Lanetlemek yetmiyor!
Cumartesi sabahı Ankara Tren Garı önündeki miting yapılacak meydanda yaşanan patlamalar, canımızı çok yaktı! İçeriden ve dışarıdan herkes, bu katliamı lanetlemek ve taziyelerini belirtmek için yarışa girdi! Akan sular durdu, iyi niyetli tepkiler sel oldu! Tüm bunları görmezden gelerek, ekonomiye ilişkin bir yazı yazmak içimize sinmedi! Evet! Bu katliamı, faillerini, onları azmettirenleri, uygun zemini hazırlayan koşulları ve bunların yaratıcılarını ne kadar lanetlesek azdır. Fakat bu vahim olayı kınayıp lanetleyen herkesin de masum olmadığını biliyoruz! Olduğu gibi görünmekten kaçınan veya olmak istediği gibi olamayanların, az veya çok sorumluluk taşıdığını düşünüyoruz!
Ve soruyoruz, aşağıda sıralamaya çalışacağımız eğilimler söz konusu olayın oluşmasına katkı yapmış olabilir mi?Küreselleşme denilen kuralsızlığa, başka bir deyişle emperyalizme teslim olarak sorunların ağırlaşmasına izin vermek! İstikrarsızlaşma ile sonlanacak eğilimlere karşı tepkisiz kalmak!
Kamu yararı kavramını katlederek, bireysel zaafların gelişmesi için çalışmak ve toplumsal muhalefeti etkisiz hale getirmek! Günü kurtarmak adına ve hesapsızca, sürdürülebilir olmayan eğilimlere teslim olmak ve aşırılık sınırlarını zorlamak! Kısa vadeli ve çoğu yapay beklentiler ile birey ve kurumları aldatarak istenilen doğrultuda yönlendirmeye çalışmak!
Sorunları küçük iken kalıcı olarak çözmeye çalışmak yerine, ağırlaşmasına ve geleceğimizi karartmasına izin vermek! Ayağı yorgana göre uzatmamak ve güç peşinde koşan namertlere bağımlı hale gelinmesine kayıtsız kalmak!
Bazen üretimle uğraşan kesimleri kaderine terk ederek, bazen ise jeopolitik gelişmelerde taşeronluk rolleri üstlenerek huzursuzluğu beslemek ve göç yollarını genişletmek! Rant ve avanta peşinde koşmak! Hukuku siyasallaştırmak ve yanlış tercihlere abone olanlar gibi düşünmeyenleri ötekileştirmek!
Küresel düzeydeki sistemik kırılganlık artışını görmezden gelmek ve gereken tedbirleri zamanında almamak! Teşvik ve tehdit mekanizmasını, yanlışları sürdürmek adına kullanmaya çabalamak!
Gerekçe niteliğindeki eğilimler listesini daha fazla uzatmak mümkün, fakat gerek yok! Eğer bu eğilimlerin istikrarsızlaşma yönündeki eğilimlere güç verdiğini düşünüyor isek, hiçbirimizin tam anlamı ile masum olmadığını kabul etmek durumundayız. Bu olumsuzluğa katkı yapabilecek yanlışlardan arınmayı beceremiyor isek, vahim olayı lanetleme ve yenilerinin oluşmasını engelleme konusunda samimi sayılabilir miyiz?
Atalarımızın dediği gibi, öncelikle kendi kapımızın önünü temizlemeli ve kendi yanlışlarımızdan arınmaya çalışmalıyız. Bu düşünce de buluşmak ve kararlı olmak, benzer olayların tekrarlanmasını engellemek adına hayati önemdedir. Hiç bir gerekçe, aksi yöndeki bir tercihin bahanesi olarak kabul edilemez. Salt duygusal tepkiler vermek ve bir süre sonra unutmak ise, umulan yönde yeterli sonuçlar üretemez; tam aksine yenilerinin siparişine zemin hazırlayabilir.
Geçen hafta başındaki yazımızda, günü kurtarma yöntemlerinin değişmiş gibi göründüğünü anlatmış, korkunun bir araç olarak kullanılmaya başladığını küresel düzeydeki bazı örnekler ile ifade etmeye çalışmıştık. Terör kapsamına girecek katliamlar da, güç peşinde koşanlar açısından kitleleri veya ülkeleri kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışmanın bir aracı olabiliyor! Aklı kullanarak geniş açıdan bakmayı beceremez isek dost ve düşmanı ayıramaz, içine düşürüldüğümüz kısır döngüden kurtulamayız!
Unutmayın! Niyetlerin değil, kimlere hizmet ettiğinizin belirleyici olduğu olağandışı bir dönemden geçiyoruz! Bu yazının amacı birilerini suçlamak değildir! Sebep sonuç ilişkilerini dikkate alarak farkındalığı yükseltmekle ilgilidir!