Makine sektöründe odaklanma
Cumhuriyet döneminin 100’uncu yılında 500 milyar dolarlık ihracat hedefinin yüzde 20’sini yaratma iddiasında olan bir sektörü tartışıyoruz. Bu tartışmayı, dünyadaki gelişmelerden bağımsız yapmanın anlamı da, değeri de yok. Biliyoruz ki, bütün dünyadaki rekabet yarışını kazananlar üç temel görevi etkin biçimde yerine getiriyor: İşle ilgili net bilgi sahibi olma, kaynakları etkin koordine etme ve belli alanlara odaklanma.
Adnan Dalgakıran’ın tanımlaması ile 2023 hedeflerine ulaşmanın “yegane sektöründe” acaba net bilgiye sahip miyiz? Sektörle ilgili yeraltı ve yerüstü kaynakları, fiziki sermaye stokunu, insan kaynağını etkin koordine edecek bilgi, beceri ve donanımımız yeterli mi? Sektörde, stratejik bir seçim yapılmış, öncelikleri belirlenmiş ve belirlenen alanlara güçlerimiz odaklanmış mı?
Herkesin yinelediği bir gerçeği bir kez de biz anımsatalım: Bütün üretim alanları gibi, makine sektörünün en ivedi sorunu “sektöre bugüne kadar yaklaştığımız bakış açısını terk ederek, günün ihtiyaçlarına uygun yeni bir bakış açısı” yakalamaktır. Alışkanlıkların ve ezberlerin tutsağı olan, geleneklerin taassubundan kurtulamayan yaklaşımlar sektörün ihtiyaçlarını net biçimde karşılayamaz, bizi istediğimiz hedeflere ulaştırmaz.
Küresel rekabetini alabildiğine kızıştığı ve kâr marjlarının giderek daraldığı gerçeği ortada dururken, “taklitçi ve kayıt dışı işlemlerden beslenen yapının bugünkü ağırlığı” sürdürülürse, hedefe ulaşmayı bir yana bırakalım, teğet bile geçmemiz mümkün olmaz.
Sektörle ilgili “dinamik bir envanterle” makul sınırlarda sapması olan bilgi sürekliliği sağlanmazsa, ne kaynak koordinasyonu mümkündür, ne teşviklerin yerli yerine oturması ne de sağlıklı bir gelecek planlamasının yapılabilmesi.
Ülkemizin ulaştığı gelişme düzeyinde, var olan koşulları geliştirme sorumluğunu, tasarım ve Ar-Ge yeteneklerini ilerletmeyi, işyerlerinde rekabet edebilir ölçekler yaratmayı, rekabet edebilir teknolojileri ve hepsinden önemlisi rekabet edebilir yönetim algısını ne ölçüde ciddiye alıyoruz? Söz konusu ciddiyet ihtiyacı, “iş insanının ve özellikle de girişimci kalitesinin” birkaç basamak yükseltilmesini gündemin ilk sıralarına yerleştiriyor.
Girişimcinin iyi niyetli olması, işine sevda ile bağlanması, sadece para kazanmak değil, var olmanın peşine takılması çok önemli, ama yeterli değil. Diğer iki temel girdiyi asla unutmamak gerekiyor: Biri, girişimci kalitesini artırarak entelektüel kapasitesini yükseltme, diğeri de bütün toplumu ilgilendiren sistem kapasitesini geliştirerek, öncelikli sektörlerimizin yelkenini şişiren bir kitle ilgisi yaratma… Sermaye güçlerinin müteahhitlikle kolay para kazanıldığı düşüncesinin peşine takıldığı, makine üretiminin de çok meşakkatli olduğuna inandığı bir ülkede, sektörle ilgili hedefler tutturulabilir mi?
Makine sektörümüz, bugün geldiği aşamada, ürettiklerini dünyanın değişik ülkelerine satabiliyor. Gelişmenin bu aşamasını “dışa açılma” diye tanımlıyoruz. Sadece dışa açılarak gerçek gelişme yaratılamıyor. Dışa açılmayı bir adım daha ileri götürerek “dünyaya açılma” düzeyine ulaşmak gerekiyor. Dünyaya açılma kavramı, başka toplumların farklı ve çeşitli ihtiyaçlarını, kültürlerinden kaynaklanan nüanslarını da “anlayarak” karşılayabilen tasarım, işlev, kalite, satış becerisi ve satış sonrası hizmetlerin örgütlenmesi becerilerini kapsıyor.
Makine sektörünün yaratmak istediğimiz sonuçlara ulaşması için bir numaralı aktör “devlet. Devletin, mekana ve kategorik sektörlere teşvik vermeyi bir yana bırakarak, hızla “proje-odaklı teşvik mekanizmaları” geliştirmesi, sektörü hedeflerine ulaştırabilmenin gerek şartlarından biri.
Makine sektörünün dışa ve dünyaya açılmasının araçlarından biri de “dış ortaklar” bularak, onların “marka değerleri ve oturmuş pazarlarını” kullanabilme becerisidir. Bütün yasal düzenlemelerin ve teşvik araçlarının bu temel olguyu gözeten kanalları açması gerekiyor. Teşviklerin nitelikleri kadar niceliklerinin de hedefe ulaşılmasını sağlayacak ölçekte olması da bir başka koşul.
Gerekli teşvikler sağlanarak, toplumsal iklimin motivasyon yaratan etkisini makine üretici hissetmezse, korkarız ki hedefler sapacak, ülkemiz “orta gelir tuzağına” düşme tehlikesi ile yüzleşecektir.
Yarın ki “KOBİ’den” ekinde, makine sektörünün hedefi yakalaması için neler yapılması gerektiğini irdelemek istiyoruz.