Maliye politikalarında karar zamanı

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Farkında mısınız bilmem, küresel kriz ile birlikte belirgin olarak ağırlık kazanan bir eğilim maliye politikalarının öne çıkması ve önem kazanması. Aslında bu biraz da, Mazhar Alanson'un şarkısındaki gibi, mecburiyetten. Düşük enflasyon ve krize karşı alınan tedbirlerle neredeyse sıfıra yaklaşan faizler, pek de tercih edilmeyen döviz kuru politikaları dışında fazla bir para politikası manevrasına imkan vermiyor. Bizim gibi ülkelerde ise göreceli olarak daha yüksek enflasyon ve faiz düzeyleri sözkonusu olsa da, bunların daha da aşağıya çekilmesi yapısal nedenlerle imkansız gibi. Ancak para politikası açısından gelişmiş batıya benzeyen durum, sıra maliye politikasına gelince sık sık değinmekte olduğumuz yapısal ve kurumsal nedenlerle batıda olduğundan daha karmaşık bir hal alıyor.

Önümüzdeki kritik ikilem

Malum, maliye politikaları başta vergi olmak üzere kamu gelirleri, kamu harcamaları ve kamu borçlanması ile ilgili hedefleri ve tedbirleri içerir. Ne var ki her üç alanda alınacak kararların ve inisiyatiflerin ciddi maliyetleri vardır. Bu bakımdan bu politikaların oluşturulması ve yönetimi, kararlardan beklenen yararlar ile göze alınacak maliyetler arasında optimal tercihlerin yapılabilmesini sağlayacak stratejik bir yaklaşım gerektirecektir. Böyle bir yaklaşım da, Orta Vadeli Program ile ortaya konan temkinli çerçevenin sınırlarını aşan ve ayrıntıların işlenmesine ihtiyaç gösteren bir program tasarımı demektir.

Önümüzdeki birkaç yıl, sözkonusu tercihlerin yapılmasını güçleştirecek temel güçlüğün mali disiplin kısıtları ile artan işsizlik tehlikesinin zorunlu kıldığı büyüme özlemi arasındaki ikilem olacağı zorlu bir sürece tanıklık edecek. Bu bağlamda bir yandan mali kuralın içeriği ile ilgili çalışmaların yoğunlaşması ve dolaylı vergi oranlarının arttırılması, öte yandan ihracat ve yatırım artısı için özel sektörün özendirilmesi arayışlarının sürmesi sürpriz değil. Ancak 2011'deki genel seçimlerin yaklaşmakta ve mali dengenin hem gelirler, hem de harcamalar bacağında hareket alanını daha da daraltmakta olması gözden uzak tutulmamalı. Dolaylı vergilerde sınırın zorlanması ve esnekliğin azalması, gelir vergisinde ise sistemin yapısını değiştirip kapsamını genişletecek radikal bir reformun zorluk derecesinin yükselmesi sorunu ağırlaştırıyor.

Rating artışındaki umut

Buna karşılık Standart and Poors'un da katılmasıyla bütün rating kuruluşlarının, biraz da başta Yunanistan olmak üzere diğer ülkelerin kötü performanslarının Türkiye'yi göreceli olarak daha olumlu bir konuma itmesiyle, kredi notumuzu yükseltmeleri, bu sıkıntılı dönemi daha kolay atlatma konusunda bir avantaj sağlayabilir. Hele son zamanlarda yoğunlaşan iç politika gerilimleri, ülkenin demokratik görünümünü pekiştiren ve kolektif enerjinin ülkenin daha iyi konumlandırılmasına odaklanmasını sağlayan yeni bir toplumsal uzlaşma ile sonlandırılabilirse, gündeme gelebilecek yeni not yükseltmeleri beklenmedik bir kaldıraç etkisi yaratabilir. Mısır ve Azerbaycan gibi totaliter rejimlerin daha istikrarlı sayıldığı mevcut değerlendirme kriterlerinin gözden geçirilmesi gibi aslında tartışılması gereken yeni yaklaşımlar da sözkonusu olabilir.

Belirsizliğini koruyan IMF ile stand-by anlaşmasının dahi bu defa nitelik değiştirip Türkiye'nin borçlanma ihtiyacını azaltan ve finansman durumunu sağlamlaştıran bir araca dönüşmesi mümkündür. Hatta reform süreci yeniden hızlandırılabilirse, stand-by yerine esnek kredi hattı düzenlemesi devreye girebilecektir ki özellikle ihracat performansını tehlikeye düşürecek olan TL değerlemesi ihtimalini azaltacağı için bu alternatif, yönetimin hareket alanını rahatlatacaktır.

Vergi politikasında zorunlu seçimler

Maliye politikasının vergi bacağına gelince, artık Türkiye'nin orta vadeli stratejisi çerçevesinde en azından vergi politikasının ana kanallarının ortaya konmasının ve sistemin sadece bugünkü durumun değil, bütçe olanakları elverdiğinde ileride alacağı durumun da öngörülebilir olmasının sağlanması gerekir. Bu açıdan bir yandan istihdam maliyeti, arge ve teknoloji harcamaları, yansıtılabilir finansal aracılık maliyetleri, gelir vergisi tarifesi gibi konularda stratejik hedefler belirlenirken, diğer yandan vergi tabanını genişletmek amacıyla vergi idaresinin ve denetim kapasitesinin güçlendirilmesi, güvenlik müesseseleriyle desteklenmiş beyan sisteminin yaygınlaştırılması, damga vergisi gibi yatırım maliyetini artıran işlem vergilerinin azaltılması, kentsel rantlar, büyük tarım işletmeleri ve basit usul gibi adlar altında kapsam dışı kalan potansiyel vergi alanlarının kavranması, elektronik belge ve defter uygulamalarının yaygınlaştırılması için açık ve somut adımlar atılmalıdır.

Ayrıca izlenen ekonomik politikaların temel öncelikleriyle vergi sistemi arasında uyum sağlanması da önemli. İşletmelerde ölçek sorununun ve girişim sermayesine erişim güçlüğünün aşılması, genç nüfusun bilgi teknolojisi desteğiyle donanımının yükseltilmesi, enerji maliyetlerinin düşürülmesi, dış yatırımı caydıracak uygulama belirsizliklerinin önlenmesi bu alanlardaki vergi mevzuatının ve uygulamasının şekillendirilmesinde mutlaka dikkate alınmalı.

Üst lige yükselmek istiyorsak, bunu nasıl yapacağımızı planladığımızı da göstermemiz gerekir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019