Laz ithalatı nasıl yapar?
Trabzon Ticaret Sanayi Odasında yaptığımız uzun soluklu bir eğitim programında, Karadeniz insanının ilginç, sert çıkışlı, neşeli, kendisiyle barışık ve hepsinden önemli sevgi dolu davranışlarını yakından görmüş ve güzel dostluklar kurmuştuk. Ara sıra bu dostlarımızdan bazıları ile yazışıp, konuşup hem hasret giderir hem de iş fırsatlarını tartışırız. Birkaç gün önce bu dostlarımızdan birisi arayıp "Hocam sana bir şeyler anlatacağım amma, sakın ola Laz fıkrası sanma, benim birebir karşılaştığım bir olay" dedi.
Karadeniz'in heyecanlı insanlarından birisi, iyi bir iş fırsatı yakaladığını düşünerek Gürcistan'a gitmiş. Orada yasal işlemleri yaptırıp bir Gürcü şirketi kurmuş ve hayvan yemi olarak Türk piyasasında ihtiyaç duyulduğunu öğrendiği samanları toplamaya başlamış. Otları Türkiye'ye sokmak için gereken ilaçlamaları da yaptırmış. Bitki sağlık sertifikalarını ve diğer aranan belgeleri de temin ettikten sonra, balyaları araçlara yükleyip dayanmış Gürcistan / Türkiye sınırına. Karadeniz fıkrası gibi görünen, ancak gerçekten yaşanan olay da burada başlamış.
Bizim Karadenizli, Gürcü gümrük memurlarının sorduğu, "Bunları nereye götürüyorsun" sorusuna "Türkiye'ye" diye kısaca cevap vermiş. Ancak, malların Türk tarafındaki alıcısı belli değil. Gürcüler "Bunları kime satacaksın" diye sorduğunda da "Ne bileyin hemşerim, yemcilere satarım, pazarda satarım, bu malın alıcısı çok" diye cevaplamış.
İşin en ilginç noktası şu ki bizim Laz arkadaşımız, Gürcü gümrüğünden otların Türk tarafına geçirilebilmesi için, Türk tarafında da alıcı bir Türk firması olması gerektiğini bilmiyormuş. Her nasılsa yaptığı iş, ilaçlamaları yaptırıp, istenilen sağlık belgelerini hazırlamak, malları araçlara yüklemek ve Türkiye'deki alıcılara doğru yola çıkmak olmuş. Doğal olarak da malları Gürcü gümrüğünden çıkaramamış.
Bana olayı aktaran dostumuz da bu arkadaşların, malları Gürcü gümrüğünden kurtarmak için arayışları sırasında kendisine gelmelerinden sonra olaydan haberdar olmuş. Ancak bir Türk alıcı bulup ithalat işlerini bağlayana kadar, Gürcü tarafında malları toplayıp bizim Laz arkadaşımıza satanlar, malları geri almayı teklif edip müşteri olmuşlar. Tahmin edeceğiniz gibi, oldukça düşük fiyattan almak istemişler. Aksiliklerden ve işlerin uzamasından bunalan vatandaşımız da bu fiyatları kabul edip, malları aldığı kişilere geri satmış.
Bu sonuç, işin arkasında bir dolandırıcılık mı vardı şüphesini uyandırsa da kulaktan dolma bilgilerle iş yapmaya kalkmanın kişileri nasıl zarara sürükleyebileceğinin bir örneği olarak ortada duruyor.
Buna 80'li yıllarda duyduğum başka bir gerçek olayı da eklemek isterim. Özal döneminde, ihracat işlerinin cazibesinin arttığı sıralarda, iki kafadar da ihracat işine girmek istemişler. Bir vergi numarası alıp, üzerine "İhracat İthalat" ibarelerinin de yazıldığı bir tabelayı, kiraladıkları dükkânın kapısına asmışlar. Oturup müşteri gelmesini bekliyorlar. Bu arada da sıkıntıdan kapının önünde tavla oynayıp vakit geçiriyorlar. Ara sıra gelip geçen arkadaşlarından "İşler nasıl arkadaş" diye soru soranlara "İşler berbat, ne gelen var ne de bir şey soran, bu ihracat zor iş yahu" diye cevap veriyorlar.
İster inanın, ister inanmayın amma her iki olay da gerçekten yaşanmış amma fıkra tadında olaylar. Bunları sohbetimize katılan dostlarımıza aktarmamızdaki amacımız, küçük bir gülümseme yaratmanın ötesinde, bu kadar keskin olmasa da, bilgi eksikliği nedeniyle yaptıkları işlerde zarara uğrayan, işleri aksayan ve en azından ihracata endişe ile bakan, azımsanmayacak sayıda iş insanı ile karşılaşmış olmamız.
Doğru bilgiye erişip, onları tarafsız biçimde yorumlayabilmek, bizleri aydınlığa taşır.