Lübnan yemekleriyle bir akşam...

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

Pazar günleri hava soğuk oldu mu keyiflenirim! Hele yağmur yağıyorsa, benim için çok daha iyidir! Çünkü sokaklar boş kalacak, tam istediğim gibi, o "çılgın kalabalıktan uzakta" gezebileceğimdir. Geçtiğimiz haftasonu da hava, tam arzu ettiğim gibiydi. Bomboş caddelerden geçerek kendimi Hilton Oteli'nin roof'una attığımda, İstanbul'a akşam çoktan inmişti.

Hilton'un üstünden, dokuzuncu katından yıllardır ne kadar çok seyretmişimdir İstanbul'u... Ne müzikler dinlemişimdir... Gündüzünü, gecesini hayranlıkla izlediğim bu muhteşem kente burada yeniden yeniden âşık olmuşumdur...

İşte geçtiğimiz haftasonunda da İstanbul, yine Hilton'un pencelerinden ışıl ışıl görünüyordu. Umutlarımı diri tutacak kadar güzeldi bu yaşlı kent. Ricky Martin, Joan Baez, Jethro Tull, nice krallar, kraliçeler İstanbul'u ziyaret ettiklerinde buradan İstanbul'a bakmışlar, kimbilir ne hayaller kurmuşlardı...

Bir koltuğa çöküp daldığım anılardan sevgili Gülhan Kara'nın sesiyle ayrıldım: "Hoşgeldiniz" diyordu "Mutfak Dostları Derneği'nin Lübnan Yemekleri gecesine..."

Yıllardır "The Roof" olarak hizmet veren mekân, uzakdoğu lezzetlerinin İstanbul'daki önemli adlarından biri olan Dragon'dan tanıdığımız Ergun Yücebıyık'ın yönetiminde Lübnan yemekleri restoranına dönüştürülmüştü: Al Bushra...

Al Bushra, temiz, saf anlamına geliyordu... Daha önce Dragon'da da bir Mutfak Dostları yemeğine ev sahipliği yapan Ergun Bey, bu kez Al Bushra'da Lübnan yemekleri tattıracaktı...

Dernek Başkanı Ahmet Örs'ün yıllardır tanık olduğumuz özenli seçimleri mekândan mönüye kadar bu geceye de damgasını vuracaktı. Mönüde soğuk ve sıcak mezeler, dört çeşit ana yemek, tatlı olarak künefe ve meyveler vardı...

Lübnan'ın 100'den fazla mezesinden 10'unu bu akşam tadacaktık: Döner bakır sinilerin üzerinde servis edilen soğuk mezelerde hoummos (tahinli ve limonlu nohut ezmesi), labneh (sarımsak ve naneli süzme yoğurt), moutabbal (tahinli ve limonlu közlenmiş patlıcan ezmesi), taabbouleh (bulgurlu maydanoz salatası), fattoush (Lübnan usulü karışık salata), muhammara (baharatlı ve zeytinyağlı ceviz ezmesi), warakenab (Lübnan usulü yaprak sarma), shankleesh (baharatlı ve kekikli eski peynir), tajeen (tahin, baharat ve limon soslu soğan), kebbeh Urfalı (Lübnan usulü baharatlı ve maydanozlu çiğ köfte)...

Bize sunulan çiğ köftede, ülkemizde alışılagelenden farklı olarak bulgur ve kıyma, ayrı ayrı servis edilmişti, benim favorim tajeen oldu... Yaprak sarmanın ise içine ekşilik vermesi için bizde fazla kullanılmayan "sumak" konulmuştu.

Mezelerle birlikte marul, maydanoz, soyulmuş salatalıklar, havuçlar, dağda yetişen doğal domatesler ve turplardan oluşan bir salata da masayı zenginleştiriyordu...

Sıcak mezelere geçtiğimizde Lübnan mutfağının vazgeçilmezi falafel (nohut köftesi ve tahin sosu), kebbeh (kıymalı ve patatesli içli köfte), samboussik (kıymalı ve fıstıklı börek) geldi.

Otlar, zeytinyağı, baharatın bol katkılarıyla Ege, Güneydoğu, Arap ve Fransız mutfaklarının muhteşem bir sentezi olan Lübnan yemeklerinin Lübnanlı aşçısının sunduğu mezelerin ardından, Güneydoğulu ustanın katkılarıyla ana yemeklere geçildi: Yoğurtlu kebap, şiş tavuk, köfte kebabı ve Halep kebabından oluşan ana yemek mönüsünü midelerimizde mezelerden kalan küçük bir yere sığdırmaya  çalıştık...

Kayra'nın şarapları ve Mey'in Yeni Rakı'sının "Âlâ" serisi yemeklere eşlik etti. Üç kere distile olmuş 47 derecelik piyasadaki en pahalı rakı, fiyatını hak ediyordu ve gerçekten âlâ'ydı...

İstanbul manzarasının binlerce yıldır yok edemediğimiz güzelliği eşliğinde gecenin geç saatlerine ulaştığımızda kapıda bizi dişkirası olarak Peyman'ın "Bahçeden," işlenmemiş erikleri, fındıkları, günkuruları, badem ve cevizleri bekliyordu.

Ve bir kez daha karar veriyordum bu kentte yaşamayı, çok ama çok seviyordum...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar