"Mahzunluğumu, Asi anlamıştı!"

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı yaklaşıyor. Yayıncılar, yazarlar, kitap tutkunları programlarını açılış günü olan 4 Kasım Cumartesi’ye göre yapıyorlar… Her sene olduğu gibi bu yıl da DÜNYA Kitap dergisi, fuarın açılışından bir gün önce çok özel bir sayı ile sizlerle olacak…

Fuar’ın Onur Yazarı bu yıl Ayla Kutlu… Kendisiyle ilgili kitabın hazırlıklarını bitirmek üzereyim… Adı, oylumlu bir kitaba dönüşeceği belli oldu. Bugün, o kitaptan birkaç sayfayı paylaşmak istiyorum:

Ayla Kutlu, Antakya doğumlu… Antakya, içinden nehir geçen bir kent. Antik adı Orontes olan Asi, Lübnan topraklarından doğup Hatay’dan Akdeniz’e dökülüyor. Yani, güneyden kuzeye akan dünyadaki sayılı nehirlerden birisi… Ayla Kutlu’nun romanlarından birisinin adı da “Asi… Asi…”

Hazırladığım kitapta bakın nasıl anlatıyor ilk kez yayınlanacak sözcükleriyle Ayla Kutlu, Asi ile olan ilişkisini: “O zamanlar yatağının kıyıları taşla kaplı olmayan Asi, şehrin daha organik bir parçasıydı ve kıyıları çok güzeldi. Köprünün, o eski, çimentodan olmayan, çok eski bir teknikle yapılmış köprünün duvarlarına, korkuluklarına hayranlık duyardım. Kalındı, kunttu, insana güven veriyordu. O, sudan koruyormuş filan gibi gelirdi. Yıkılmadan önce dört gözü vardı, halbuki, bir zamanlar 6-7 gözü olduğunu okumuştum. Çünkü Asi, o zamanlar çok daha büyükmüş. İnsanların sayısı arttıkça, ormanlar yok oldukça, dağlar kötüye kullanıldıkça su, sürekli azalıyor.

Karşı tarafta Ulu Cami’nin önüne kadar gelirmiş o gözler. Bunları da öğrendiğimde büsbütün heyecanlandırmıştı beni…

Lise son sınıftayım, üniversiteye mutlaka gitmek istiyorum; çok fazla baskı altındayım, yani anlatamayacağım kadar ağır bir baskısı altındayım. Abim, ne sokağa çıkmama izin veriyor, ne bir arkadaşıma gitmeme… Ne de cebimde beş kuruş para var. (…)

O köprüye giderdim. Gözlerimi dikerdim. O suyun bir yandan gelişi, öbür yandan gidişi… Hep o gidiş… O gidişi bana versin tanrım, şansımı versin, derslerimde başarılı olayım, sınavlarda başarılı olayım, hep bunu düşünürdüm.

Ve içimden, bir şarkı vardı içimden hep onu mırıldanırdım:

Beklerim her gün bu sahillerde mahzûn böyle ben,

Gün batar kuşlar döner dönmez bu yoldan beklenen.”

Ayla Kutlu’nun gözleri dalıyor… Lütfen, “söyler misiniz o iki mısrayı?” diyorum… Yüreğimde hissettiğim bir sesle mırıldanıyor…

“Yalnız bu iki mısrayı söylüyorum. Ne bir beklediğim var, ne başka bir şey var. Ama tabii aklımın arka yerinde o gençliğin, 17-18 yaşın bir özlemi de var. Kendime bile itiraf etmediğim bir özlem… Sahilde değilim, bir köprünün üzerindeyim, ama bir yandan da kendimi İskenderun’da deniz kıyısında dolaşıyor varsayıyorum. Çünkü, orada annem-babam var ve onlar beni koruyorlar, şefk at gösteriyorlar burada çok yalnızım diye.

Neyse sonra okulu bitirdim, köprüye Allahaısmarladık demeye geldim. 5-10 defa bir aşağı, bir yukarı dolaştım durdum. Durdum baktım ne kadar çok isteğim var, dedim. Meslek olarak ne seçeceğimi bilmiyordum. Açıkçası çok zor bir durumdu. Çünkü, sınava gireceğim o zamanlar İstanbul’da veya Ankara’da bir yer kazanmam, mutlaka burslu kazanmam lâzım. Ama hem abimi hem beni Ankara’ya, İstanbul’a sınavlara girmememiz için (başka yerde yapılmazdı sınavlar o zaman) gönderecek para var mı? Yok! Yani yok olduğunu biliyorum. Sonra abim ikmale kaldı. Babam ve annem bir akşam dediler ki ‘kızım biz seni gönderiyoruz, bir tek okuma şansın var, o da burs kazanırsan. Biz sana hep destek olmaya çalışacağız, ama desteğimiz yetmez; mutlaka burs kazanırsan şansın var.’ Ve o şans geldi. Asi’yle olan dostluğumun bana o şansı sağladığını, o mahzunluğumu Asi’nin anladığını düşünmüşümdür…”

Kitap Fuarı’nda Ayla Kutlu ve sevdiğimiz bütün yazarlarla buluşmak üzere…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar