Makinecilerin çağrısını nasıl okumalı?
Çok fazla rakamlara sığınma, süreçler üzerinde değil de sonuçlar üzerinden fırtınalar kopararak 'rant sağlama' insanlığın kusurlarından biri. Ne yazık ki, "80/20 kuralı" hayatın özüne yerleşmiş durumda. İnsanoğlu enerjisinin yüzde 80'inini boşa harcarken, sadece yüzde 20'si bir üretime dönüştürebiliylor.
Makine Tanıtım Grubu Eşbaşkanı Adnan Dalgakıran , "…2008 yılında sektör 11 milyar dolarlık ihracat, 23 milyar dolarlık ithalat gerçekleştirdi. Biz, 23 milyar dolarlık ithalatın 15 milyar dolarlık kısmını Türkiye'de üretebildiğimiz halde, ithal ediyoruz. Önümüzdeki iki yıl içinde bu oranın 10 milyar dolarını Türkiye'de üretime çevirebilirsek, iç üretim hacmini de 40 milyar dolara çıkarabiliriz" diyor.
Ülkemizin çok değişik yörelerinde, özellikle kriz sonrasında söyleme taşıdığım tezlerden biri şu: "Makine imalat sanayimiz, ekonominin aktörleri arasında ciddi bir ön inceleme, tutarlı bir strateji, bütünlüğü olan taktik uygulamalar ile desteklenirse, 2023 yılında 100 milyar dolarlık ihracatı rahatlıkla yapabilir. Özellikle, yaşanan kriz sonrasında üretimde yeni işbölümü yaşanacak. Parça başı maliyet odaklı işlerde, işgücü deneyimi, sanayi altyapısı birikimi ile ülkemiz tam bir 'cazibe merkezi' olmaya aday. Bunun için ciddi bir 'proje' üzerinde anlaşmalıyız; kamu yönetimi, yerel yönetimler, sektör örgütleri diğer STK'lar hep aynı hedefe yönelmeliyiz. Medya da bu konuda büyük sorumluluğunu yerine getirmeli."
İleri sürdüğüm tezin altını değişik örneklerle dolduruyorum. Adnan Dalgakıran'ın sektörün içinden gelen, eli taşın altında, ama eğilimleri de gözleyen, fırsat ve tehlikeler üzerinde kafa yoran, kendi olanak ve kısıtlarımızı da nesnel biçimde algılamaya çalışan; doğru algılama potansiyeli de olan yetkili bir insan. Dalgakıran'ın açıklaması, bizim tezlerimizi doğrulayan taze bir örnek oluşturdu.
Kapitalize etme becerisi
Gelişmişlik, önümüze çıkan her değeri "kapitalize etme" başarısıdır. Aldığı önlemlerle ülkemize yaptığı katkısını şimdi daha iyi kavradığımız Kemal Derviş, geçenlerde yüzde 6'yı aşan bir büyüme için tasarruf oranını yüzde 17'lerden yüzde 35'lere çıkarmamız gerektiğini söyledi. Yatırım ve ara malı ithalatlarında ciddi tasarruf yapılabilir. Böyle bir tasarrufunun anahtarı "fizibilite mantığına" sahip olmaktır. Eğer, en küçük yatırımcısından, büyük metropollerin belediye başkanlarına, oradan bakanlara ve başbakana kadar uzanan sorumluluk zincirinde "başlangıç noktasına hassas bağlılık ilkesini" hayata taşıyabilir; işlerimizi "proje ve fizibilite odaklı" yapabilme gelişmişliğini gösterirsek, Derviş'in dillendirdiği oranlara ulaşmamız işten bile değil.
Bu ülkenin temel sorunu "kaynak sorunu değil, akıl sorunudur" diye yıllardır her yerde yüksek sesle çağrı yapıyoruz. Gözlerimizi yumar, bir çırpıda kurulmuş, ama tam kapasite çalışmayan ya da hiç çalışmamış olan onlarca tesis sayabiliriz. Sadece bu ülkede teşvik edilerek kurulmuş un fabrikalarını incelemek bile, bu iddiamızın altının ne kadar dolu olduğunu kanıtlar.
Yatırım fizibilitesi yapmak ciddi iştir. En baba kuruluşlardan KOBİ'lere kadar gözlediğimiz gerçek ise anlı-şanlı birçok insanın fizibilite mantığından teget bile geçmedikleridir. Eğer öyle olmasaydı, birçok tesisin yatırım sonrasında yapılan makine-seçimi yanlışının yüzde 30-70 arasında değiştiğini itiraf edenler bugünkü kadar yaygın olur muydu?