Lider yenilenmesi birçok ülkede sorun

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]

25 Şubat’ta Çin hükümeti ülkenin anayasasında başkanlık görev süresini iki dönemle kısıtlayan yasayı kaldıracak şekilde bir değişiklik yapacağını duyurdu. Duyuru kamuoyu için sürpriz oldu. Uzman gözlemciler açısından ise gelişme, uzun sürelerdir iktidarının sınırlarını sürekli zorlayan Devlet Başkanı Xi Jinping’in çabalarının mantıki sonucu idi.

Komünizmin son kalelerinden Çin “Büyük Lider” siyasetini izleyen tek ülke değil. Son birkaç yılda demokrasinin ve siyasi çoğulculuğun kalesi olarak değerlendirilen ülkeler arasında bile totaliter uygulamalara tehlikeli şekilde yaklaşanlar oldu. Dünyada yaşanan ciddi değişiklikleri göz önüne aldığımızda bu kaçınılmaz bir süreç mi? Ve bugünkü yapısıyla demokrasi kurtarılmalı mı?

Dünyada karizmatik, yaşam boyu liderlere dönüş için gittikçe büyüyen bir istek var gibi görünüyor. Bunun sebebi nedir?

Şu anda tek yapabileceğimiz bu konuda tahminler yapmak fakat belli ki dünya genelinde demokrasi ile yönetilen birçok sistem zorluklar yaşıyor. Etkenlerden biri tarihsel olabilir: 19. Yüzyılın sonlarında ve 20. Yüzyıl boyunca gelişen demokrasi sanayi devriminin ve işgücü/sermaye ayrımının bir ürünüydü. Belki de toplumların sosyal ve ekonomik yapısı artık demokrasinin üzerine inşa edildiği temel varsayımlarla uyuşmuyor. Günümüzde dünya yüz yıl önce hayal bile edilemeyen zorluklarla karşı karşıya. İnsanlar bu zorluklarla nasıl başa çıkacağını bilmiyor ve gelecekten – örneğin otomasyonun insan gücünün yerini almasından korkuyorlar.

Bu ve benzeri gelişmeler sonucunda demokrasiye kafa tutan popülist hareketler ortaya çıkmış bulunuyor. Sorunlara basit ve etkin çözüm getireceğini iddia eden liderlerin mesajlarının seçmene cazibesi arttı. Bu gelişme bütün dünyayı etkiliyor. Belki şaşırtıcı olan, gelişmenin liberal demokratik modelin kalesi olarak gördüğümüz ABD gibi ülkeleri bile etkilemesi oldu.

Eğer tabiri caizse bu yeni nesil liderler ne sunuyor? Mesajları objektif gerçeklere mi dayanıyor?

İlkin, iktisat deyimleri kullanarak anlatacak olursak, bu liderlerin ortaya çıkışını destekleyen arz ve talep yanlı etkenler var. Lider koltuğunun cazibesi aşikar, ancak güçle birlikte bir takım başka imtiyazlar da geliyorsa, görevde kalma arzusu dayanılmaz olabiliyor. Böyle olunca, bazıları koltuktan ayrılmak konusunda hayli gönülsüz oluyorlar çünkü koltuğu bırakmak mahrumiyete sürüklenmek anlamına geliyor. Sıradan bir vatandaş güç kaybının ne demek olduğunu tam idrak edemeyebilir ama güce alıştığınızda, alıştıklarınızı yapamamak ciddi bir mahrumiyet duygusuna yol açar. Bu arz tarafındaki etken.

Talep tarafında ise, eğer liderler, özellikle de güçlü liderler, kanunlarla tam örtüşmeyen faaliyetler sürdürürlerse, bu iktidarda kalmalarını bir mecburiyete dönüştürür. Koltuklarında kalmaya devam ettikleri sürece yaptıklarının hesabının sorulması zordur. Ayrıca her liderin etrafında ondan fayda sağlayan, liderleri koltuktan ayrıldığı vakit ciddi kayıplara uğrayacak birçok kişi var. Bu kişiler, muhtelif dalkavukluk yöntemlerine başvurarak liderlerinin görevde kalmasını isteyecek, destekleyeceklerdir.

Olaya vatandaşlar açısından yaklaştığımızda, farklı kesimlerin farklı görüşlerinin yarıştığı seçimlerle gerçekleşen siyasi değişiklik, istikrarı bozan ve rahatsız edici bir olgu olarak değerlendirilebiliyor. Eğer mevcut liderin performansı tatmin edici ise, bu liderin görevine devam etmesi konusunda, mevcut kanunlar buna izin vermese bile, güçlü bir temayül ortaya çıkıyor. Bu duruma birçok ülkede rastlanıyor. Afrikalı ve Latin Amerikalı bir dizi lider – istikrar ve refah vaat ederek - görev süresini uzatmaya çalıştı. Şimdi Sayın Xi de bu temayülden faydalanıyor.

Eğer şeytanın avukatlığını yapacak ve bu kargaşa döneminde demokrasiye farklı bir bağlamda bakacak olursak, demokratik sistemin doğasındaki iniş çıkışlar ve her dört beş yılda bir hükümete programlarının değişebilmesi, demokrasinin Aşil topuğu olabilir mi? Demokrasi günümüz gerçekleriyle başa çıkabilir mi?

Bu 64 bin dolar değerinde bir soru. Yönetilme şeklimizde bazı değişiklikler yapılması gerektiği aşikar. Güç için rekabet eden birçok farklı çıkar var. Çözüm yönetim yetkilerini mümkün olduğunca daha küçük yönetim birimlerine aktarmak olabilir. Örneğin yerel hükümetlerin gücünü genişleterek merkezi hükümetlerin gücünü azaltmak sorunları da azaltabilir. Belki her şeyi kamu politikasına konu yapmak yerine bazı sorunların çözümünü özel kuruluşlara devretmek de olabilir. Şu anki trend ise demokrasiyi azaltarak, kontrolü merkezileştirmek yönündedir.

Aslında Çinliler dünya gündemine yepyeni bir soru daha getirmiş durumdalar: Aynı anda tek partili otoriter bir devlet sistemine ve piyasa ekonomisine sahip olmak mümkün müdür? Bu sorunun cevabını henüz verilmiş değil. Çin modelinin bünyesinde barındırdığı iki toplumsal güç merkezi arasındaki doğal ihtilaf, şimdilik ekonomik elitlerin siyasi elitlerle yakından bağlantılı olması nedeniyle yumuşamış görünüyor. Böyle olsa bile, gelecekte çıkarların çatıştığı bir durum ortaya çıkacaktır.

Güçlü liderlik kurumunun yükselişinde bariz bir risk var. Liderlerin güçlerini denetleme konusunda kurumlar nasıl bir rol oynayabilirler?

Bu, bir ülkedeki kurumların gücüne ve liderlerin bu kurumlar üzerindeki yetkilerine bağlı olarak değişir. Örneğin ABD’ye ve popülist lideriyle yaşanan deneyimlere bakacak olursak, ki burada iki dönemlik sınırı değiştirmek gibi bir plan da yok, kurumların liderin gündemini engelleme konusunda hayli güçlü olabildiğini görüyoruz. Fakat Çin’de diğer kurumlara da egemen olan tek bir kurum var: Komünist Partisi. Diğer birçok toplumdan farklı olarak, hükümet ve parti arasındaki ayrışma net değil. Bunun tabii sonucu olarak, Çin siyasi sisteminin iki dönem sınırını muhafaza etme konusundaki direnci sınırlı. Ancak, görev süresi sınırının kaldırılması Çin sisteminin toplumsal değişim baskılarına cevap verme kabiliyetini muhtemelen ciddi oranda azaltacaktır. Halbuki lider yenilenmesi sistemin toplumdan gelen değişme taleplerine uyum sağlaması için etkin bir araçtır. Sayın Xi istediğini alabilir ama hayat onun için kolay olmayacaktır. Bu tüm otoriter liderlerin karşılaştığı bir ikilemdir. Ve eğer tarih bize bir şey öğrettiyse o da, yaşam boyu liderlik modelinin hemen hiçbir zaman iyi bir şekilde sonlanmadığıdır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019