Likidite trafiğinde ilk çeyrek muhasebesi
Hikayesi bol ve beklenmedik bir ilk çeyrek dönemini piyasalar nezdinde geride bıraktık. Oynaklık denilen kavramın yılın ikinci yarısında artmasını beklerken, henüz yılın başlangıcında, üstelik ilk çeyreğin tamamına yayılır bir şekilde devam edeceğini hesaplamalarımızın içerisine dahil etmemiştik. Şu an için eldeki verilerden ana tema olan “pozitif büyüme ivmesi-varlıklarda yükseliş trendi” durumunun değiştiğini söylemek güç. Ağırlıklı sermaye piyasaları kaynaklı dalgalanma esnasında en azından ana temada bozulma olmaması bardağın dolu tarafını temsil ediyor.
Yaklaşık 2 yıllık sürecin risk iştahı tarafında belirleyicisi olan hisse senedi endeksleri bu kez aksi yönde pozisyonlanma için koşulları zorlaştırıyor. Öyle ki, S&P 500 ve Dow Jones endeksleri Ocak-Mart döneminde 9 çeyrek ve MSCI dünya endeksi 7 çeyrek sonra ilk kez eksi yönde performans ortaya koydular. Dönem içerisinde MSCI GOÜ endeksi pozitif yönde kalmayı başararak 5 çeyreklik pozitif performansını korumayı başarırken, BİST 100 ise 5 çeyrek sonra eksiye geçti. Nedir? Yerel varlıkların emsalleri ile karşılaştırması yapılırken yılın ilk çeyreğinde hisse cephesi için “negatif yönde ayrıştı” tanımını yapmak mümkündür. Üstelik söz konusu ayrışma sadece halka açık şirketlerin performansı için mi geçerlidir? Hayır. Türk lirası çaprazlarında ve tahvil faizlerindeki performans da maalesef müspet değildir.
Biraz daha detaylandıralım. Bu noktada her ne kadar Şubat ve Mart aylarına ait veriler bir sonraki açıklama ile revize edilebilir statüde yer alsa da IIF rakamlarını kullanmak yanlış olmayacaktır. Enstitünün kamuoyu ile paylaştıklarına göre, Ocak-Şubat döneminde toplam 17 gelişmekte olan ülkeye yönelik sermaye girişi 35.3 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Söz konusu rakam içerisinde Türkiye’nin payına pastadan düşen kısım ise 16.2 milyar dolar ile azımsanmayacak ölçekte. Nitekim Türkiye hariç tutulduğunda toplam rakam 19.1 milyar dolar düzeyine geriliyor. Buraya kadar olan verilerde Mart ayı rakamları yer almadığı için muhtemeldir ki dönem sonundaki çıkışımız bu kısım içerisinde yer almıyor.
Portföy hareketlerine ait rakamlarla devam edelim. Bu noktada veri seti Ocak-Mart şeklinde genişliyor. Yılın ilk çeyreğinde gelişmekte olan ülkeler grubuna 31.2 milyar dolar para girişi gerçekleşiyor. Dağılım, 17.4 milyar dolar borç senetleri ve 13.8 milyar dolar hisse senetleri şeklinde oluyor. Grup genelinden Şubat ayındaki ilk satış dalgası sırasında 8 milyar dolar para çıkışı olurken, Mart ayında büyük kısmı 7.5 milyar dolar ile yerine konuyor. Şubat ayında hisse senetlerinden çıkan 6.2 milyar dolar Mart ayında imtina ile yaklaşılan bir rakam ile 1.5 milyar dolar seviyesinde telafi ediliyor. Borç senetlerindeki akım ise Şubat ayındaki 1.7 milyar dolarlık çıkışın ardından Mart ayında 6 milyar dolar düzeyindeki yüksek girişle yoluna devam ediyor. Nedir? Oynaklığın çıkış noktası olan hisse senetlerinden borç senetlerine doğru portföy geçişkenliği olmuştur. Üstelik ECB ve Fed’e ait toplantıların gündem olduğu dönemde. Bu da bizi o günlerde yaptığımız merkez bankaları değerlendirmeleri konusunda teyit ediyor.
Peki, bunca hengamenin içerisinde Türk varlıklarına yönelik eğilim nasıl olmuştur? Yılın ilk çeyreğinde toplam portföy girişi 3.7 milyar dolar. Rakamın pozitif olma nedeni Ocak ayındaki 5.2 milyar dolar para girişinin yaşanması. Nitekim Şubat-Mart döneminde 1.4 milyar dolar çıkış yaşandığı görülüyor. Çıkışın ağırlıklı kısmı Şubat ayında olurken, pastadaki pay olarak da 971 milyon dolar borçlanma senetleri dikkat çekiyor.
Net/net baktığımızda, dışarıdaki risk iştahı dalgalanmasından ayrışmayı başaramadığımızı görüyoruz. Biz içeride Türk lirasındaki değer kaybına odaklanırken, likiditenin transferinde şoka karşı gösterilen ilk tepkinin ardından dışarıda nispeten normalleşme oluyor. Yerel varlıklar bu süreçte özellikle de Mart ayında zayıf performans sergiliyor.