Makinalaşma zamanı
Yaşam tarzının hızla evrimleştiği bir zamanda yaşıyoruz. Farkında mısınız, bundan 10 yıl önce bilim kurgu olarak gördüğümüz şeyleri sıradan birer cihaz olarak günlük hayatımızda kullanıyoruz? Bu yeniliklerin hayatımızda yarattığı değişimleri çoğu zaman ıskalıyoruz. Şu anda cebinizde bulunan akıllı telefonun yeteneklerini düşünün. Konumunuzu, hızınızı, eğiminizi, yönünüzü ve hatta o anda nereye baktığınızı biliyor. Kullanmak için dokunmanız yetiyor. Sizinle konuşarak iletişim kurabiliyor, komutlarınızı anlıyor, size cevap veriyor. Ve daha da önemlisi yanınızda o olmadan kendinizi eksik, yoksun hissediyorsunuz. Ancak tüm bunlara rağmen delice bir ilerleme arzusu, halen ulaşılması gereken hedefe ulaşılmadığına dair bir endişe var. Daha iyisi, daha yeteneklisi, daha hızlısı ve daha akıllısı olsun. Olmuşken yalnızca cebimizde veya çantamızda değil, aracımızda, televizyonumuzda, buzdolabımızda, fırınımızda ve hatta evimizin her odasında olsun.
Akıllı makinalar çağına hoş geldiniz…
Geçtiğimiz aylarda okuduğum bir makalede, şu anda ismini hatırlayamadığım bir doktor, hastanelerdeki makinalaşma çılgınlığının insani ilişkileri yok etmeye başladığından bahsediyordu. Herkesin kolayca kullanabildiği bu makinalar, hastalar hakkında tüm bilgileri doktorun önüne seriyor. Doktorlar muhtemelen hasta henüz önlerine gelmeden ve hatta hiç kendisi ile tanışmadan tanıyı koyabilme şansına sahipler. Bugün 3G teknolojisi sayesinde çok uzaklardaki hastaların tahlilleri yapılıp, laboratuvarlara gönderilebiliyor. Tıptaki makinalaşmanın daha da ötesi için ise araştırmalar devam ediyor… Tamamen kendi kendine işleyen bir robotik cerrah. Geçtiğimiz senenin başlarında Slovenya'da yalnızca bir insan cerrahın müdahalesi ve kontrolü ile kalça kemiği ameliyatı başarılı bir şekilde gerçekleştirildi, biliyor muydunuz? Pek yakında, bir akşam ana haber bülteninde, daha karmaşık bir ameliyatın tamamen akıllı bir robot tarafından gerçekleştirildiğini 2 dakika anlatacaklar. Ve muhtemelen hepimiz gayet doğal ve normal karşılayıp, sıradaki komik video haberine dikkatimizi vereceğiz.
Peki, bu yazının sebebi ne? Çocukluğumda kullandığım bir elektronik hobi setinin yenisini almış ve oğlumla robotlara, biraz elektronik kurcalamaya merak salmamız mı? Ya da prizlere takılan cihazlara çok daha bağımlı kaldığımızı fark etmem mi? İkisi de var, ama bu haftanın konusunu belirleyen en itici güç, yeni gelişmekte olan bir teknoloji.
2011 yılında yavaş yavaş dillendirilmeye başlanan yepyeni bir akımı 2012 yılında teknoloji dünyası daha çok anlatmaya başlayacak. "Machine 2 Machine" terimlerinin kısaltılmışı olan M2M ile makinaların artık insanlarla değil, birbirleri ile konuşabilmesinin, bilgi alıp vermesinin ve anında harekete geçmesinin teknolojik altyapısını oluşturuluyor. Hani Cem Yılmaz diyor ya, "Fişini taktığım mutfak robotu mu beni ele geçirecek" diye, hah işe o mutfak robotu, en azından derdini başka makinalara anlatmaya başlayacak. Şimdilik. GSM şebekesi üzerinden haberleşecek olan bu akıllı cihazlar, insanlığın yararı için çok hoş şeyler yapacaklar. Örnekler o kadar çok ki. Ancak pek çoğunun yararı, insanın en temel fonksiyonuna, yani aklına hakaret ediyor sanki. Mesela, "Yaşam yoğun, ilacınızı almayı unutmayın, GlowCaps size hatırlatsın" diyerek en basit nesnelere bile elektriksel ve iletişim halinde olan bir cihaz taktırmaya çalışıyorlar (Adres şu: http://tiny.cc/mdzt2).
Korkutucu bir film senaryosu hazırlıyor değilim. Tam tersi, akıllı cihazlara gittikçe bu kadar bağımlı hale gelmemiz, cihazlar akıllanırken bizim bir telefon numarasını bile ezberleyemiyor olmamız bana bir komedi filmini hatırlatıyor. İsmi Idiocracy, fırsatınız olursa izleyin. Ancak bu baş döndürücü gelişimi ve nasıl bir bilim kurgusal geleceğe doğru gittiğimizi fark etmediğimizi anladığım bir an yaşıyorum. Önümüzdeki hafta ise esnek ekranlardan, yeni nesil akıllı telefonlara kadar her şeyi test etmeye, denemeye ve sizlere anlatmaya devam edeceğim. Farkındalığımı daha da azaltarak.