Likidite sıkışıklığı

Şant MANUKYAN
Şant MANUKYAN Ekofobi [email protected]

Geride bıraktığımız hafta içinde en öne çıkan gelişme ABD Merkez Bankası'nın toplantısından ziyade para piyasasında, daha da net konuşursak repo oranlarında görülen sert hareketler oldu. Fed’in faiz indirmeye başladığı ve global büyüme ile ilgili korkuların arttığı, hatta bir kesimin 2018 Ekim ayından bu yana resesyon beklediği bir ortamda bu yükseliş herkesin dikkatini çekti. Finans piyasalarında bu tip hareketleri günü gününe öngörmek zor olsa da açıklamasını yapmak genelde kolaydır.

Nitekim vergi ödemeleri, ABD Hazinesi'nin çıktığı ihale neticesinde 54 milyar dolarlık menkulün hesaplara geçmesi gibi teknik nedenlerle bu durumu açıklamak mümkün. Repo oranlarında yükseliş kaydedilen ikinci gün, yani salı günü, NY Fed son 10 yılda yapmadığı bir operasyonu gerçekleştirdi ve piyasaya girerek likidite sağladı. Bu operasyonun ardından faizler kısa süre için düşse de günü yine yükselişle kapattı. Bir süredir Fed kendi belirlediği faiz oranının hareketlerinden de memnum değil. 2008 krizi öncesinde efektif faizin seviyesine finansal sisteme gerektiğinde rezerv ilave etmek gerektiğinde de azaltmak yolu ile müdahale ediliyordu. Ancak 2008 krizi sonrası hatalı şekilde para basmak olarak yorumlanan varlık alımları (QE) neticesinde bankacılık sisteminde 2.7 trilyon dolara yakın bir fazla rezerv oluştu. Bu durum kriz öncesi olduğu gibi rezerv likiditesine ince ayar vermekle faizlerin kontrol edilmesini imkânsız hale getirdi. Bunu gören Fed söz konusu fazla rezervlere de bir faiz işleterek efektif faizin kontrol altında hareket etmesini sağladı. Zira efektif faiz istenilenden fazla olduğunda bankalar rezervlerden çıkarak interbank piyasaya giriyor düşük olduğunda da Fed’in verdiği orana tamah ediyordu. Ancak önce regülasyonlarda yapılan değişiklikler ardından da Fed’in rezervleri yaklaşık 1 trilyon dolar azaltması neticesinde daha önce fazla miktarda var olan rezervler bankalar açısından önem ve “değer” kazandı.

Cari durumda bankalar rezervleri ellerinde tutuyor ve interbank piyasada da faizin yukarı gitmesine neden oluyor. Bu dinamiğin üzerine bir de ABD Hazinesi'nin ciddi bir borçlanma dönemine girdiğimizi düşünürsek para piyasaları iyice sıkışıyor. Sadece eylül ayında ABD Hazinesi piyasadan 200 milyar dolar çekmiş olacak. Daha önce ABD tahvillerine yüksek ilgi gösteren yabancıların bir kısmı kur riskinin hedgelenmesi için yapılan işlem maliyetlerinin artması ile piyasadan çekildi. Yani ABD’li dealerlar daha yüksek oranda ABD tahvili tutmak ve bunu da fonlamak zorunda kalıyor. Dünyada dolar talebinin de farklı nedenlerle, örneğin Arjantin’de ekonomik, Hong Kong’da siyasi, arttığını göz önüne alırsak Fed gevşeme stratejisi güderken tam aksi bir durum yaşandığını görmüş oluyoruz. Elbette Fed bu durumun farkında. Önlem olarak fazla rezervlere verdiği faizi indiriyor, muhtemelen yeni bir repo fasilitesini hayata geçirecek ve gerektiğinde rezervleri büyütmek için yeniden varlık alımına geçecek. Ancak global sistemdeki dolar talebinin kolay kolay kontrol altına alınabileceğini sanmıyorum bu nedenle dolar endeksinde yükseliş orta vadede devam edecektir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dijital Paraya Geçiş 27 Eylül 2019
ECB’nin alternatifleri 26 Temmuz 2019