Lozan’da bir gün
Bu hafta biraz güncel ve gündemden çıkıp tarihe gitmek ve bu yazımı sizlerle tarihin çok önemli bir noktasından paylaşmak istiyorum. Şu anda bu yazıyı Beau-Rivage Sarayı’nın tarihi olarak en önemli odalarından birinin içerisinde yazıyorum.
Bu hafta biraz güncel ve gündemden çıkıp tarihe gitmek ve bu yazımı sizlerle tarihin çok önemli bir noktasından paylaşmak istiyorum. Şu anda bu yazıyı Beau-Rivage Sarayı’nın tarihi olarak en önemli odalarından birinin içerisinde yazıyorum.
Beau-Rivage Sarayı bundan bir asırdan biraz fazla bir müddet önce şu an etrafımda bulunan sütunlara, duvarlara, tepedeki avizeye ve yerlerdeki parkelere kadar sirayet etmiş büyük tartışmaların, çekişmelerin ve güç savaşlarının yaşandığı bir olaya ev sahipliği yaptı. Ben de şu an tüm bu olayların yaşandığı salonun içinde bunları yazıyorum.
Lozan Anlaşması’nın uzunca müddet müzakere edildiği o meşhur salondayım. Beau-Rivage Sarayı’na gelen delegeler odalarına yerleştikten sonra heyetleriyle yaptıkları toplantılar haricinde ya yemekte ya bahçede, ya da Leman gölünde kürek çekerek sandallarda yaptıkları gayri resmi görüşmeler ve sohbetler dışında tüm zamanlarını bu salonda müzakere ederek geçirdiler.
Beau-Rivage Sarayı, artık birçok oteli bünyesinde bulunduran bir otel zincirine dönüşmüş durumda. Otel yönetiminden rica ettim, bana salonu açtılar ve yazımı orada yazma fırsatı buldum.
Anlaşmanın imzalandığı bu salon normalde özel davetler için kullanılıyor diğer zamanlarda salonun içi camlı bir bölümden görülebiliyor ve kapıları sürekli kilitli. Tabii ki salonun öneminin otel yönetimi de fazlasıyla bilincinde, o yüzden de görüşmelerin yapıldığı salonun etrafını o günlere ait belgeler ve yüzlerce fotoğrafla süslemişler. Salonun içinde bulunmak beni tarihin derinliklerine götüren çok enteresan bir andı.
Beau-Rivage merdivenlerinden ilk girişi yaparken sanki İsmet Paşa’yı, Rıza Nur’u, Hasan Bey’i görüyordum. Mevhibe Hanım’ı, İsmet Paşa’yla beraber önümüzdeki gölün kenarında yürürken düşünüyorsunuz.
Venizelos’un temsil ettiği Yunanistan heyetiyle, Japonya’yı temsil eden Hayashi ve Türk heyetinin Leman Gölü’ndeki tekne gezisinde yaptıkları sohbet gözümün önünde canlanıyor. Bir taraftan Lord Curzon geliyor, Çiçerin’e selam veriyor sonra ikisi de heyetleriyle birlikte oturup günün değerlendirmesini yapıyorlar. Salonun bir kenarında sohbete tutuşmuş olan Fransız temsilcisi Mösyö Barere ile İtalyan heyetinin temsilcisi Marki Garroni belki de yıllar sonra patlayacak olan İkinci Dünya Savaşı’nın öngörülerinde bulunuyorlar.
Romanya’yı temsil eden Duca ile Yugoslavya delegasyonunun temsilcisi Nintchitch, göl kenarında Balkanlar’ın ve Doğu Avrupa’nın geleceğine dair sohbet ediyorlar. Hepsi şu an gözlerimin önünde, delegeler bulunduğum salona giriyorlar çıkıyorlar. Basın mensupları, her günün sonunda İsmet Paşa’yı bir kenara çekip röportaj alabilmek için uğraşıyorlar. Ve belki de daha neler neler.
Biraz sonra buradan sadece birkaç yüz metre ileride Türk tarihi açısından önemli anlaşmalardan biri olan Uşi anlaşmasının imzalandığı yerde, yarın ise boğazlara dair en önemli anlaşmanın imzalandığı Montreal’de Montrö anlaşmasının imzalandığı mekanlarda olacağım, karşımda Leman gölü, hemen arkasında Fransız tarafı ve meşhur Mount Blanc dağları.
Bir uluslararası ilişkilerci için eline fırsat geçtikçe ve işinde iyi olmak istiyorsa yapması gereken temel birkaç şey var. Birincisi öğrenebildiğiniz kadar çok dil öğrenin.
Öğrenin ki kaynakları orijinal dilinde okuyabilin. İkincisi, bilginiz olduğunu düşündüğünüz olayları orijinal kaynağından okuyun kulaktan duyma, şişirme ve yorum eklenen bilgilerle fikir sahibi olmayın. Kaynağından okuyun, kendi fikrinizi kendiniz oluşturun. Mesela açın Lozan Anlaşması’nı Türkçe okuyun. Ama orijinal, herkesin altına imza attığı kaynaktan okuyun. İnanın birçok şeyi eksik ve yanlış bildiğinizi göreceksiniz. Bana böyle anlatılmadı ya da bildiklerimizle hiç alakası yokmuş dediğiniz olaylarla karşılaşınca ne demek istediğimi anlayacaksınız. Neyin ne olduğunu burada söylemiyorum.
Okuyun, bakın kendi fikrinizi kendiniz oluşturun. Kolaya kaçmayın. Gelelim üçüncü tavsiyeme bir uluslararası ilişkilercinin en önemli üç ihtiyacından sonuncusu, fırsat buldukça tarihi olayları yerlerinde incelemek, gitmek, görmek, gezmek bu insana bambaşka bir boyut kazandırıyor.
Sizlere Lozan’dan yazıyorum. Türk tarihinin en önemli belgelerinden birinin görüşüldüğü, nihayete erdirildiği Beau-Rivage Sarayı’nın bu önemli salonundan, buram buram tarih kokan bu tarihi mekandan tarihi yaşayarak yazıyorum.