Likidite tuzağı!..
Finansal piyasalar, küresel ekonomideki olumsuz gidişatı görmezden gelmekte ve mevcut düzeylerini korumakta zorlanıyor. Gelişmiş ekonomilerden sonra gelişmekte olanların da durgunlukla tanışmaya başlaması hareket yeteneğini daraltıyor. Tarihi düşük düzeylerde gezinen kısa vadeli faizlere ve aşırı gevşek para politikası uygulamalarına rağmen durgunluğun yaygınlaşıyor, kredi kalitesi geriliyor ve faaliyet gelirleri daha da bozulan rekabet koşulları nedeniyle azalmaya devam ediyor. Durum böyle olunca beklentileri yapay bir şekilde yönlendirerek günü kurtarmanın giderek imkansızlaştığını, risk alma isteğinin dalgalı bir şekilde gerilemeyi sürdüreceğini dikkate almak gerekiyor.
Geçtiğimiz hafta genelinde piyasalar bir önceki haftada olduğu gibi bant içinde yatay bir salınım sergiledi. Merkez bankalarına ilişkin beklentilerin eyleme dönüşmesi umulan spekülatif iyimserliği yaratamadı. Çin, İngiltere ve Avrupa Merkez bankaları kısa vadeli faizleri gerileterek ekonomilerini uyarmaya, durgunluğun derinleşmesini önlemeye kredi verme isteğini artırmaya çalıştılar. Başka bir deyişle sorunların ağırlaşma hızını düşürmek ve günü kurtarmak yönünde çaba harcadılar. Sıkıntının daha önce yaşanmış aşırılıklarla ilişkili olabileceğini ve bunları zorlayarak ancak sorunların ağırlaşabileceğini görmek ve düşünmek istemediler.
2000'li yıllar boyunca gerek tüketim, gerekse yatırım cephesinde aşırılıklar konusunda sürekli yeni rekorlar kırıldı, menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlık değerleri balonlaştı. Tüm bu aşırılıklar gevşek para politikaları ve spekülatif dürtülerle desteklendi. Bu süreçte rekabet koşullarının bozulması, sorunlu kredilerin artması gibi olumsuzluklar görmezden gelindi. Emtia fiyatlarında yaşanan yükselişlere paralel olarak talep teklemeye başlayınca durum değişti; ağırlaşan sorunlar ve büyüyen dengesizlikler küresel kredi krizi ile birlikte açığa çıktı. Çöküşü önlemek adına para politikaları iyice gevşetildi ve gelişmekte olan ekonomilere daha çok yüklenildi. Ama olmadı! Küresel talep daha yüksek düzeylere çıkamıyordu ve uzun süreli bir durgunluğun yaşanması kaçınılmaz hale gelmişti. Durgunlukla tanışanlar bu açmazdan kalıcı olarak çıkamaz hale gelmişti. Spekülatif zorlamalar kısa vadeden öteye işe yaramıyordu. Para politikasını iyice gevşeterek talep artışı sağlanamıyor ve işsizlik azalmıyordu, fakat enflasyon baskıları artıyordu. Bugün için küresel koşullar, kredi krizinin hemen sonrasına göre daha olumsuz ve kırılgan. Arz-talep dengesizliği çok daha büyük, sorunlu kredi ve toksik kağıt hacmi çok daha yüksek. Mali sektörün kaynak kullandırmak istediği müşteriler risklerini azaltmaya çalışıyor, olumsuzluklara rağmen kredi talebinde ısrarlı olanlar ise güven vermiyor. Durum böyle olduğu için sermaye hareketleri ve ticaret hacmi istikrarsızlaşıyor, borç-alacak zincirindeki kırılmayı önlemeye çalışmak adına yapılan parasal genişlemelerin kayıpları hızla büyüteceği kanaati güçleniyor. Eğer böyle olmasa idi Avrupa Merkez Bankası'nın bankalara verdiği uzun likidite kendisine geri döner ve bunu önlemek adına mevduat faizleri geçtiğimiz hafta içinde sıfırlanır mıydı? Avrupa'da durumun düzeleceğine inanılsa İtalya ve İspanya borç senetleri liderlerin aldığı son kararların ardından yeniden satış baskısı altında kalır ve euro diğer paralara karşı hızlı bir şekilde değer kaybeder miydi?
Son on yılda küresel ölçekte yaşanan aşırılıklar Türkiye'yi de etkiledi. İç talep, dış ticaret hacmi, menkul ve gayrimenkul değerleri, bilançolardaki genişleme gibi konularda sürekli olarak yeni rekorlar kırıldı. Ancak iç talebin ve dış satım imkanlarının miktar bazında daha fazla genişleyemeyeceği bir limite dayanıldı ve tasarruf açığı anormal düzeylere tırmandı. Büyüme potansiyeli tükenince durgunlukla tanışmak zorunluluk haline geldi. Aşırılıklara izin verilince sorunlar ağırlaştı, dengesizlikler büyüdü ve kırılganlık dayanılmaz boyutlara ulaştı. Rekabet koşulları ve gelir dağılımının olumsuzlaşması görmezden gelindi ve endişeler arttı... Ekonomimiz artık büyümüyor, fakat cari açığın gayri safi yurtiçi hasılaya oranı da yüzde 7'nin altına inemiyor, borç-alacak zinciri alarm veriyor... Bunların olmayacağı varsayımına göre evde yapılan hesaplar çarşıya uymuyor. Aşırı risk taşıyanlar ise şaşkın; nasıl daha çok kazanırımın hayalini kurar iken, Merkez Bankası ne yaparsa veya yapmaz ise daha az kaybederimin hesabını yapmak zorunda kalıyorlar... Bazı komşulara altın ihraç ediyormuşuz gibi görünerek rakamları olduğundan iyi gösterebilirsiniz, fakat gerçeği değiştiremezsiniz...
Her şey seri bir şekilde değişiyor, hiçbir şey eskisi gibi olamıyor. Küresel ölçekte durgunluğun etki alanı genişliyor, işsizlik azalmıyor, olumsuzlaşan rekabet koşulları nedeniyle faaliyet gelirleri azaldıkça sorunlu kredi hacmi artıyor. Likidite tuzağı her geçen gün daha yoğun bir şekilde hissediliyor, dengesizlikler büyüyor ve sorunlar ağırlaşıyor. Daha önce talep ve yatırımı uyaran aşırı gevşek para politikaları artık aynı etkiyi yaratamıyor...