Mahkemeler kâr dağıtımına müdahale etmeli mi?
AV. DR. UMUT KOLCUOĞLU
Bir şirkete sermaye koyarak yatırım yapan pay sahibi, bu yatırımını ancak tasfiye aşamasında, şirketin borçları karşılandıktan sonra geri alabilir. Bu nedenle yatırımını şirkete özgüleyen pay sahibinin temel beklentisi, şirketin faaliyetleri süresince elde edeceği kârdan pay almak; şirketin de nihai amacı kâr elde edip, bunu pay sahiplerine dağıtmak. Şirket bu amacını değiştiremeyeceği gibi, pay sahibi de bu hakkından vazgeçemez.
Pay sahibinin kâra iştirak edebilmesi için öncelikle şirketin ilgili hesap döneminde kâr etmiş olması gerekiyor. Pay sahibi, şirketin belli dönemlerde kazanç elde edemeyeceği riskini kabul ederek yatırım yaptığı için, kârın oluşmadığı dönemlerde herhangi bir dağıtım talep edemez. Şirket kâr elde etmiş ise genel kurul bu kârın nasıl kullanılacağına ilişkin bir karar alır. Genel kurul, kârın pay sahiplerine dağıtılmasına karar verebileceği gibi ticari faaliyetlerden kaynaklanan zarar ve kayıpların engellenmesi veya yeni yatırımlarda kullanılması için tamamının veya bir kısmının pay sahiplerine dağıtılmayarak şirket bünyesinde tutulmasına da karar verebilir. Ancak genel kurul, bu kararı verirken keyfi davranmamalı ve kâr payını tamamen veya kısmen dağıtmamaya karar verdiği takdirde kararının gerekçesini de ortaya koymalı. Bunun için, şirketin nakit durumu, mevcut ve gelecekteki fon gereksinimi gibi hususları değerlendirerek bir sonuca varmalı. Genel kurula bu yönde bir değerlendirme yapma yükümlülüğü getirilmediği takdirde, pay sahibinin en temel hakkından keyfi bir şekilde mahrum bırakılması söz konusu olabilir.
Peki, haklı bir neden olmaksızın kâr payına katılma hakkından çoğunluk pay sahibinin genel kuruldaki oy gücüyle yoksun bırakılan azınlık pay sahibi, hangi hukuki yollara başvurabilir? Öncelikle, pay sahibi kâr payı alma hakkına haksız olarak müdahale eden genel kurul kararının iptalini mahkemeden talep edebilir. Bunun için genel kurul toplantısında hazır bulunarak itirazını toplantı tutanağına işletmeli ve toplantı tarihinden itibaren üç ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki mahkemeye başvurarak kararın iptalini istemeli. Ancak mahkeme genel kurul kararının iptaline karar verse dahi bu iptal kararı, pay sahibinin kâra katılmasına imkân vermediğinden, nihai olarak pay sahibine herhangi bir fayda sağlamıyor. Ayrıca, çoğunluk pay sahibinin genel kurulda aynı konuda yeni bir karar almasını da engellemiyor. Bu noktada önemli bir soru gündeme geliyor: Mahkeme, iptal davasında genel kurulun iradesinin yerine geçip kâr dağıtımına karar verebilir mi?
Kâra katılma hakkının “pay sahibi” olma iradesinin altında yatan esas nedenlerden biri olduğu dikkate alındığında, bu sorunun cevabının olumlu olması gerektiğini düşünüyorum. Türk Ticaret Kanunu, kâr payı hakkının ihlali halinde pay sahibinin mahkemeye başvurarak şirketin “haklı nedenle feshi”ni talep edebileceğini öngörüyor. Mahkeme, bu davada şirketin feshi yerine uygun başka bir tedbire hükmedebileceği için, kâr payı hakkının ihlali durumunda mahkemenin fesih yerine kâr dağıtımı yapılmasına karar verebileceği kabul ediliyor. Haklı nedenle fesih davalarında mahkemenin genel kurul iradesinin yerine geçerek kar dağıtımına hükmetmesinin mümkün olduğu göz önüne alındığında, aynı tedbir iptal davası çerçevesinde de mümkün olabilmeli. Azınlık pay sahibinin mahkeme kararıyla kâr payı alabilmesi yalnızca “haklı nedenle fesih” davaları açısından kabul edilirse azınlık pay sahibi bu davayı açabilmek için ihlalin belirli bir sıklığa ulaşmasını beklemek zorunda kalacak. Oysa açılabilecek bir iptal davası kapsamında mahkemenin aynı zamanda kar dağıtımına da karar verebilmesi azınlık pay sahipleri açısından çok daha etkili ve sonuca yönelik bir hukuki koruma sağlayacaktır.
Kâr payı hakkı gibi temel pay sahipliği haklarının korunması için mahkemenin şirketin işleyişine ve kararlarına belli durumlarda müdahale yetkisini kabul ederken, ölçülülük ilkesinin de önemle altının çizilmesi gerekiyor. Menfaatler dengesini sadece bir taraf lehine değiştirmek ve haklı nedenlerin varlığı halinde dahi şirketi kâr dağıtımına zorlamak da, şirketin olası yatırımları ve faaliyetlerini olumsuz etkiler. Bu nedenle, mahkemelerin her olayda titiz bir inceleme yapması ve finansal konulara ilişkin bilirkişilerin şirketin faaliyet konusuna hakim olması gerektiği açık.