Mahşerin beş atlısı!

Taylan ERTEN
Taylan ERTEN ANKARA'dan [email protected]

Figürlerin kaynağı İncil'dir: Beyaz atlı, elinde yay, dünyanın fethini; eli kılıçlı kızıl atlı savaşı; siyah atlı kıtlığı; solgun atlı da ölümü simgeler. "Mahşer" günü ortaya çıkarlar, günaha boğulmuş insanlığı cezalandırırlar!

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalı (GDO) ürünlerde "küresel pazarın efendileri" konumundaki ABD, Arjantin, Brezilya, Kanada ve Çin'i bir at farkıyla "mahşerin beş atlısı" diye isimlendirebilir miyiz?

Bu ülkeler yıllardır, 'insan sağlığına yararlıdır-zararlıdır' ekseninde sadece  dünya kamuoylarını değil Türkiye'yi de ortasından ikiye bölen GDO'lu tohum ve tarımsal gıda üretiminde başı çekiyor. Sağlıkla birlikte işin ekonomi boyutu da burada ortaya çıkıyor.

Halen dünyada 25 ülkede yaklaşık 125 milyon hektarda GDO'lu üretim var.  Beş ülke ise küresel pazara hükmediyor. Yılda, şimdilik 100 milyar dolar mertebesinde tahmin edilen ve GDO'lu soya, pirinç, kanola mısır, pamuk, patates ürünlerini kapsayan ticareti bunlar yönlendiriyor.

100 milyar dolar bugün için kabaca 13 trilyon dolarlık dünya toplam ticaret hacmi dikkate alındığında çok çarpıcı gelmeyebilir. Ancak, özellikle tohumculuk boyutuyla daha şimdiden "stratejik sektör" sayılan bu alanda küresel üretim ve ticarete hükmeden ülkeler de kazançlarını yalnız dolar ile değil, geleceğe dönük  "stratejik değer" üzerinden hesaplıyorlar. Yani olay "insan sağlığına yarar-zarar" eksenini çok aşıyor.

Türkiye'de durum

GDO'lu üretim ve tüketim konusunda Türkiye'de de canlı bir örgütlenme ve tartışma ortamı mevcut. Bu son derece olumlu; çünkü orta ve uzun vadede başta elbette "insan sağlığını" ve hemen ardından ekonomik ve ticari yarar ve zararları ilgilendiren bu konu, sadece hükümetlerin "iradesine" bırakılamaz.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nca geçen yıl ikinci yarıda çıkarılan ve yargıdan dönen "sakat" GDO yönetmeliği bu etkili örgütlenmenin tetiklediği canlı  tartışmalar sayesinde uygulanamadı. Uzun süredir sürüncemede bırakılan "Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı" da yine bu sayede TBMM'nin gündemine girebildi.

Sektörel duruma gelince…Türkiye'de 1980'li yıllarda oluşan tohumculuk sektöründeki yabancı ve yerli firma sayısı 250 civarında. O dönemlerde yılda 80 milyon dolar civarında gezinen toplam ticaret hacminin bugün 450 milyon dolara eriştiği ifade ediliyor.

Bu, yaklaşık 30 yılda beş kat büyüme demek. Sektör iş derneklerinin projeksiyonlarına göre önümüzdeki 10 yılda tohumluk ticareti 1 milyar dolarlık bir hacme erişecek. Dış ticaret hacmiyse halen yılda 90 milyon dolarlık ithalat, 60 milyon dolarlık ihracat düzeyinde.

Tohumluk üretiminde ise tablo şöyle: Üretimde kullanılan yerli tohum türlerinin oranı yüzde 60-70 arasında. Türkiye'de şimdiye kadar tescil ettirilen tonum türü sayısı 73. Toplam tescilli çeşit sayısı da bin 710. (Kaynak: Ekolojistler.org.)

Herkes kanundan yana…

GDO konusunda ikiye bölünen sektör ve kamuoyu, halen TBMM Tarım Komisyonunda tartışılan "Biyogüvenlik Kanunu Tasarısı"nda ilginç bir dayanışma gösteriyor. Ama, bu dayanışma ilkede; yani GDO alanının etkili bir yasa ve mevzuat düzenine kavuşturulmasında. Buraya kadar sorun çözülmüş görünüyor.

Ancak, pek öyle değil. Sektörü temsil eden mesleki ve sivil kuruluşların gerek kamuoyunda gerekse tasarının TBMM aşamasında açıkladıkları görüşlere bakıldığında görünen şu: Her kesim kendi düşüncelerine veya çıkarlarına en uygun kanunu istiyor!

Bu durum GDO konusundaki "derin" ayrışmanın, kanun çıktıktan sonra da devam edeceğini gösteriyor. Dolayısıyla gelinen noktada "kanun yapıcının" işi de zor. Bu zorluk TBMM alt komisyonunda iktidar ile muhalefet kanatları arasındaki tartışma ve ayrışmalara da yansıyor. Bakalım nasıl bir kanun çıkacak; sorunları çözen mi, yeni sorunlar doğuran mı? Merakla bekleniyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Atilla Karaosmanoğlu 13 Kasım 2013