Man United’ın yeni sahibi ne istiyor?
Simon KUPER (Financial Times gazetesi yazarı)
1989’da işadamı Michael Knighton, Manchester United’ı almak için 20 milyon sterlin teklif etti. O dönem bu para, bir futbol kulübüne verilen en yüksek paraydı. United’ın o dönemki sahibi apar topar kabul etti, ancak satış suya düştü. Şimdi İngiliz işadamı Jim Ratcliffe ile Katar Şeyhi Jassim bin Hamad el-Thani, Man United’ı Glazer Ailesi’nden almak için çekişiyor. Fiyat 6 milyar dolara kadar çıktı…
Ki, bu da bir kulübe biçilen en büyük değer. Hoş, Knighton’dan bu yana çok az şey değişti. Zengin adamlar, genellikle yanlış anlaşılan, hatta bazen zengin erkeklerin kendileri tarafından bile yanlış anlaşılan güdülerle hâlâ futbola ilgi duyuyor.
Bu insanlar düşündüklerinden daha az rasyoneller. Zengin bir adam genelde kulübü işi gibi yönetebileceğini düşünür. Kâr elde etmek ve kupalar kazanmak için iş dehasını kullanmak isteyecektir. Bu fantezi şu anda birçok Amerikalı iş adamının futbola girmesini teşvik ediyor. Ancak “kulübü işyeri gibi yönetme” fantezisi neredeyse hiç gerçekleşmez.
Tutarlı bir şekilde kâr eden İngiliz kulüpleri sadece Manchester United, Arsenal ve Tottenham’dır. İki nedenden dolayı kâr etme eğilimindeler: Birincisi, büyük taraftar kitlelerine sahipler. İkincisi ise genellikle şampiyonluk peşinde koşmayarak bu taraftar kitlelerini hayâl kırıklığına uğratıyorlar!
Futbolun üzücü paradoksu, şampiyonluk kazanmak için en iyi oyuncuları satın alarak parsayı toplamaktır! Roman Abramovich’in Chelsea’si gibi bunu yapan bir kulüp para kaybetme eğiliminde olacaktır. Çoğu kulüp sahibi, karşı karşıya kaldıkları seçimin bu olduğunu çok geçmeden keşfederler.
Ya kupa ya da kârı kovalarsın. İkisi birden olmaz… Örneğin Ratcliffe, sahibi olduğu “Ineos Kimya İmparatorluğu”nu kurdu, ancak sahip olduğu hiçbir spor takımı (Futbolda Lausanne ve Nice, yelkende Ineos Britannia, bisiklette Ineos Grenadiers) çok başarılı olamadı. Geçen yıl Chelsea’yi satın alan Amerikalı yatırımcı Todd Boehly, şimdiden yeni oyunculara 600 milyon sterlin harcadı...
Ama takımı daha da kötüleştirdi. AirAsia havayolu şirketini kuran Tony Fernandes’e bir keresinde “Neden Queens Park Rangers ile futbolda başarılı olamadınız?” diye sormuştum. Bana şunu söyledi: “AirAsia’dan iki şey farklıydı. Birincisi, AirAsia’da neredeyse her şeyi ben kontrol edebiliyorum. Futbolda ne istersen yapabilirsin ama günün sonunda sahada 11 adam var, değil mi? İkincisi, taraftar denilen çok sesli bir 'hissedar grubu' var. Herkesin bir fikri var.
Kaybetmeye başladığınızda, önceden yaptığınız planların hepsi pencereden fırlatılmaya başlanır. Bir futbol maçı kazandığınızda ise heyecanı inanılmaz oluyor. Dezavantajı ise kaybettiğinizde kendinizi öldürmek istemenizdir.” Kulüp satın alan şeyhler ise tipik olarak farklı bir hayâl kuruyorlar: Ülkelerinin ulusal çıkarlarını genişletmek!
Örneğin Suudi Arabistan, petrole bağımlılığı azaltma stratejisinin bir parçası olarak Newcastle United’ı satın aldı. Bazıları asık suratla şöyle diyor: “Suudi Arabistan benzersiz bir sosyo-ekonomik dönüşüm yaşıyor.” Suudilerin gerçekten istediği bu olsa bile, işe yaramaz. Benzer şekilde, Katar’ın Dünya Kupası’na ev sahipliği yapması da muhtemelen ülkeye yardımcı olmadı. Evsahipliği, Katar’ın göçmenlere ve LGBT kişilere yönelik kötü muamelesine dikkat çekti.
Bazı milyarderler bunu kendilerine bile itiraf etmekte zorlanırlar, ama arzuladıkları şey statü ve/veya eğlencedir. Ortaçağ kralları gibi, milyarderler de canları ne isterse onu yapabilirler: hayatın sıkıcılığını hafifletmek, ünlü insanlarla tanışmak veya bir şeyle hatırlanmak gibi… Elon Musk’ın Twitter’ı satın almasının, Vladimir Putin’in Ukrayna’yı işgal etmesinin ve Abu Dabi yöneticilerinin Manchester City aracılığıyla Premier Lig’i tekelleştirmesinin nedeni statü ve eğlencedir.
Garip bir şekilde, milyarderler futboldan sıkılıp kulüplerini sattıklarında, genellikle yine de para kazanıyorlar. Kulüp, duvarınızda asılı bir Picasso’ya benziyor. Size üç aylık çeyreklerde kâr getirmez, ama genellikle zaman içinde değer kazanır. Hepsinden iyisi, kulübünüzü arkadaşlarınıza gösterdiğinizde, o kadar kıskanırlar ki, bazıları gidip kendilerinden bir tane alırlar!