Macron’un ‘yürüyüş’ü Türkiye’ye varır mı?
Fransa’nın seçimi deyip geçmeyin! AB’nin geleceğini belirleyecek Almanya-Fransa birlikteliği bu seçime bağlı. Birliğin yoluna nasıl devam edeceği Türkiye açısından da önemli. Peki bu önemli ‘yürüyüş’ün sonu neye varır? Emeritus Profesör İlter Turan Dunya Executive için değerlendirdi.
Fransa'nın seçimini nasıl okumak gerek?
Bizler burada Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı kutlarken, Fransızlar da kendi tarihleri ve geriye doğru bakıldığında Avrupa tarihi açısından da önemli olduğu düşünülebilecek bir seçim süreci yaşadı. Fransa'daki başkanlık seçimleri, başkan olacak kişinin tatmin edici bir seçmen desteğini temsil edebilmesini sağlamak amacıyla iki aşamalı yapılıyor Avrupa'nın tümünde yükselme eğilimi gösteren popülizm dalgası, Fransa'da da değişik düzeylerde kendini hissettiriyordu. Bir yanda Marine Le Pen'in temsil ettiği bir sağ popülizm, diğer yanda Jean-Luc Melenchon'un temsil ettiği bir sol popülizm Fransız politikasını sarsacak önerilerle ortaya çıkıyordu. Sağın ifade ettiği tehlike Avrupa Birliği (AB) karşıtlığı, solun ifade ettiği tehlike de piyasa ekonomisi karşıtlığı olarak özetlenebilir. Bu protesto hareketleri, diğer ülkelerin tecrübelerinde de görüldüğü gibi, beklenmedik sonuçlar ortaya çıkardı. Le Pen uzun süredir zaten siyasette ve yükseliş kaydediyor. Buna karşılık kimse Melenchon'un yükselmesini beklemiyordu. Daha da şaşırtıcı olan ise, aslında sosyalist partili olmakla birlikte pek fazla siyasi tecrübesi olmayan, daha orta yolcu bir adayın ortaya çıkması (Emmanuel Macron) ve 'yürüyüş' hareketiyle güç ve popülerlik kazanması.
Macron'un başkanlığa seçilme şansı nedir?
Macron'a baktığınızda, belki düşünceleri itibariyle değil ama kurulu düzenin adamı olarak görülmemek açısından Trump'a benziyor. Batı dünyasında genel olarak kurulu düzenin siyasetçilerine karşı bir isyan var. İsyanı genellikle Trump, Le Pen ya da Hollanda'daki seçimin adaylarından Geert Wilders gibi siyasi ortalamaların bir hayli ötesinde insanlar temsil ediyor. Fransa'da değişik bir durum oldu ve orta yolcu bir protesto adayı ortaya çıktı. Seçimlerde her türlü sonuca hazırlıklı olmak gerek ama, görünen o ki, muhtemelen seçimi Macron kazanacak. Macron'un seçimi kazanma ihtimali güçlenince, AB'nin ve serbest piyasa ekonomisinin devamına taraftar olması sebebiyle, Euro, Dolar karşısında yükseldi, piyasa canlandı. Bununla birlikte, başkanlık için Le Pen ile yarışacağından, Macron bir miktar sağ söylemlerde bulunmaya mecbur kalabilir. Örneğin, Hollanda'da Mark Rutte seçimleri kazanmak için Wilders'in söylediği bazı şeyleri kendisi de dile getirdi. Fransa'da neler olacağı biraz da kamuoyu yoklamalarının seyrine bağlı olacaktır. Eğer Macron sağa kaymadan sosyalist ve merkez partilerin aldığı oyu kendisine çekmeyi başarabileceğini, görürse, sağa taviz vermek mecburiyetinde kalmaz. Ama oylar birbirine yakın görünüyorsa taktiksel olarak bir miktar sağa yaklaşma ihtiyacı duyabilir.
Fransa’nın seçimi AB açısından ne anlama geliyor?
Fransa'da Macron'un seçimi kazanması, Amerika ve Avrupa'da yükselmekte olan popülist dalganın sonunun geldiğine mi işaret ediyor, yoksa o ülkenin kendi koşullarından kaynaklanan özel bir sonuç mu, bunu henüz bilemiyoruz. Ancak olaya tersinden bakacak olursak, Fransa'da Le Pen'in kazanması AB'nin sonunun geldiğine işaret edebilirdi. Fransa'nın ayrılması, AB'nin orijinal kuruluş sebebinin artık muteber olmadığına işaret eder. AB en başta bir Fransız-Alman çatışmasının yeniden yaşanmaması için kurulmuştur. Bu ilişki ağı içinde Almanya daha güçlü olduğu için Fransa daima bir eziklik ve rahatsızlık içinde olup kendi gücünden fazlasını talep eden bir konuma gelmişti. Bu sonuç en azından Avrupa projesini ileriye götürmek üzere bir Alman-Fransız işbirliğinin devam edeceğine işaret ediyor. Bir süre sonra Almanya'da da seçimler olacak ama Almanya'da iktidara aday olduğu düşünülen partiler genellikle Avrupa karşıtlığıyla tanınmıyor. ‘Alternative für Deutschland’ partisi de belirli bir varlık göstermekle birlikte düzeni tehdit edecek boyutlara yükselmiş değil. Anlaşıldığı kadarıyla merkezdeki partiler Almanya'nın siyasi ihtiyaçlarına başarıyla cevap verebiliyor.
Hangi sonuç Türkiye'nin faydasına olur?
Bazen, gelişmeler karşısında, "Oh ne güzel, keşke Avrupa dağılsa" türünden duygusal tepkiler verenler olabiliyor. Olaya daha genel çıkarlarımız ve Türkiye'nin güvenliği açısından bakmalıyız. Bu şekilde düşündüğünüzde, birbiriyle didişen, dünya siyasetinde veya ekonomisinde etkisi olmayan bir Avrupa'nın Türkiye açısından bir fayda sağlamayacağını görebiliriz. Avrupa'da bir güç boşluğu oluşması, Rusya'nın Avrupa'ya dönük tasavvurlarının yeniden şekillenmesine yol açacaktır. Bu, bizim için de bir sorun teşkil eder. Ayrıca, her bir Avrupa ülkesiyle ayrı ayrı uğraşmak, özellikle iktisadi ilişkilerimizi yürütmek, vize ve benzeri işlemlerini düzenlemek açısından sorunlar yaratır. Bunun ötesinde, Avrupa'nın ayrışması, Türkiye'nin de bu ülkeler arasındaki çekişmelerin içine çekilmeye çalışılması gibi bizim mutlaka uzak durmamız gereken bir sonuç da doğurabilir. Türkiye'nin çıkarları birleşik, güçlü bir Avrupa'nın varlığından geçmektedir. Bizim kendi sorunumuz Avrupa'yla ilişkilerimizi düzenleyememekten, bu ilişkileri iç politikada da tartışma malzemesi yapmamızdan kaynaklanıyor. Türkiye aslında ekonomisi ve nüfusuyla Avrupa için vazgeçilmez bir ülke. Eğer bir miktar kendi iç siyasetini düzene koyup, Avrupa değerlerine daha yaklaşan bir ülke olmayı başarabilirse, Avrupa'yla ilişkileri de daha düzenli olacaktır. Bu da hem Avrupa hem Türkiye açısından daha olumlu sonuçlar verecektir.
Macron’un kazanması AB’nin sorunlarına çözüm olur mu?
Almanya seçimlerinde bir sürpriz beklenmiyor. Eğer Fransa seçimleri de beklendiği gibi Macron'un başarısıyla sonuçlanırsa, AB'nin merkezi unsurları arasında bir düşünce birlikteliği sağlanmış olacak. Ancak bu tek başına AB'nin bütün dertlerinden kurtulacağı anlamına gelmiyor. AB’nin başka sorunları da var. Bünyesinde İspanya, Yunanistan, Portekiz, Slovenya ve Slovakya gibi iktisadi problemleri olan ülkeler barındırıyor. Bunların deretlerinin çözümü gerekecek. Almanya ve Fransa, bu sorunları aşmaya yetişebilir mi, özveride bulunurlar mı, bunu bilmiyoruz. Sonra, bazı ülkelerde ayrılıkçı hareketler var; ayrıca, bir de kocaman Brexit sorunu var. Fransa’da Macron seçimi kazanırsa, hiç olmazsa şimdilik AB'nin varlığı güvence altına alınmış olacak. Ama bu bize, AB'nin birlikte hareket etme kabiliyeti yüksek, geleceğe emin adımlarla ilerleyen ve iyi projeler üreten bir yapıya kavuşacağını söylemiyor. AB halihazırda nüfusu ve ekonomisiyle bir dev olmasına karşın siyaset ve güvenlik açısından bu güçle orantılı olamayacak kadar zayıf durumda.