Lübnan iç savaşı ve sonuçları
İsrail ile Lübnan arasında yaşananları, sadece Hizbullah üzerinden okumak ya da hadiseyi 2006 Lübnan-İsrail savaşından ibaret değerlendirmek çok yanlış olur. Ortadoğu’nun Paris’i diye tabir edilen Beyrut’un, yıllar içinde bu noktaya gelmesi bir de üstüne bugünlerde yaşanan dramın yaşanması aslında çok da tesadüf değil.
Fransız etkisinden çıktıktan sonra bağımsızlığını ilan eden Lübnan, 1943 senesi itibarıyla bağımsız ama bir o kadar da zor bir dönemin içinde buldu kendisini. Ülkedeki ekonomik sıkıntılar ve yolsuzluk, etnik grupların birbiriyle olan mücadelesi, mezhep çatışmaları, dünyanın içinde bulunduğu Soğuk Savaş süreci ve tabi ki devam eden Arap-İsrail çatışmaları, Lübnan’ı bir tufanın ortasına itti.
1958 ayaklanmasına karşı dönemin yeni seçilmiş başkanı Fuad Chehab, ülkenin başta güvenlik güçleri olmak üzere, genel kuvvetlerini merkezileştirme çabası, beraberinde başka sıkıntılar doğurdu. Bir yandan Filistin’deki topraklarından sürülmüş ve Lübnan’a yerleşmiş Filistinlilerin ülke ekonomisinde, güvenliğinde ve demografisinde yarattığı etki, ülkenin içinde bulunduğu durumu daha da zorlaştırdı.
İç savaşın ayak sesleri
17 Ağustos 1970 senesinde, üç seçim sonunda sadece bir oy farkla başkan seçilen Suleiman Franjieh ile iç savaşın ayak sesleri ciddi anlamda duyulmaya başlandı. Franjieh çok önemli bir Maroni klanının reisi idi. Fuad Chehab’ın yaptığı reformları geri döndürmeye başlayınca ülkede karışıklıklar arttı.
O dönemde Lübnan’da iki önemli güç ve örgüt öne çıkmıştı. Birincisi; Lebanese Front (LF) diğeri ise, Lebanese National Movement (LNM). İlk güç olan LF; Phalangists adı verilen Maroni Hristiyan gruplar tarafından kontrol ediliyordu. Bu gruplar aynı zamanda ülkenin elitini de temsil etmekteydi. Diğer grup LNM ise, laik solcu gruplar, Sünni Müslümanlar ve Arap milliyetçileri tarafından sahiplenilmişti. Bunula beraber etkisi diğerleri kadar olmasa da ülkedeki Şii gruplar, küçümsenemeyecek bir güçtü.
Ama bir de İsrail-Arap savaşlarından dolayı Lübnan’a kaçmış Filistinli mültecilerin organize olduğu Filistin Kurtuluş Örgütü merkezini Beyrut’a kurmuş ve mütemadiyen Güney Lübnan’dan İsrail’e operasyonlar düzenliyordu. Taraflar belli olmuş, kılıçlar çekilmiş ve iç savaş için gereken her türlü sebep neredeyse hazır hale gelmişti. 1975 yılında patlak veren savaş 15 sene boyunca birçok kişinin canına mal olmuş, sadece Lübnan’da değil, bölgedeki tüm dengeleri değiştirmişti.
Suleiman Franjieh yakın arkadaşı olan Hafız Esad’ı Maroni Hristiyanlar lehine savaşa girmeye ikna etmiş ve uzun yıllar süren Suriye’nin Lübnan işgali bu vesile ile başlamıştı. Belli dönemlerde Suriye’nin Şiiler ile ters düştüğünü, belli dönemlerde seküler solcu gruplar ile çatışmalara girdiğini, belli dönemlerde ise Arap milliyetçileriyle çatıştığını gördük. Kısacası Suriye kendinden olan ve bir parçası bulunan ne varsa hepsi ile çatıştı.
Bugünkü resim…
Dolayısıyla bugün bu resme bakarken Arap milliyetçisi Suriye, laik Suriye, Şiileri savunan Suriye, Müslüman Suriye diye kafalarda bir portre çizip, Suriye’yi buraya konumlandırıp Suriye’nin alacağı tavırları veya Suriye’ye alınacak tavırları buradan okuyup tahlil yapmak çok yanlış olur.
Biraz önce de ifade ettiğim gibi, Suriye’nin kendinden olduğu düşünülen bütün bu unsurlarla sıcak çatışmaya girip belli dönemlerde ters düştüğü bir gerçektir. Güneye indiğimizde ise durum farklı değildi. İsrail’in Güney Lübnan’ı işgal etmesinin temel sebebi, Beyrut’u merkez almış Filistin Kurtuluş Örgütü’nü bölgeden söküp atmaktı. 15 yıl süren kanlı savaşın neticesinde yaşanan birçok acı ve felaketin gölgesinde Taif Anlaşması imzalandı. Peki bu iç savaşın neticesi ne mi oldu?
Suriye’nin Suleiman Franjieh arzusu ile desteklemek için girdiği Maroni güçler, Lübnan’da etkisini büyük ölçüde kaybetti. Birçok Lübnanlı Maroni elit yurtdışına kaçtı. Batı ülkelerine yerleşti. Seküler solcu gruplar etkinliğini kaybetti. Filistin Kurtuluş Örgütü Lübnan’dan çıkıp merkezini Tunus’a taşıdı. Hayallerde Refik Hariri gibi birçok iş adamının katkısı ile yeni bir Lübnan anayasası oluşturularak modern ve demokratik bir Lübnan kuruldu.
Gerçekten kuruldu mu? O gün bu gündür Lübnan hiçbir şekilde dikiş tutmadı. Karşımızda Filistin Kurtuluş Örgütü ya da diğer bütün örgütlerden daha farklı bir Hizbullah belirdi. Hizbullah; Lübnan’ı dizayn etmeye çalışan birçok ülke için daha istenmeyen bir örgüt oldu. Netice itibarıyla dışarıdan dizayn edilmek istenen bir ülke, işgal edilerek terörden arındığına inandırılan bir ülke, daha büyük bir boşluğa daha büyük bir felakete ve dizayn etmek isteyenler için daha büyük bir tehdide dönüştü.
Sonuç olarak; her daim bu tarz müdahaleler ile çözüldüğü sanılan sorunlar karşınıza büyüyerek çıkar. Afganistan, Irak, İran, Lübnan bunun birer örnekleridir. Bugün yaşananları ve yarın yaşanacak olanları anlamanın en iyi yolu, hadiselere üç gün öncesinden bakmak değil, tarihsel boyutunu doğru analiz edip, oradan değerlendirmek ile olur.