Liranın aşağı yönlü oynaklığı
2017 yılını da bitirmek üzereyiz. Görüntüsü biraz karışık bir yıl sona eriyor. Karışıktan kastım hem göze ve kulağa hoş gelen gelişmeleri barındırıyor 2017. Hem de en azından kulağı tırmalayan gelişmelere de ev sahipliği yapıyor. Hep söylediğim gibi hoş görünen gelişmelerin başında büyüme geliyor. Yılın ortasında ekonomi yüzde 5 bir hızla büyüyordu. Üçüncü üç ayda ne olduğunu da yakında öğreneceğiz. Ekonomiden sorumlu bakanın değerlendirmelerine bakacak olursak üçüncü çeyrekte uçmuş olmalıyız. Ekonomiden gelen sinyaller bu kadar hırslı olmasa da büyümenin hala hızlı olduğuna işaret ediyor. İşin bu yanı yazılıp söylendiği zaman gerçekten kulağa hoş geliyor. Ancak bu ölçüde büyümenin kulakta kalan hoş bir seda olması olasılığı da var. Zira mevcut koşullarında Türkiye ekonomisinde bu hızda bir büyüme ancak yapay koşulların oluşması ile gerçeğe dönebilir. Yaz sonundan bu yana ekonomiye yığılan teşvik fonlarının bu yapay koşulları ürettiği biliniyor. Bu nedenle de hızlı büyümenin belki bir iki çeyrek sonra yeniden kulağa hoş gelmeyen bir düzeye inebileceği düşünülüyor.
Kulağı tırmalayan gelişmelerinin ilk üç sırasında da hızlanan enflasyon, artan cari açık ve bozulan bütçe dengesi geliyor. Bunları çok irdeledik. Artık bilinmeyen yanları kalmadı. Belki bir kez daha vurgulanması gereken önemli bir nokta bu tür bozulmaların bulaşıcı karakteridir. Bunlardaki bozulma risk algısını besler ve ekonominin öteki göstergelerini, özellikle de dövizle ilgili büyüklükleri olumsuz yönde etkiler. Örneğin, ulusal paranın içeride değer kaybetmesi, yani enflasyon dışarıda da değer kaybetmesini, yani döviz kurunun yükselmesini de tetikler. Cari açık ilave fon talebi yaratarak döviz kurunu yukarıya doğru baskılar. Bütçe dengesindeki bozulma da buna benzer bir etki ile ulusal paranın değer kaybetmesine yol açar. Enflasyon, cari açık ve bütçe açığı ile döviz kuru arasındaki bağlantı bunların döviz kuru üzerinde yarattığı istikrarsızlaştırma etkisi ya da oynaklık baskısı olarak tanımlanabilir.
Sözü nereye getireceğimi sanırım kestirmişsinizdir. Türk lirasında eylül ayından bu yana ciddi bir istikrarsızlık var. Döviz kurundaki oynaklık gittikçe büyüyor. Son bir ayda Türk Lirası dolara karşı yüzde 3.9 değer kaybetti. Bizim hemen arkamızdaki sırada yer alan Rus Rublesinde ise son aydaki değer kaybı sadece yüzde 0.4 büyüklüğünde. Yıllık bazda ölçüldüğünde Türk Lirasının değer kaybı yüzde 15 civarına geliyor. Aynı dönemde TL’nin Euro’ya karşı yıllık değer kaybı ise neredeyse bunun iki katı. Bu kayıpların büyük kısmı sonbahar ayalarında gerçekleşmiş, Lira gittikçe artan ölçüde aşağı yönlü oynaklaşmış.
Bu oynaklığın önemli bir kısmı yukarıda değindiğim iktisadi değişkenlerdeki bozulmadan kaynaklanıyor kuşkusuz. Ama bunun ötesinde içeride ve dışarıdaki bazı gelişmeler de, ulusal paramızın öteki paralar karşısındaki değerini etkiliyor. Örneğin, küresel boyutta bir hareket olan sıcak para akışı ulusal ekonomilere giriş ve çıkışında döviz kurunu doğrudan etkiliyor. Küresel boyutta koşulların sakin, risklerin görece dingin olduğu durumlarda sıcak para akışının yönü bizim gibi gelişen ülkeler doğru dönüyor. Bu hareket sonuçta fonların geldiği ülkede döviz arzını arttırıyor, döviz kurunu düşürüyor, ulusal para değerleniyor. Koşullar tersine döndüğünde bu kez kur yükseliyor, ulusal para değer kaybediyor.
Geçtiğimiz aylarda Türk lirasındaki değer kaybı ve artan oynaklığın arkasındaki önemli nedenlerden birisi de fon akışındaki bu ters dönme dinamiğidir. Yani, oynaklığı ve değer kaybını doğuran temel etken küresel piyasalarda fon akışının bizim türümüzdeki ülkelerden çıkış yönüne dönmüş olmasıdır. Bu sadece bize dönük bir gelişme değildir, genel bir eğilim dönmesidir. Bizim yabancı olduğumuz bir durum da değildir bu. Geçmişte bunun çok sayıda örneği var. Önceki örneklerde de koşullar değiştiğinde sıcak para akışı yön değiştirmiş, gelişen ekonomilerin çoğunda kurların oynaklığı artmış, ulusal paralar değer kaybetmiş, ulusal ekonomiler olumsuz etkilenmiştir. Genel planda bu sonbaharda olan da budur. Dikkat edilecek nokta benzerlerimizi de etkileyen bu süreçte bizim onlardan büyük ölçüde ayrışmış olmamızdır.
Son aylarda ulusal paramızdaki değer kaybı ve döviz kurumumuzdaki aşağı yönlü oynaklık artışı benzerlerimizin epeyce üstündedir. Bu bizim sermaye girişini caydıran ekstra koşullara sahip olduğumuz anlamına gelir. İktisadi süreçte oluşan ekstra koşullara yukarıda değindim. Bunun ötesi ulusal risklerden kaynaklanan, belki de daha güçlü olan bir caydırıcılıktır. O da bizde fazlasıyla mevcut.