Libya dersleri
Dün bu yazının yazıldığı öğle saatlerinde Libya lideri Kaddafi fena halde "yaşlanmış" iktidarını son mevzisi olan başkent Trablusgarp'ta savunmaya çalışıyordu. Bugün Libya'da durum farklı; Kaddafi de tarihin sayfalarına ilginç bir not olarak "düşürülmüş" olabilir!
Gene de şu hiç sevmediğim "klişe" lâfı etmek zorundayım: Kaddafi iktidardan şu veya bu şekilde gitse de, çok zayıf görünen bir ihtimalle kalsa da Libya'da artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak; özellikle Türkiye'nin ekonomik çıkarları açısından.
Çünkü, Kaddafi rejimiyle birlikte giderse veya gittiyse, yerine gelecek olan siyasi güç ve yapının ne olacağı, yeni Libya rejiminin nasıl şekilleneceği; yeni bir tek adam artı ailesinin mi yoksa ülkenin sosyo-politik dengelerinden türeyecek çöl kültürü ağırlıklı "aşiretler koalisyonunun" mu yahut şimdilik en uzak ihtimal olarak demokratik bir yönetim yapısının temellerini atacak bir gücün mü işbaşı edeceği bilinmiyor.
Düzenli ric'at
Libya artık Türkiye dahil tüm dünya devletleri, hükümetleri ve şayet olup bitenlere meraklı iseler toplumları için henüz "çetrefil" bir bilinmezdir. Bu devrenin ne kadar süreceği de mevcut şartlarda cevabı kolay verilemeyecek ayrı bir sorudur.
Bu bağlamda Türkiye'nin Libya'daki ekonomik ve ticari çıkarları da ilişkilerin başladığı 1970'li yıllardan bu tarafa "en riskli" ve "en belirsiz" ve oluşan sorunları çözmenin "en zor" hale geldiği bir döneme girmiş bulunuyor.
O kadar ki, başta inşaat sektörü olmak üzere orada iş yüklenen Türk firmaları 40 yıla yaklaşan Türkiye-Libya ekonomik ilişkileri tarihinde zaman zaman yaşanmış sıkıntıları bugün tekrar yaşamaya razı olabilirler. O zamanın sıkıntıları aşılabilir nitelikteydi, bugün kısa vadede öyle bir şans görünmüyor.
Nitekim, Kaddafi rejiminin sarsılmaya başladığı, ülkede sosyo-politik kaosun yayılıp derinleştiği zaman diliminde Libya'daki Türk şirketlerinin çalışanlarıyla birlikte yaşadıkları dramatik fakat düzenli yürütülen ric'atın (geri çekilme) ötesini görmek şimdilik mümkün değil.
Planlı çalışma zorunlu
Kuzey Afrika'da Tunus'ta başlayan Cezayir üzerinden Mısır'a atlayan, oradan pek de beklenmedik bir "U dönüşü" ile Libya'yı vuran kitlesel halk kalkışmaları, kapsama alanına Kuzey Irak'ı, Suriye'yi, Körfez Arap emirliklerini, Yemen'i de alarak ilerliyor.
Bölgedeki siyasi haritaları esastan değiştirebilecek güçteki bu dinamik tüm içeriği ve barındırdığı tüm sorunlarla birlikte gerek hükümet gerekse özel sektör düzeyinde planlı ve eşgüdümlü bir çalışmayı zorunlu kılıyor.
İşin siyasi tarafı sadece hükümeti-iktidarı ilgilendirir gibi bir düşüncenin "yanlışlığını" da vurgulayarak, sadece bölgesel ekonomik ve ticari çıkarlara yönelik riskler bile, planlı çalışmanın hükümet-özel sektör işbirliği ve eşgüdümüyle yürütülmesini gerektiriyor.
Bu çalışmanın kurumsal anlamda organize edilmesi, ilgili kurumlar arasında işbirliği kanallarının varsa işletilmesi, yoksa kurulması; özel sektörün çalışmaya yalnız Libya ile iş ilişkisi bulunan kesimleriyle değil sürece katkı sağlayacak diğer kişi, kuruluş ve entelektüel kapasitesiyle katılması sağlanmalı.
Değil Libya'daki iş varlığını, diğer bölge ülkelerinde nesi var, nesi yok doğru dürüst kaydını tutmayan, dolayısıyla bilmeyen bir ülke olarak Türkiye'nin bu olaylardan alması gereken ciddi dersler var. Fırsat çıkmışken bu dersler alınmalı!