Liberalizmin çöküşü!
ARKA PLAN / Mehmet Uğur Civelek Bugünün küresel ekonomik koşulları ile 1920'li ve 1930'lu yıllar arasındaki paralellik dikkat çekici boyutlara ulaştı, gelir dağılımının bozulması, sinai üretim cepesinde eksik rekabet koşullarının güçlenmesi, kredi kalitesinin kontrolsüz bir şekilde gerilemesi sürdürülemezliği kemikleştiren ortak özellikler olarak ön plana çıkıyor. Saydığımız eğilimler anılan dönemde çok büyük bir istikrarsızlığın sebebi olmuş dünyayı büyük felaketlere sürüklemiştir. En büyük sıkıntıyı sanayileşmiş ekonomiler yaşarken, yalnız ABD'de işsizlik yüzde 25'e çıkmış 4000 banka batmıştı. Uygulanan ekonomi politikaları sıkıntıyı büyüten eğilimleri değiştirememiş, tahribatın daha kapsamlı olmasını engelleyememişti. Bugün ise yaşanan deneyimlerin de etkisi ile daha farklı yaklaşımlar ön plana çıkıyor. 1930'lu yıllarda Keynes yeni kavramlar ortaya atmış ve uygulanan politikaların işe yaramayacağını iddia etmiş ve haklı çıkmıştı. Ona göre para politikalarını gevşeterek sorunu çözmek mümkün değildi; zira gelir dağılımı bozuldukça faizlere hassasiyet azalıyor tasarruf yatırım dengesizliği ise olumsuz beklentilerin de katkısı ile büyüyor, talep daralıyor ve devamında hiç bir şey kontrol edilemiyordu. Kendisi bu kısır döngüden çıkılması için kamu müdahelesinin gerekli olduğunu aksi takdirde sıkıntının yıkıcı olmaya devam edeceğini, mevcut politikaların işe yaramayacağını iddia etmişti. Bir İngiliz bankasının kendi ideolojilerine ters olarak kamulaştırılmasını bu çerçevede anlamak daha kolay. Belli ki para politikasını bir daha sıkılaştırmamak üzere gevşetmek, beklentileri aşırı iyimser çizgide tutmak ve kalitesi düşse de kredi genişlemesini teşvik etmek şeklindeki politikalar yeterli olmamış; müdahalenin boyutunun daha kapsamlı hale getirilmesi gerekmiş! Evet Asya krizinden bu yana 10 yıl geçmiş, daha önce denenmemiş müdahale teknikleri kullanılmış olmasına rağmen sorunlar ağırlaşmış. Son yaşananların katkısı ile artık daha çok şey biliyoruz. Bugünün egemenleri küresel talepin daralmaması ve menkul-gayrımenkul şeklindeki varlık değerlerinin gerilememesi için ne gerekiyor ise yapacak. Para politikaları daha da gevşetilecek ve mali sistem olumsuzluk artsa da daha çok kredi vermek için elinden geleni yapacak; hatta geri dönmeyeceği ancak bir kaç yıl sonra anlaşılacak türde krediler vermekten çekinmeyecek. Nasıl olsa artık banka batmasına izin veremezler ve kurtarırlar... Peki para ve kredi bu kadar bollaşır, batıklar artar ise küresel düzeyde enflasyon ne olur, petrol fiyatındaki yükseliş nerede durur? Ülkemizde, 1990'lı yıllarda bankalar neden değerlendi ve grup bankacılığı gelişti ise ve asıl önemlisi bankacılık neden ilkelerini tüketip yozlaştı ise bugün küresel düzeyde olanlar da farklı değil! Belli ki bize akıl ve yönetişim dersi vermeye kalkanlar bizden çok şey öğrenmiş! Küresel düzeyde batık bir mali sistemle günü kurtarmaya çalışmak zorunda kalınmış; serbest piyasa ve demokrasi gibi kavramların özü tükenirken şekli kalmış... Bilginin böylesine olumsuz yönde kullanılması sıkıntıyı önlemez, daha büyük felaketlere davetiye çıkarır. Sonuçta küreselciliğin yerini korumacılık alır... Yanlış yapanları ödüllendiren bir düzen yaşayamaz...