Maga senaryoları I: Dolar ve altın
Maga, “Make America Great Again” (Amerika’yı yeniden mükemmel yap) anlamına gelen ve ilk kez 1980 yılında Reagan tarafından kullanılan ancak günümüzde Trumpizm ile özdeşleşmiş bir motto.
Üstelik Trump’ın kullandığı manasıyla bu öylesine bir slogan da değil; içerisinde Batı’nın yani merkezin, müesses nizamına başkaldıran ve ABD’yi küresel kurumlardan ayrıştırarak, kendi içine bloke eden bir üst anlam da barındırıyor.
Hakkında açılan davalar ve 2021’deki Kongre baskını gibi şaibeli olaylarla anılan eski ABD başkanı Trump’ın seçim anketlerindeki üstünlüğü geçtiğimiz hafta Biden’ın adaylıktan çekilip, yerine yardımcısı Harris’i önermesi sonrasında Demokratlar lehine sınırlı bir miktar yer değiştirdi. Kasım ayına daha çok zaman olmakla beraber, Trump’ın gerek Harris gerekse de farklı bir Demokrat aday karşısında en zorlu rakip olacağı ise aşikar.
Trump’ın haziran ayındaki bir röportajının gün yüzüne çıkması, devalüasyon tartışmalarını da gündeme oturttu.
Rezerv para doların ve büyük ölçüde ondan ve farklı parametrelerden etkilenen altının onsunun bundan nasıl etkileneceği ise küresel piyasalar açısından hassas bir konu.
Trump’ın ekonomi politikalarında temel çıkış noktası dış ticaret açığının azaltılması; bunun için de doların devalüe edilmesi savı ortaya atılıyor. Mevcut ekonomik koşullara bakıldığında son gelen ABD enflasyonun 2021 yılından bu yana en düşük seviyede bir enflasyona işaret etmesi, faiz indirimlerinin yolunu açtığından dolarda değer kaybı olasılığı güçleniyor.
Ancak, Trump’ın işaret ettiği dış ticaret açığını azaltacak bir düşüş, Deutsche Bank analisti Saravelos’a göre yüzde 40 düzeyinde olmalı.
Doların bu oranlarda değer kaybı ancak 1985 yılındaki Plaza Accord (Bu isimde bir otelde ABD, Japonya, Batı Almanya, İngiltere ve Fransa temsilcilerinin yaptığı anlaşma) tarzı bir konsensüsü akıllara getirse de günümüzde uygulanabilirliği tartışılır.
Ayrıca iktidara gelmeleri halinde uygulanacak ilave gümrük tarifeleri hem içeride hem de dışarıda enflasyon yaratarak, diğer ülke para birimlerini zayıflatıp, dolara geçişi arttırabilir.
Yine ABD’de vergi kesintilerinin uzatılması bütçede var olan zorlukları daha da derinleştirme riski taşımaktadır. Öyleyse denklemde doların değerinde hızlı bir düşüş yaratmak adına kullanılacak tek değişken, bağımsızlığına methiyeler yazılan Fed olarak ortaya çıkıyor. Fed’e faizleri hızlı ve yüksek biçimde indirme konusunda bir siyasi baskı gelecek olursa, bu doların değerini sadece düşürmekle kalmayıp, itibar riski de oluşturarak bir krizin yolunu açar ki Trump’ın bile böyle bir şeyi göze alacağını düşünmem.
Altın fiyatı genellikle doların yönü, faiz oranları veya risk algıları gibi temel etkenlere tepki verir ve hangi partinin kazandığından bağımsız olarak; belirli bir yönetimin ekonomi politikalarından etkilenme eğilimindedir.
Dünya Altın Konseyi’nin yapmış olduğu bir analizde; diğer değişkenlerden bağımsız olarak, ABD seçimlerinin öncesi ve sonrasındaki eğilimler ortaya konulmuş: Altın, Cumhuriyetçi bir başkan seçilmeden altı ay önce biraz daha iyi performans gösteriyor gibi görünüyor ve seçim sonrası dönemde sabit kalıyor. Demokrat bir başkan seçilmeden önce ise düşük performans gösterme eğiliminde ve seçim sonrası altı ayda uzun vadeli ortalamasının hemen altında performans göstererek, tamamen zıt bir eğilim çiziyor.
Özetle diğer değişkenlerin sabit kalma varsayımı bu analizden altın fiyatı çıkarsaması yapılmasını zorlaştırıyor. Ancak, gerek Trump’ın doları zayıflatma girişiminin pratikteki zorluğu; gerekse de iktidardaki Demokratların siyasi ajandada olmamasına karşın Çin’e yönelik ilave ticaret tarifeleri ve sübvansiyon yarışını körükleyen yaklaşımı hayaller ve gerçekler arasındaki ayrımı ortaya çıkartıyor.
Sadece doların değeri üzerine yapılan tartışmalardan alınan sinyalse bizim gibi gelişen ülkeler tarafında rezerv para dolar olmaya devam ettiği sürece ekopolitik açıdan oyunun aynı kalmaya devam edeceğidir.