor’dan 9 haftada gönderilmesini açıklamamız zorlaşır. Ya da Roberto Mancini’nin Fiorentina’nın başında yalnızca %22 olan galibiyet yüzdesini Inter ve Manchester City’de yüzde 60’a yükseltmiş olmasını da. Yalnız bu noktada Mancini’yi tebrik etmemiz gereken husus, ligdeki hedefleri açısından böylesine kritik bir noktada iken bu denli dobra eleştiriler yapabilmesi. Öyle ya, önünüzde liderden 8 puan geride başlayacağınız koskoca bir ikinci devre var ve siz hiç çekinmeden, “Ülke her anlamda gelişirken, teknik adam ve oyuncu anlamında geride kalmış.” demecini verebiliyorsunuz. Bu demecin futbolcular ve teknik adamlar açısından ligin ikinci yarısında Galatasaray ile oynanacak maçlarda akıllara getirilmeyeceğini düşünmek safdillik olur. Mancini pekâlâ makyavelist bir söylem geliştirebilir, “amaca ulaşan her yol mubahtır” düşüncesiyle hepimize mavi boncuk dağıtacak sözler de sarf edebilirdi. O zaman sevilir, pohpohlanır ve sırtı sıvazlanırdı. Ancak görülüyor ki, İtalyan teknik adam Avrupa’nın pek çok ligine nazaran “çılgınca” diyebileceğimiz ücretlerin döndüğü ligimizin futbol anlamındaki seviyesini bu parasal büyüklükle örtüştüremiyor. Bakın 2013 başında (yenisi şubat ayında açıklanacak) FIFA tarafından yayınlanmış ‘Global Transfer Market 2012’ raporunda dünya genelinde transfere (sözleşme fesih bedeli) en çok para yatıran ligler sıralandı. Birinciliği İngiltere alırken, Rusya ikinci, Türkiye üçüncü, Çin ise dördüncü oldu. Bu sezon başında yapılan çalışmalarda ise dört büyük kulübün toplamda 188 milyon 600 bin euroluk taahhüdün (kulüplere, oyunculara ve hocalara ödenecek toplam ücretler) altına girdiği görülmüştü. Bu devasa meblağın dağılımı ise şöyle: Fenerbahçe 80 milyon 350 bin euro, Galatasaray 48 milyon 200 bin euro, Beşiktaş 39 milyon 200 bin euro ve Trabzonspor 20 milyon 830 bin euro.

Peki, tüm bunlar Yılmaz Vural’ın “ne kadar ekmek, o kadar köfte” sözleriyle bağdaşıyor mu? Elbette. Aslında sorunun cevabını Vural’ın kariyeri boyunca üç büyüklerden birini (özellikle de Fenerbahçe) çalıştırmak için yanıp tutuşmasında ama bir türlü muradına erememesinde aramak lazım. Açıkça söylemek gerekirse, ligimiz 4 büyük takımdan ibaret ve bu takımlar da yıllardan beri ekonomik kaynakların çar çur edilmesi konusunda doktora tezine konu olacak kadar kötü yönetiliyorlar. Kalan 18 takımın spesifik hedefleri olmayınca ne hocalar ne de futbolcular kendilerini aşma konusunda bir çaba gösteriyorlar. Sahi, Yılmaz Vural Elazığspor’da sportif açıdan tek yetkili olmak isteyince akıbeti ne olmuştu?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Derbi kadar zor 03 Mart 2016
Düğüm çözülecek mi? 25 Şubat 2016
Skandalın daniskası 23 Şubat 2016
Maçın şifresi: Savunma 18 Şubat 2016
Öp Quaresma’nın elini 16 Şubat 2016
Taktik savaşı 11 Şubat 2016
Maça geç kaldılar 09 Şubat 2016
Ciddiyet şart 02 Şubat 2016